HDP ve Akşener

Seçimlere az kala, özellikle muhalefet cenahında siyasi partilerin ve tekil siyasi aktörlerin tercihleri sorunu ve sorusuyla karşı karşıyayız.

HDP ve Akşener bu konuda öne çıkıyorlar.

HDP, gerek yapılanması gerek karar mekanizmaları bakımından Türkiye’nin açık ara en katmanlı siyasi partisi. Diğer siyasi partilerdeki “lider eşittir karar” denkleminden oldukça uzaktalar. Bugün itibariyle ve mevcut koşullarda HDP adına, tek başına karar verecek, konuşabilecek tekil bir aktör, bir lider yok. Zaman zaman kimi çevreler tarafından Demirtaş’a böyle bir güç atfedilse de, bu atıf gerçekçi değil. Kurullar, parti içi yapılar, parti içi ve dışı basınçlar, beklentiler, Güneydoğu seçmen kitlesinin belirleme gücü, HDP’nin kurumsal ve etkileşime dayalı partisel kimlik özelliklerini öne çıkarıyor.

Bu siyasi partinin seçimlere doğru aldığı kararlar genellikle bu özelliklerin süzgecinden geçiyor.

HDP seçmeninin blok halinde davranması halinde seçim sonuçlarını belirleme ihtimali yüksek. Nitekim Altılı Masa’nın beklentisi, tek aday çıkarabildikleri takdirde, HDP seçmenin bu adayı desteklemesi. Bu beklenti içindeler ama HDP’nin o masaya bırakın oturmayı, yaklaşmasını, masanın alacağı (örneğin başkan adayı) kimi kararlara katılması, bırakın katılmayı, enformel yollardan fikir beyan etmesinin bile önünü tıkamış durumdalar. Üstelik HDP ve üyeleri, kayyum meselesinden keyfi iddianameler ve hükümlere kadar ağır bir baskı yaşar, ağır bedel öder, iktidar tarafından terörist ilan edilirken. Bu koşullarda Altılı Masa’nın, örneğin Akşener’in, HDP’den ve seçmeninden beklentisi bir tür “gönüllü kölelik”…

HDP, ülke adına demokratik sorumluluk ile kendisi ve seçmeni adına siyasi sorumluluk makasında, bu mevcut koşullarda verebileceği en anlamlı kararı vermiş bulunuyor. Birkaç gün önce yazdım: “Bir yandan kendisiyle açık temas kurulması ve aday üzerinde mutabakat sağlanması halinde ortak aday fikrini ayakta tutmaya çalışıyor. Diğer yandan bu ihtimalin zayıflığını dikkate alarak, Cumhurbaşkanlığı seçimleri ilk turunda kendi adayını çıkarmaya hazırlanıyor. Ve ortak aday arayışı kapısını, kendi adayını çıkaracak olmasına rağmen son ana kadar açık tutacağını söylüyor… Hatta Kılıçdaroğlu gibi bir ismi destekleyebileceklerini ima ediyor…”

Ve bu rasyonel karar, yukarıda altını çizilen kurumsal ve katmanlı karar mekanizmalarının bir sonucu…

Esas olarak “kurucu” bir tercih…

Nasıl bir yanıt bulacağını önümüzdeki günler gösterecek…

Akşener’e gelelim şimdi…

İYİ Parti Genel Başkanı’nın tavrı önemli…

Önemli zira, Akşener’in belirleyici, hatta bloke eden iki itirazı var.

İlki HDP’ye hiçbir şekilde yan yana görünmemek; bu, açık, bilinen ve siyasi faturası ödenmekte olan bir itiraz…İkincisi, açıkça telaffuz edilmese de bilenen ve riskleri henüz ortada olan Kılıçdaroğlu’nun adaylığına ve CHP’nin iktidar işleyiş modeline itiraz…

Bunlar olmasaydı, muhalif cenah muhtemelen cumhurbaşkanlığı yarışında bir adım önde olurdu.
Akşener’in İmamoğlu kararından sonra, Kılıçdaroğlu’na karşı önerebileceği alternatifler malum sınırlı. Buna rağmen itirazını sürdürür, altılı masanın çoklu aday formülüne gitmesini zorunlu kılarsa, tarihsel bir sorumlulukla karşı karşıya kalacaktır. Partisel çıkarları ve ülke çıkarları arasındaki ayrım noktasında Akşener’in vereceği karar önemlidir.

2018’de Abdullah Gül’ün ortak adaylığını, seçimleri kendisinin kazanabileceğini düşünerek bloke etmiş, Türkiye belki de bir fırsatı kaçırmıştı. Bugün de Kılıçdaroğlu’nun kazanamayacağını düşünüyor, kazanırsa, bunun İYİ Parti’nin gücünü azaltacağını varsayıyor.

Ülke ve doğru adına siyaset sadece etkin söylem muhalefetiyle olmuyor.

Kurucu siyaset de gerekiyor. Adaylık meselesi de kurucu siyasetin bir parçası, belki de en önemli parçası…

YORUMLAR (70)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
70 Yorum