Fikri rehin, vicdanı esir nesiller
5
Dünyada yaptığı araştırmalar, yazdığı eserler ile tanınan tarihçi Doktor Mehmet Genç:
“Üniversitelerin başlıca iki fonksiyonu var, birinci fonksiyon mevcut bilgilerin alanını genişletmek, yeni bilgiler elde etmek. İkincisi oluşan bilgi stokunu topluma özellikle gençlere transfer etmek. Birinci fonksiyon araştırma, ikinci fonksiyon ise öğretim. Araştırma pahalı bir şeydir. Hem çok para ister, enerji ister, fedakarlık ister ve sonucunu kestiremezsiniz. Uzun zaman, çok para harcarsınız ve bir sonuca ulaşamayabilirsiniz. Onun için bu lüksü hala Batı dünyası kendi tekeline almış bulunuyor. Batı dışı dünya ise Batı'nın elde etmiş olduğu bilgileri öğretmekle vaktini geçiriyor. Bu daha ucuz ve daha kolay.”
Son dönemlerde Milli Eğitimde yaşanan yaşanan utanç verici durumları bilgi üretmeyen ve Batı’nın ürettiği bilgiyi ucuz ve basit kopyalama yöntemi taklit etmenin devamı görüyorum.
İsrail alfabesi, Uygur alfabesi diye kes yapıştır basitliği ile maarif kitaplarına konulmuş. Kaç aydır okullarda binlerce öğretmen tarafından okutulmuş olmasına rağmen farkına varılmamış. Mehmet Doğan Bey’in görüp dile getirmesi ile farkına varıldı.
MEB’in “Uygur ile İbrani alfabelerinde benzer harflerin olması nedeniyle sehven Uygur alfabesi olarak verilmiştir” açıklaması özrü kabahatinden beter babında bir açıklama oldu.
10 Kasım Atatürk’ü anma törenlerinde çocuklara büste ve resme secde ettirilen ritüeller de bilgi üretmeyen şekil ile kendini sınırlayan ucuzluğun bir devamı.
Modern ve çağdaş olma adına kendi değerlerini unutan Türk aydınları ve bu aydınları örnek alan maarif dünyasındaki bazı zevatlar hem kolaycılığa hem basitliğe hem de ithal ritüeller eşliğinde genç nesilleri zehirlemeye yöneltmiştir.
Sınıf öğretmeni AHMET PULAT hocamın değerli yazısını sizlerle paylaşmak istiyorum
KÜÇÜK ENGİZİSYONCU
"Özgürleştirmeksizin eğitenler aptallaştırır."
Sanıldığının aksine milletleri tarih sahnesinde unutulmaz kılan gerçekleştirdiği başarılar değil yakaladığı bu başarıları düşünüp uygulamaya koyanlardır. Medeniyetimiz, bir mızrak gibi mazinin kalbine saplanan zaferleri, saygın başarıları ve muvaffakiyetleri iyi bir eğitim almış nesillere borçludur. Dünyanın hızla dönüşmesi, teknolojinin dörtnala yol alan bir at gibi önü alınamaz ilerleyişi, yapay zekâ gerçekliğinin gün yüzüne çıkmaya başladığı günümüzde, eğitim her zamandakinden daha büyük bir önem kazanmıştır. Eğitim artık sadece eğitim değildir demenin orta yerindeyiz. Tam bu noktada milletimizin dünyayla yarışıp ilelebet hükümranlığını sürdürmesinin tek çaresi de eğitim kalitesini yükseltip nesilleri her türlü zihinsel prangadan kurtarıp özgürleştirmekten geçiyor.
Bu uzun girişin sebebi son günlerde okullarımızda talebelere yaptırılan törenlerdir. Bir tür Pagan kültürünün ritüelleri olan bu törenlerin asıl tehlikesi, öğrencileri zihinsel olarak uyuşturup, akılarına prangalar vurdurarak düşünmelerini engellemesidir. Özgürleştirmek yerine köleleştiren, düşündürmek yerine biat ettiren bilinçli bir eylemle karşı karşıyayız. Bir öğretmenin yaptığı bir hata deyip geçemeyeceğiz bir şey karşılaştığımız durum. Öyle ki tören yaptırılan öğrenciler için nükleer redaktöre maruz kalmaktan daha az bir etkisi yok. Bunun hayatta en hakiki mürşidin ilim olduğunu söyleyen Mustafa Kemal’in arkasına sığınılarak yapılması da ayrıca bir vahamet. Burada sadece öğrencilere değil Mustafa Kemal’e büyük bir hakaret ve aşağılama vardır.
Yazıya başlarken kendisinden alıntı yaptığımız Çağımızın büyük filozoflarından olan Jacques Ranciere’nın “Cahil Hoca” kitabında "Bir zekanın bir başka zekaya tabi kılındığı yerde aptallaşma vardır. Ve özgürleştirmeksizin eğitenler aptallaştırır” diyerek bu büyük tehlike üzerinde durmaktadır. Öğrencilerin iradelerinin daha küçük yaşta devre dışı bırakılması, onların kukla olmaktan başka bir yere götüremeyecektir. Düşünmeyi, bırakmış, itiraz etmeyi kötü bir şey olarak algılayan ve biat kültürüne tabi olan insanların nasıl tehlikeli bir hale geldikleri yakın tarihimizin en önemli olayları içinde yer almaktadır.
Yapılan ritüelleri görünce aklıma büyük Kırgız Roman Cengiz Aytmatov’un “Gün Olur Asra Bedel” romanında işlenen mankurtlaştırma kazındı aklıma. Kitaptaki hikayeyle yaptırılan arasında muhteva olarak bir fark olmadığını anladığımda yaşadığım şok iki katına çıkmıştı. Hem dünya hem Türk edebiyatında buna benzer birçok örneği bulunan olayı düşünmeye başladığımda bir eğitimci olarak nesillerimiz adına derin bir boşluğa düştüm. Kendi elleriyle öğrencilerini yok eden öğretmenlerle karşı kaşıyaydık.
Dosytoyevski’nin “Karamazov Kardeşler” romanında çıkıp gelen Büyük Engizisyoncunun fikirdaşlarıydı. Belki de Dünyayı değiştirip dönüştürecek, tarihi geleceğe yönelik olarak yeniden yazacak olan öğrencileri biat kültürüyle yetiştiren bu öğretmenlerin tek farkı isimleri olabilir. Kendi prangalarmış zihinleriyle talebelerini zincirleyen ve biat ettirerek bir tür tehdit eden bu öğretmenler küçük engizisyonu olabilirlerdi. Bu mesel üzerinden baktığımızda yaşanılan olayın vahameti daha iyi anlaşılacaktır. Tekrar başa dönersek
"Özgürleştirmeksizin eğitenler aptallaştırır.”
Ya beklenmedik olan olduysa?
Yıldıray Oğur
HTŞ başarılı olmalı
Taha Akyol
HTŞ, demokratik ve çoğulcu bir Suriye inşa edebilecek mi?
Mehmet Ocaktan
Mesafe kısa, ödül büyük
Yusuf Ziya Cömert
Hani ne oldu İnsan Hakları Eylem Planı'mız?
Akif Beki
Şimdi ne olacak tartışması…
Mensur Akgün
Suriye’deki devrimin hatırlattıkları
Mustafa Çağrıcı
“Yabba dabba doo!”
Taner Ay
“Bütün Dünyanın gözleri üzerimizde… Yeni kuracağımız toplum Tepedeki Şehir olacak”
Şenol Kaluç
Tarih zalimlere süre tanır ancak affetmez
Şule Demirtaş
Çanakkale'ye yürüyen adam
Kerime Yıldız
Eğitim ihracatı mı?
İlker Yıldız
Suriye’de her şey istediğimiz gibi mi?
Ahmet Taşgetiren
Suriye’de olanın anlamı
Fehmi Koru
Devrim
Hakan Albayrak