Kırk Ayaklı Çocukların Hayali

TDK’ye göre oyuncak; başkaları tarafından nir araç gibi kullanılan, hiçe sayılan güçsüz kimse. Önemsiz ve kolay iş. Oyun aracı.

Türkiye gerçeğine uygun bir bilgi tanımı.

Bu tanımı burada bekletip ben hikayeme geçeyim.

Oyuncak deyince bir nesne, elle tutulur gerçeğe göre küçük ebatlı bir nesne aklımıza geliyor. Oysa çocukların olduğu her alan oyun alanı her nesne hayatı tanımak adına oyuncaktır. Bazen devasa bir orman, bir insan topluluğu, kütüphaneler dolusu kitaplar bazen de eline alıp başparmağa koyduğu bir uğur böceği.

Arkeoloji bilimi oyuncakların tarihine dair kazılara bağlı tarih düşsede oyuncakların tarihi çocuk dünyaya gelişiyle aynıdır.

Çocuk hayalin mimarı. Hayal üzerinde dünyayı oyun alanına dönüştüren tahta atın binicisi.

Büyüklerin görüp bazen de görmemezlikten geldiği bir lebi derya çocukların hayali.

Her gerçek de hayalden beslenip şekil alır, dünyamızda varlık bulur. Dünya çocuklara çok şey borçlu bu anlamda.

Hayal çocukların dünyasından sonra da en fazla şairlerin hayatında nefes alıp veren ilhamdır.

Şairler, çocukların hayalinden yola çıkarak gökyüzünü mısralarıyla boyar, onların hayal ırmağından beslenirler.

Bundan olsa gerek şairlerin şiirlerine en çok hayat veren kelime dünyası çocuklara aittir.

“Kırık ayaklı tahta at” mısrası da çocukların oyunundan şairin mısrasına düşmüştür ve tahta at, kurşun asker, kağıt gemi, olmasa kaç şiir mısrasız kalırdı?

Şairler çocuktan cesaret alarak büyüklerin dünyasına mısraların kapılarını aralarlar.

Yine bundan yola çıkarak oyuncak dünyasına da şairler en çok ilgi gösterip oyuncakları sanat ve zanaat zevki yüksek dekorlarla örülü alanlarda barındırıp onlara ev sahibi olma imkanı sağlarlar.

Şair Sunay Akın tarafından 23 Nisan 2005'te kurulan oyuncak müzesi, Sunay Akın’ın 20 yıl boyunca 40'tan fazla ülkede satın aldığı oyuncaklardan oluşturulmuş.

Türkiye’de ilk oyuncak müzesi profesyonel anlamda 1990 yılında Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi tarafından açılmış.

Aynı yıl Ekeolog Musa Baran girişimiyle İzmir’in Urla ilçesine bağlı Bademler köyünde doğal ürünlerden oluşan bir oyuncak müzesi kurulmuş.

Günümüzde birçok ilimizde oyuncak müzeleri var ve her gün yenileri açılıyor.

Geçtiğimiz hafta şair Ahmethan Yılmaz tarafından hazırlanan Wox İllüzyon ve Oyuncak Müzesini ziyaret ettim.

1700’lü yıllardan başlayan dünyanın farklı ülkelerinden derlenip toplanan oyuncaklar Wox oyuncak müzesinde buluşturulmuş. Wox Oyuncak Müzesini dolaşırken son söylenen cümleyi başta söyleyeyim: Aynı anda birçok kıta, ülke, medeniyetin gelişim süreçlerini mukayese ile dünya tarihine dair bilgi insana bir sunum yapıyor.

Wox’un girişinde Flaman Ressam Pieter Brugel’in 1560 yılında ahşap panel üzerine yağlı boya ile çizdiği 80 farklı çocuk oyununu resmeden “Çocukların Oyunu” tablosu var. Bir oyuncak müzesi girişine bundan daha iyi düşünülen nir tablo olur muydu bilemiyorum.

Sırtımızı “Çocukların Oyunu” tablosuna verdiğimizde Üvercinka şiirindeki

“Laleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız” misali tablodan oyuncak müzesine açılan bir dünya çıkıyor karşımıza.

Nerden başlasak baksak diğer bakışımız önceliği kendisinde olmadığı için alınıyor.

Hangi oyuncak reyonu önünde dursak diğeri kolundan çekiştirip öncelik bende diye kendine doğru çekiyor.

Tahta atını süren çocuklar misali her standın önünde durup bakınca mekandan ve dünyadan kendisini ziyarete gelenleri alan oyuncaklar kendi dönemlerinin dünyalarında dolaştırıyor.

Refakatçi İbrahim Bey oyuncak dünyasına hakim bir güvenle bir yandan da oyuncakların Ahmethan Bey tarafından yurt dışından ne fedakarlıklar sonucu Türkiye’ye getirilip uzun tamir, bakım sürecinde çekilen zahmetler sonucu açılma sürecini anlatıyor.

Tablonun sağında oyuncak arabalar ile başlıyoruz gezmeye. İtfaiye, ambülans, polis arabaları, polis motorsikletleri, polisler bize bir şehrin sağlık ve güvenliğinin bir arada iken önemini anımsatıyor. Sağlıklı şehrin güvenli hali. Oyuncak araçlar vasıta sanayisinin gelişim sürecini hep içinde barındırıyor.

1950 yılından kalma Alman Bebek Evi’nde kitap oyuncakların mini gövdesinde Almanların her şeyin yerli yerinde düzenliliğini görmek mümkün. Ahşabın raflardaki zerafeti insanın içine nezaket hissi veriyor. Alman Bebek Evi Marketi; terazi tartıyla, her şey vaktiyle atasözümüze denk bir tertip var. İki oyuncak terazinin marketin önündeki varlığını ben çocuk gözüyle hak hukukun gözetilmesine yoruyorum. İnsan fıtratının peygamber mayası olan çocuklarda, hukukun hakkın terazisi hiç şaşmaz.

Doğumları 1990 öncesi olanları en çok önünde bekleten Türk Bakkalı oyuncak bölümü. Burada yarım asırlık bir mahalle tarihi yatıyor. Sosyo-ekonomik bilimcilerin önünde durup objelerden yola çıkarak ülkenin ansiklopedik tarihini yazacak nesneler var.

Bakkalın minik gövdesine; mahallenin, şehrin, ülkenin tarihi yüklü.

Devlet dersinde sınıfta kalan bir ulus devletin tarihi yatmaktadır.

Ülke ekonomisinin nereye aktığını bilmeyen devletin, halkını yoksulluk sınıfında imtihan edip zayıf karne verdiği bir ulus devlet tarihi yatmakta.

Plastik oyuncaklar, ahşap topaçlar, cam misketler, karton kağıtlar, tenekeler; ülke ekonomisinin özeti …

Bakkaliyenin önünde durup bakkaliye ürünleri üzerinden mahalleye, köye, sokağa, oyuna, arkadaşa, okula, anne-babaya, dünyadan göçmüş olanlara, komşuluğa ve daha nice hatıralara açılan ışık hızında hatıra kapıları…

Vita yağı kutusu başlı başına Türkiye’nin sosyo-ekonomik tarihidir. Evlere ne emek ile gelişi, aile içinde karşılanması, yoksulluğu, tasarruflu olmayı, ülke ekonomisini, zamlı tarifeleri, babaların alınterini, annelerin yemek tadını … liste uzadıkça uzayabilir.

Ahşap kasalarda duran gazlı içecekler insanı güneşe, açık hava sinemasına, yüz milyon baloncuk yutan afacan kızın reklamına, sermayesi bir gazoz olan mahalle çocuklarına götürüyor.

Yorgun hatıralardan başımı kaldırıp yandaki standın önünde Pembe Panter ve onun bulunduğu peluş oyuncaklar bizi karşılıyor. Televizyon dünyasında Pembe Pantersiz geçemeyen günler.

Plastiğin tekstil ile buluşup insan kılığına girdiği oyuncaklar. Vnyl oyuncaklar. Hayvanlar alemine şirinlik verilip insanlar ile aynı mekanı, dekoru paylaşmanın doğallığı. Tüm oyuncaklar Abidin Dino’nun çizemediği mutluluk resminden çıkmış gibiler. Ziyaretçilerinin yüzlerine tebessüm kendiliğinden gelip konuyor.

“Damlıya damlıya göl olur.” reklamı İle özetlenen kumbaralar bölümüne geçiyoruz. Sermayenin evi olan bankların kumbaralarda kullandığı malzemeler Alman kalitesini aratmıyor. Sermayenin oyuncağı kumbaraya dönüştüren özeni; araç, ev, hayvan, top, insan şeklinde karşımıza çıkıyor. Sermayenin tarihi bu kumbaralarda: parayı kontrol altına alan bankalar. Diğer Türk oyuncaklarda görmediğimiz nitelikli demir çelik malzeme, kumbaralardan esirgenmemiş. Bankalara, sermayeyi sağlama almayı kumbaralarda dahi etmemiş.

1950’li yıllara ait Japon iş kaldıraç oyuncaklarında Japon sanayisinin iş makinelerindeki homurtusunu duymak mümkün.

1960-1970 Uzay ve savunma oyuncaklarına baktığımızda bariz görülen bir durum; oyuncaklar üzerinden ilkelerin varmak istedikleri hayalleri, hedefleri okumak mümkün. Türkiye, ayakları yere basan oyuncaklar yaparken Japonya, Amerika, Almanya uzay ile alışverişi olan füze, uzay mekiği, robotlar, ışık hızında araçlar ile ayakları yerden kesilmiş oyuncaklar yaparak hayal kurmaktan yanalar. O yıllarda devlet dersine sadık öğrenciler yetiştiren Türkiye’nin sanayisi henüz hayale dönüşüp oyuncak ile ete kemiğe bürünmemiş.

Wox’ta bana rehberlik eden İbrahim Bey özellikle kurmalı oyuncaklarda emeği geçen akademisyen Celil Atasever’in bu bölümde yardımlarının çok olduğunu ekliyor.

Celil Atasever, Korkut Ata Üniversitesi bünyesinde geçen yıl kurulan Celil Atasever Oyuncak Müzesinde barındırdığı 3 binden fazla oyuncakla geçmişi gelecekle buluşturmuş.

Wox’ta Kurmalı oyuncaklar dünyanın dört bir yanından getirilmiş. Sirk alanı zenginliğinde, palyaçolar, müzisyenler, ayılar, kanatlı hayvanlar, oyunlar… Dünyanın farklı oyuncakları insan ve hayvan kılığında sirkte kendisini ziyarete gelenlere reveranslar dağıtıyor.

“Sakla samanı gelir zamanı.” atasözümüze denk gelen saman saklı bir çiftlik ve çiftlikte çiftçi, at arabaları ve gerçeği aratmayan atlar. Çiftliğin gerçek sahibi atlar. Göz bebeği gibi bakılan atların muhteşemliği. At sahibine göre kişner sözünü Wox Oyuncak Müzesi’nin özeni içinde uyarlayabiliriz.

Ve son olarak araçların yerden yükselen standı önünde pedalli araçlardan motorlu araçlara, üstü açık araçlardan kapalı araçlara doğru araç sanayisinin mayası. Araçların teknik özellikleri ne olursa olsun tasarımda eli değmiş bir estetik var.

Oyuncak bölümünden sağımızda yine oyuncak batında tasarlanmış bir hayat alanından İllüzyon Odalarına geçiyoruz.

İllüzyon odaları birer fen laboratuvarı gibiler. Her bölüm fizikte kitaplar dolusu anlatılmak istenip kafa karışıklığına daha çok sebep olan konuların somutlaştırılmış hali. Oyuncaktan illüzyona geçiş iki farklı dünyayı aynı anda yaşamak, düşünmek insanın ufkunu vay be dedirtiyor. Her okulun bir illüzyon odası olmalı notunu, illüzyon odalarının sayısal dersleri somutlaştırıp çocukların anlamalarına kolaylık sağladıklarını görünce ekliyorum.

İllüzyon odasını görünce Hazerfan Çelebi insanın aklına geliyor. Akla gelmedik hayalleri hayata geçirerek devlet dersinde sürgün metinlere kapı açar baş döndüren odalar.

Wox İllüzyon-Oyuncak Müzesini rehber anlatımı eşliğinde gezen her çocuk hayal ve hedef tahtasını değiştirir. Kabiliyetine dayanan çocuklar bir dahiye dönüşmenin motivasyonuyla gerçek dünyaya karışır.

Wox’dan çıkarken oyuncakların kendilerine mahsus duygulanmaları, hüzünleri, neşeleri, hayalleri içinde Ahmet Hamdi Tanpınar’ın şu sözü aklıma geliyor: ”Gümrükten çıkıp gelen her şey çocuklaşmıştı.”

YORUMLAR (1)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
1 Yorum