Demokrasi mi? Seçimli otoritarizm mi?

2023’ün Haziran ayında yapılması beklenen seçimlere az bir süre kaldı. Bu istikametteki toplumsal ve siyasi seferberlik de her geçen gün hızlanıyor.

Seçimlere nasıl siyasi-toplumsal atmosfer altına ilerliyoruz.

28 Şubat’tan bu yana seçimlerin ezici bir çoğunluğu ülkedeki kültür savaşlarının tezahürü olmuştu.

Bugün kaba taslak bir bakış, Kürt seçmen, cumhur seçmeni ve muhalif kesim akla aynı durumu, bir kimlik kilitlenmesini getirebilir.

Ne var ki, böyle olduğundan çok emin değilim.

AK Parti’nin iktidardaki son 5 yılı, 2017 Anayasa referandumun bu yana Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi altında geçti. Bir başkanlık rejimi versiyonu olan bu sistem, yürütmenin şahsileşmesi ve fiili bir kuvvetler birliği uygulamasıyla Erdoğan’ı siyasal gücün tartışmasız tek sahibi yapıyor. Güvenlikçi ve otoriter siyasi uygulamalar da bu istikamette ve ülke hukuk devleti kurallarından uzaklaşan bir istikamette ilerliyor. Yargının iktidarın denetimi altında siyasallaşması, keyfi uygulamalar, tutuklamalar, Kürt aktörlere siyasi alandan keyfi biçimde dışlanması bunlar arasında sayılabilir. Bunlara kısmi toplumsal destek oluşturan bir milliyetçi dalga söz konusu. Bu dalga, söylemde, iç ve dış siyasette güvenlikçi ve otoriter uygulamalarla kesişiyor.

Kanım o dur ki, bu iklim altında ülkede temel ayrışma ve kutuplaşma sosyolojik ve kültürel olmaktan çok siyasi bir nitelik taşıyor.

Siyasi hayatı belirleyen ayrışma ve yarışma, bu çerçevede, otoritarizm-popülizm yandaşları ile karşıtları arasında ortaya çıkıyor. Siyasi partiler arasındaki bloklaşma bu ayrışmanın tipik göstergesi. İktidar ikilisini oluşturan AK Parti ve MHP dışında, mecliste temsil edilen, sağdan sola uzanan tüm siyasi partiler karşıtlar tarafında yer alıyor.

İktidardaki otoriter doku, sıradan bir siyasi irade veya Erdoğan rüzgarı olmanın ötesinde bir yapıya sahip ve tarihsel aktörler arasındaki derin bir ittifakın ürünü. 15 Temmuz 2016 askeri darbe girişiminde sonra kurulan, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi dahil anayasal değişikliklerle pekişen, bu ittifak, Erdoğan ve onu izleyen muhafazakar çoğunluk, sağ milliyetçiler-seküler ulusalcılar ve devlet-asker üçlüsünden oluşuyor. Düne kadar antagonist olan bu aktörlerin birlikteliği ve devlet-siyaset arasındaki bağları kontrol ederek ülkeye hükmediyor olmaları ülkedeki otoriter ilerleyişin derinliği hakkında bir fikir veriyor.

Siyasi ve kültürel eğilimler itibariyle heterojen yapıda olan karşıtların ortak noktası, hukuk devletine, parlamenter sisteme, devlette kurumsal işleyin ima ettiği rasyonaliteye geri dönüş. Bu ortak nokta, ayrışmanın siyasi niteliğini gösterdiği gibi, aslen iktidarın otoriter yapı ve politikalarından kaynaklandığını gösteriyor.

Meselemiz otoriterlikle…

Bakalım nasıl seyredecek…

Erdoğan galebe çalarsa, Türkiye için artık, seçimli otoriter düzen tanımını yapmaya başlayacağız.

Velhasıl karar toplumun…

YORUMLAR (24)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
24 Yorum