Düşünsel fetret devrinin sığlığında...

Kopuş fikri bu ülkede hep cazip olmuştur.

Özellikle, bu fikir bir entelijansiya türünde bir zihniyet kaidesi gibidir. Bakışları, analizleri, anlayışları üzerine tekel kurar.

Tekelin önemli iki sonucu vardır. İlk sonuç bu grubu, değişmez, sarsılmaz ve kuşatıcı bir şekilde mutasavver ve ideal toplum anlayışına hapseder. İkinci sonuç, bu durumun gerçek toplumla kavga haline yol açmasıdır. Nihayetinde toplumdan uzak durmaya, toplumsuz bir siyaset anlayışı ve beklentisine, oradan da aleni siyasetsizliğe kapılar açılır.

Aradığı toplumsal dokuyu bulamayan bu anlayışın karşılaştığı çıplak toplum gerçeğiyle çatışması, onu tasavvurunun önündeki engel olarak görmesi doğaldır. Engel gören, öfke duyar. Bu öfke dalgasıyla gerçek olanı, ideolojilerin ürettiği yanılsamalarla, manipülasyonlarla açıklamaya kalkar. Düşünce kodları siyasete mesafe içine oluşur. Siyasetsizliği tavırlarla, taktiklere, dar alan mücadeleleriyle, ideal şemalarla ikame etmeye çalışır.

Başörtüsü konusunda Türkiye yıllarca bu anomaliyi yaşamadı mı?

Farklı örnekleri vardır.

Elinde mercek her yerde belirleyici unsur olarak sınıf kavgasını arayan pek çok yazar, çizer, akademisyen, Sezer Tansuğ’un “camide fresk arayan adam” örneğinde olduğu gibi, onu bulamadığı oranda o değer sistemiyle, onu taşıyan toplumla ve toplulukla kavgaya tutuşurlar. İş bu noktada gerçekten sınıfsallaşır! Artık, nesnellik ve analiz bitmiştir; kavga ise kültürel nitelikli olsa da, araçları kavramlara dayansa da sınıfsaldır ve öteki sınıfa karşıdır.

Batı tipi kurum, devlet, rasyonellik arayan, bulamadığı yeri ve toplulukları “bozuk’ veya “geri” olarak tasnif edip kendisine liberal diyenleri de pek çoktur.

Gelelim “kopuş” meselesine…

Hangi türü olursa olsun, bu grup için bir kriz, sarsıntı, siyasi başarısızlık her kuvvetli dalgalanma, bir kopuş olarak algılanır.

Zira kopuş fikri, algısı, sanısı onlara soluk aldırır.

Çünkü böylece yeniden başladıklarını sanırlar.

Ama, bu başlangıç, doğal olarak, kısa soluklu ve itiş-kakışçıdır, varlığını bir önceki evrenin, yenilgi ilan dönemin tüm akıl yürütmelerine dair bir reddiye üzerine oturtur.

Her kopuş ve ret halinde olduğu gibi, bu durum da “yeni” aslında düne tepkiyle şekillenir. Velhasıl referans reddettikleridir. Eğer varsa, güçlerini söylediklerinden değil, düne veya dünü temsil ettiğini sandıklarına dair eleştirilerinden alırlar.

Bugün kavga ettikleri 1990’lar ve 2000’lerin ilk evresine sürükleyen siyasi ve entelektüel hakim dalgalar…

Kim mi bunlar?

Son dönemlerde, modernist okumaları ihya etmeye çalışan, sol meşrep genç akademik dalga buna örnek.

Kimi siyasi partilerin etrafında, dünden kopuşu fikrini temsil ederek, siyaseti ve toplumu taktik tutumlarla ikame eden az akıllı çok hırslı liberal türü de başka bir örnek.

Son yirmi yılda ne oldu peki?

Siyasi alan her anlamda (kurumsal-toplumsal) tartışmasız bir şekilde genişledi. Kültürel kimlikler arası temas ve görece melezleşme, kimlik-birey ilişkisinde ikincisi lehine nispi özgürleşme, laikçilikten laikliğe doğru hareket, askeri vesayetteki meşruiyet örselenmesi, Kürt meselesinde çözüm fikrinin doğuşu, tarih-toplum yüzleşmesi”, toplum-siyaset ilişkisine dair yeni kazanımlar oldular.

Nevzuhur anlayışlar ise, kültürel belirleyenlerin iflası ve anlamsızlığını iddia ediyor, kimi ideal şablonlara tekrar el atıyor, sosyo-ekonomik olana geri dönüşü, sınıfsal vurguları, modernist anlayışın kurumsallaşma modelini yeganeleştiriyorlar.

Memlekette bir fetret devri yaşadığımız muhakkak.

Bu da onun düşünsel boyutu…

Siyasetsizlik, topluma mesafenin yeri türevleri olarak…

YORUMLAR (21)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
21 Yorum