Muhalefet ne yapmalı?

Demokrat siyasetin doğası gereği, çoğulculuk sadece sayısal değil, fikri çoğulculuğu gerektiriyor.

Türkiye bunun uzağında…

Yıllar yılı kendisini devlet yerine koymuş, ideolojik krizlerden beslenmiş, ülke politikasına hemen hiçbir katkıda bulunmamış muhalefeti var. Büyük resim bugün de değişmiş değil. O zaman soru da yıllardır değişmiyor. Muhalefet, sol ya da sosyal demokrasi ne zaman belini doğrultacak, ne zaman Türk siyasetine giriş yapacak? Bunun, iç kavgalarını siyaset meydanında vereceği mücadeleden daha önemli gören, alternatif adına anlamlı her tür öneride ve fikirden ısrarla uzak duran bir anlayışla olmayacağı ortada. Hak ihlalleri ya da siyasi iktidar eleştirisi gibi odak sorunlar üzerine kurulu politikaların, artık tek başlarına böyle girişi, duruşu taşıyabilmeleri mümkün değil.

Solun önünde aşması gereken “iki büyük siyasi zihniyet meselesi” var

Bunlardan ilki, demokrasinin sadece karar mekanizmalarını oluşturmaya, meşru kararlar üretmeye yarayan, hukuk ve kural dünyasının içine sıkıştırılmış, formel özgürlüklerin çerçevesini belirleyen bir prosedür olduğu takıntısıdır.

Bu çerçevede partiyi yenilemek isteyenlere düşen iş ise, demokrasinin toplum-siyaset bağlarını oluşturan bir temel tavır olduğunu, bir siyasi varoluş ve eylem çerçevesine işaret ettiğini farkındalığını yaratmaktır.

İkinci sorun ise bunun yapılabilmesi, toplum-siyaset bağının kurulabilmesi için “sol zihniyetin kendi tasavvur ettiğinin dışında, onunla kesişmeyen bir toplumun varlığını kabul etmesi”dir. Başka bir deyişle toplumla kavga etmek, var olanı reddetmek üzerine kurulu, böyle olduğu oranda siyasetsizliğe mahkum bir tutumu terk etmektir. Kılıçdaroğlu son döneminde bu istikamette bir bir kapı açmaya çalıştı, bir anlayış geliştirdi, ama bu bunun siyasi ayaklarını geliştirmeye soluğu ve çevresi yetmedi.

Yeni hareketlilikler içindeki ana muhalefet partisi bunu yapabilir mi?

Zor iş…

Yine de bu niyet içinde olanlara hatırlatılması gereken birkaç husus var.

Siyaset neyin yapılacağı kadar, bunların neden ve nasıl yapılabileceğinin kamuoyuna anlatılmasıdır. Siyaset, sisteme yönelik değişikliklerin sisteme ait değerler içinden üretilecek cihazlarla, bu cihazların sağladığı meşruiyet ve katılım üzerinden sağlanması faaliyetidir.

AK Parti ve Tayyip Erdoğan’ı iktidara tutan esas olarak bu mekanizmadır. Türkiye’de “sahicilik, halktan olma, ezilmişliğin-sıradanlığın temsili, haksızlık ve adaletsizlik merkezli tepkiler” özellikle düşük gelirli kesimlerde ve orta sınıflarda siyasi tercihleri ve davranışları kuşatan, yönlendiren önemli girdilerdir.

Ancak görülmesi gereken hayati nokta, bu sınıfsal tutum unsurlarının daha çok sembolik ögelerle şekillenmesidir. Simgesellik üzerine kurulu sınıfsal yakınlıkların varlığı bu topraklarda temel bir veridir.

Bu noktada belirli projelere dayalı politik-ideolojik görüşlerin belirleyiciliğinden çok simgelerin, simgesel algıların kültür ve ekonomiyi ya da eziklik ve faydayı üst üste oturtan belirleyiciliği ön plandadır.

Bunları görmeden, anlamadan, yönetmeye talip olmadan Türkiye’de siyaset yapmaya kalkışılmasının hiçbir anlamı olmaz.

YORUMLAR (23)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
23 Yorum