Kabinenin anlattıkları
Seçim sonrasının önemli gelişmelerinden birisi yeni kabinenin açıklanması oldu. Kabinenin niteliği ve bakan tercihleri, Erdoğan’ın izleyeceği politikalar ve siyasetin muhtemel niteliğine dair kimi ipuçları taşıyor.
Üç özellik öne çıkıyor,
İlki şu: Yeni kabinenin Erdoğan’ın kurmuş olduğu en güçlü bakanlar kurullarından birisi olduğu söylenebilir. Nitelik olarak kabine bakan tercihinde sadakat unsuru yanında liyakat unsuru da devreye sokmuş bulunuyor. Bu da, Erdoğan’ın, izleyeceği politika çerçevesinde daha güçlü bir siyaset aklı ürettiğini gösteriyor.
İkinci özellik, bakanların niteliklerindeki hibrit yapıdır. Kritik bakanlar, mesela Yaşar Güler, hem kurumsal devamlılığı hem siyasi sadakati temsil ediyor. Hakan Fidan, örneğin, AK Parti’nin yetiştirdiği, Erdoğan’ın bugüne kadar geliştirdiği politikalarının temellerini atan önemli isimlerden biri. İçişleri Bakanlığı’nda Ali Yerlikaya Gaziantep valiliğinden İstanbul valiliğine getirilmiş olan bir mülki amir, İstanbul’daki Soylu’yu dengeleyen, emniyet içi sorunları çözen Erdoğan’ın güvendiği bir kişi. Mehmet Şimşek, ne Erdoğan’ın damat bakanını, ne kendisine uygun bulup bakan atadığı vasat ekonomi sözcülerini andırıyor. Piyasa geleneğinin içinden gelen, ancak siyasete AK Parti’de atılmış bir isim Şimşek. Devletin asli işlevlerini temsil eden bakanlıklara atanan bu isimler kurumsal geleneği temsil eden, daha ama çok siyasi iktidarın tercihlerin ürettiği kişiler olarak karşımızda.
Üçüncü özellik, Erdoğan’ın siyaset ve stratejilerinin kurucu olan kademelerinin, bu kabinede yönetici aktörler haline gelmesidir. Bu durum, gerek devlet yönetiminde Erdoğan anlayışının iyice yerleştiğini, Türkiye’deki başkanlık sisteminin bu bakanlarla pekiştiğini gösteriyor.
Birkaç bakan üzerinden fikir beyan etmekte yarar var.
Hakan Fidan özellikle önemli bir atama. Türkiye’de Erdoğan döneminde devlet yönetimi ve devlet kurumlarının kullanılmasıyla ilgili bir dizi değişiklik yaşandı. Bunlardan birisi Milli İstihbarat Teşkilatı’nda oldu. Hakan Fidan on üç yıl içerisinde bu teşkilatı arka kapı politikası yapabilen, dış operasyon gücü yüksek bir kurum haline dönüştürdü. Yurt dışında, dış işlerinin ve bakanlıkların açık olarak yapamayacağı, atamayacağı adımları atmak, Libya’da veya Suriye’de bu çerçevede görüşmeler yapmak, bazı anlaşmalar sağlamak, ardından resmi siyasetin de bu alanlara girmesini mümkün kılmak gibi önemli kurumsal işlev bir dönüşümünün mimarı Hakan Fidan. Türkiye dış politikada alan genişleme hamlelerini bu dönüşüm üzerinden yürüttü. Bu ismin dışişlerinin başına gelmesi son derece Erdoğancı bir durum. Ve bu atama bize, dış politikada esasların, Türkiye’nin özerk alanını genişletmesi, ilişkiler ağının çeşitlendirerek derinleştirmesi ve denge siyaseti üzerine kurulacağını gösteriyor.
Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, 2010’lı yıllardan bu yana, askeri karar mekanizmalarında yer alıyor.
Erdoğan’ın tercihleri etrafında, dış politika ve askeri strateji arasındaki ilişki ve uyumun, diğer ifadeyle asker-muhafazakar ittifakının Hulusi Akar’dan sonraki en önemli yönetici aktörlerinden. Ayrıca rutinleşen Genelkurmay Başkanlığı’ndan Savunma Bakanlığı’na geçiş, iktidarın yapısı, temsil ettiği devlet-siyaset bütünleşmesi bakımından önemli veri.
İçişleri Bakanlığında önemli olan, Süleyman Soylu’nun yönetimden uzaklaştırılmasıdır. Soylu, kendi hesabına güç oluşturabilen, hoyrat, fiziki ve simgesel şiddeti temsil eden, sırtını Bahçeli’ye yaslayan tehlikeli bir isimdi. Bununla birlikte, içişleri bakanlığında yaşanan değişimin izlenecek genel siyaset bakımından bir fark taşıyacağını düşünmemek gerekir. Soylu, Erdoğan için bir sorun ve direnç noktası oluşturduğu, güç biriktirdiği ve bunları kullanma eğilimi gösterdiği için bakanlar kurulu dışında kaldı.
İçişleri Bakanlığı, yeni yapısı, istihbarat imkanları, artan efektifleri ve Jandarma’ya birlikte devlet toplum ilişkileri kadar, devlet için ilişkilerde de kritik, belki en önemli güç merkezi. Yerlikaya, bu bakımdan Erdoğan’ın tam denetimini ifade edecektir.
Bunlar da, kabineye, iktidara, geleceğe dair kimi ipuçları…