Müfredatsız maarif
7
Medreselerin kendini yenilemeyip pozitif bilimden geri kalması maarifte Osmanlı aydınlarını arayışa yöneltti. Tanzimat ile başlayan batı tarzı okullar bizi yeni bir müfredat ile tanıştırdı.
Cumhuriyet, müfredatı kendi siyasi görüşüne uygun olarak düzenleyip hazırladı. Değişen siyasi iktidarlar müfredata zaman zaman ufak tefek müdaheleler etse de müfredat Cumhuriyet’in kuruluş amacına daima bağlı kaldı. MEB’in, toplumu müfredat içeriği doğrultusunda dizayn etme sorumluluğu günümüze kadar olageldi.
Her öğretmene anlatacağı dersin müfredatı kitap olarak verilir. Öğretmen de o kitapta yazılanları öğrencilere nakleder. Öğretmen kendinden söz ve davranış olarak bir şeyler katmadığı sürece bir nakledici olarak kaldı.
Bir asırdan daha fazla bir süredir durum böyle cereyan ediyor.
Müfredatın içeriğinin hayat ile ne kadar bağlantılı olduğu, sıralarda oturan genç beyinlerin geleceğini belirlemede ne kadar belirleyici olduğu daima sorun olmuştur. Hatta bazen müfredat silahların gölgesinde hazırlandı. Öncelik siyasi gücün söylemlerine uygun bir nesil yetiştirmeye verildi. Ülkenin nitelikli insan ihtiyacı yok sayılarak.
Geldiğimiz çağ bilgi çağı. Bilginin ulaşılmaz olmaktan çıkıp ikram mahiyetinde sunulduğu çağ. Bilişim dünyası ihtiyacı olan bilgiye ulaşmayı kolaylaştırdı. O zaman öncelik yüz yıldır anlatılagelen bilgiye ulaşmak değil mevcut bilgiyi de gözününde bulundurarak bilgiyi yorumlamak, çocuklara bilgiyi verip yeni yollar açmalarını genç beyinlerden istemek. Söylemek aşırıya kaçsa da bir gerçek olan, faydasız bilgiden zihinleri arındırarak ihtiyaç duyulan bilgiyi öğrenciye verip buyur sana verdiğimiz malzemeden bir yorum oluştur.
Yolu gösterip yola kendi başına devam etmelerini sağlamak. Öğrencinin zihnini amaca ulaşmak için işlevsel tutmak.
Bizim maarifimiz ekseriyetle zekayı gerekli gereksiz bilgi yığınına dönüştürdü şu ana kadar. Zeka işlevini kullanmaya daima aç kaldı. Günümüzün maarifi ise zekanın açlığını giderme hazırlığı içinde.
Bütün bunları nereden çıkarıyorsunuz, biz neden böyle bir değişimi göremiyoruz diyebilirsiniz.
Geçtiğimiz hafta MEB 5, 6 ve 7. sınıflar için altı farklı dersten örnek soru yayınladı. Örnek soruları ele alıp farklı branştan arkadaşlarla inceledik. Arkadaşlarla ortak kanaatimiz sonucu vardık yukarıda yazdıklarımıza.
Bilgi yığınına yeter deyip fazlalıklardan arınmış bir eğitim sürecine giriyoruz. MEB bundan sonra konu başlıklarını verip her öğretmenden kendi müfredatını oluşturmasını da isteyebilir.
Mesela Türkçe dersine baktığımızda 56 soru okuma anlama, görseli yorumlama, bilgiyi analiz etme, dikkati toparlama, yoğunlaşmayı sağlamaya yönelik; 4 soru dil bilgisine yönelik. Diğer bir tabirle dört soru bilgi gerektiriyor.
Hakeza bu durum diğer dersler için de geçerli.
Matematikte de tüm sorular yaşamsal örnekler üzerinden seçilmiş. Matematik temel bilgisi olan her çocuk okuma ve düşünme alışkanlığına sahipse soruları çözebilir. Sorular keyifli hale getirmek için oyun şeklinde hazırlanmış. Hayat oyun okuma düşünme odaklı bir matematik.
Fen teknoloji ve diğer derslere de baktığımızda okuma ön plana çıkıyor. Okuma alışkanlığı olmayan, öğretmen dahil, öğrencilerin yeni eğitim ile yolları kesişmeyecek. Bunun yanında düzenli okuma alışkanlığına sahip öğrenciler hem okuduğunu doğru anlamada hem de kavrama kapasitelerini geliştirmede hep önde olacaklar.
Belki öğretmenlere çok yüklendiğimizi düşünebilirsiniz lakin eğitim siteminden ziyade öğretmenin kendisi ve öğrenci önemli eğitimde. Birisi talip eden talebe, diğeri talibe hitap eden muallim. Muallim ilim sahibi. Bilim sahibi nakleder, ilim sahibi yaşayarak öğretir.
Müfredat bilgiden arınınca daha önce aynı şeyleri tekrar tekrar anlatan öğretmen derste ne anlatacak?
Üniversiteden aldığı bilgi ile yetinen öğretmen sonuçta kendini işlevsiz hale getirir. Tüketimin diliyle söyleyecek olursak; bu nevi öğretmenlerin son kullanma tarihi geçmiş olacak. Öğretmen bir kamil insan olarak kitap okuyan, müzik dinleyen, besleyici film izleyen, psikoloji bilen, sosyolojiden haberdar olan bir insan olmazsa eski tas eski hamam ile kitap nakilcisi olmanın ötesine geçemeyecek. Hem yaptığı öğretmenlikten keyif alıp huzurlu olamayacak hem de öğrenci onun dersini dört gözle bekleyen olmayıp yine mi zahmetiyle dinleyecek.
Dünyayı değiştirmemize gerek yok kendimizi değiştirmek kafi.
Şifa deposu: Keçiboynuzu pekmezi
Gamze Demirel
Türk milleti aptal mı ki kış gelince bayram etsin?
Kerime Yıldız
Suriye’de en kritik sorun
Taha Akyol
İsrail tehdidi ne kadar yakın?
Ahmet Taşgetiren
Beşşar Esad’ın sarayından görüntülerin düşündürdükleri
Fehmi Koru
Gülümsemenin gözlerini acıttığını biliyorum…
Mehmet Ocaktan
Balkan hezimeti ve ‘Türkiye Uyan!’
Yusuf Ziya Cömert
Eğitimde yapay zekâ devrimi mi?
İskender Öksüz
Çantacı!
Uğur Emek
İran Suriye’den vaz geçer mi?
Mensur Akgün
Türkiye’nin çulsuz ırkçılık bagajı
Mikdat Karaalioğlu
Bir Şuur Abidesi: Nevzat Kösoğlu
Bekir Fuat
Hangi burçlar duygusal olarak daha derindir?
Gülşen Yeşilyurt
13 yıl önce 13 yıl sonra
İbrahim Kiras
“Çabuk gidin, bir gün daha beklemeyin...”
Mustafa Karaalioğlu