Muhalefetin adayı belli oluyor...

Muhalefetin son 5-6 ayda izlediği yol, bir önceki dönemle karşılaştırıldığında genel olarak anlamlı görünüyor.

Nitekim kamuoyu araştırmalarında toplam oylar bunu gösteriyor. KONDA’nın son araştırması siyasi partiler bazında seçmenlerin üçte ikisinin tercihinin muhalefetten yana olduğunu söylüyor. Buna göre, muhalefet partilerini tercih edenlerin toplamı yüzde 64 iken, iktidara oy vereceklerini söyleyenler yüzde 36 civarında.

Kaldı ki bu durum tedrici bir sürecin sonucu. AK Parti düzenli bir erozyon yaşıyor. Bu araştırmaya göre ilk kez oy oranı yüzde 30’un altına inmiş bulunuyor. AK Parti ve CHP arasındaki makas da 4 puana inmiş görünüyor, HDP, SP, Gelecek Partisi ve DEVA hesaba katılmazsa, millet ittifakı cumhur ittifakının 10 puan önünde...

Ancak asıl belirleyici yarışma, Cumhurbaşkanlığı seçimleri söz konusu olduğunda bu dengenin farklı olduğunu da söylemek lazım.

Erdoğan karşısına çıkacak rakiple başa baş yarışacak gibi görünüyor.

Peki bu yarışta dengeyi ne belirleyecek?

İki husus kendiliğinden öne çıkıyor.

Erdoğan’ın karşında kimin aday olacağının belli bir önemi olduğuna hiç şüphe yok. İkinci tura kalması muhtemel bir cumhurbaşkanlığı yarışı, seçmen davranışı bakımından güven, kişilik, ağırlık, gelecek ufku, konjontür, alan koruma, değerler üzerinden özdeşlik gibi pek çok faktörü devreye sokacak, ayrı zamanda kampanya performansından etkilenecektir. Aday kimliği ve tarzı bu bakımdan kritiktir.

Diğer taraftan, özellikle muhalefet için, partiler arası uzlaşı, kararlılık, belli program etrafında siyaset, büyük bir önem taşıyacaktır. Programatik ve kurucu siyaset, adayı aşan ya da aday kişiyi tanımlayan bir siyasi hikaye, bir tasavvur ürettiği oranda, hem seçim sonuçları hem ülkenin geleceği bakımından belirleyici olma şansına sahiptir.

Muhalefetin son aylarda izlediği yolun bana anlamlı gelmesi bu ikinci hususu öne çıkarmasından kaynaklanıyor.

Bir kere, program meselesi partiler arası toplantılarda adım adım işleniyor. Diğer taraftan programatik ve kurucu siyasete en uygun isim Kılıçdaroğlu’nun aday olma ihtimali her geçen gün artıyor. Gerek kendisinin arzu ve kararlığı, gerekse diğer siyasi partilerin bu adaylığa olumlu bakmaya başlaması ve mezhebi kimlik kaygısının azalmaya yüz tutması bu konuda göstergeler.

Bununla birlikte bu anlamlı ve olumlu gidişte hala eksiklikler ve kimi hayati hatalar bulunuyor.

Eksikler malum: Başta dış politika olmak üzere büyük siyasi temalarda, örneğin NATO krizi gibi konularda Erdoğan imaj, güven, başarı ve sonuç ilişkisi bakımından açık ara önde koşuyor. Muhalefet bu tür mevzularda iktidarın dümen suyunda hareket etmeye devam ediyor ya da buna mecbur kalıyor. Zira iktidar ve devletten farklı bir Kürt sorunu bakışı olmayan muhalefetin, İsveç, Finlandiya, buradaki Kürtler, Kürt siyaseti konusunda söyleyeceği çok şey bulunmuyor.

Hatalar da zaman zaman ciddi biçimde baş gösteriyor.

Bunlardan birisi, Kılıçdaroğlu’nun son zamanlarda kutuplaştırıcı, ‘tehdit’ ve ‘tehlike’ fikrini çok fazla işleyen bir tarza kapılması oldu. Muhalefet söylemini, Erdoğan’ın yurtdışına para aktardığı, yurtdışına kaçacağı ya da seçim sandığının şimdiden sağlıklı olmadığı gibi konular işgal etmeye başladı. Bu şekilde başta Kılıçdaroğlu olmak üzere, muhalifler farkında olmadan Erdoğan’ın istediğini ve onun yaptığını tekrarlıyor, seçim meşruiyeti ile ilgili sorunları akla düşürüyorlar.

Bu tarz, Türk demokrasisi için sağlıklı bir zihni iklim oluşturmadığı gibi, programatik ve kurucu siyaset fikrinden uzaklaşma anlamını taşıyor...

Umarız hakiki siyasetin peşine daha kuvvetli bir biçimde düşülür.

YORUMLAR (44)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
44 Yorum