Mutluluk belki de hiç ummadığınız bir yerde
Bütün insanlar sorulduğunda mutlu olmak ister ama nasıl mutlu olacakları sorulursa onun cevabını pek bilemezler ya da dışardaki koşullara bağlı bir mutluluk tarif ederler. Genelde de sahip olmadıkları maddi değerlere sahip olarak mutluluğun yakalanabildiğine olan inanç baskın çıkar. "Bu arabayı alsaydım, bu evi alsaydım, zengin olsaydım" gibi maddi hedeflere ulaşılmadıkça mutlu olunamayacağını düşünürler.
Bunun daha da kötüsü geçmişe dönük değiştirilemeyecek durumlara mutsuzluklarını bağlayıp mutlu olma imkanlarının ellerinden alınmış olduğunu düşünmeleridir. "Eğer ailem beni okutsaydı ya da yurtdışında büyümüş olsaydım ya da küçük yaşta geçirdiğim hastalık olmasaydı, daha güzel daha uzun daha vs. olsaydım" gibi listeler uzar gider.
Oysa mutluluğun temelde bunlarla hiçbir ilgisi yoktur. Hedeflere ulaşamak elbette insanda başarıya bağlı bir tatmin duygusu yaratır ama bu kalıcı mutluluk için tek başına yeterli değildir. Birçok işinde çok başarılı, zengin hatta ünlü olmuş insan hiç de mutlu değildir. Dünyaca ünlü film yıldızlarının, rock yıldızlarının alkol uyuşturucu hatta intihar hikayelerini duymuşuzdur. Bir çok üst düzey insan ruhlarını yatıştırmak için terapilerden terapilere koşmaktadır. Demek ki maddi bir rahatlık gerekli olmakla birlikte kalıcı bir mutluluk için yeterli değildir.
Tüketim toplumunun en büyük sorunlarından biri de pazarlamanın geldiği son noktada, aslında bunu alırsanız mutlu olursunuz fikrinin pazarlanmasıdır. Örneğin reklamları seyrettiğimizde her ürünün bizi nasıl mutluluğa taşıyacağına dair rengarenk görüntüler eşliğinde vaadler izleriz. Ürünler ona sahip olan mutlu imajlar eşliğinde sunulur. Oysa sahip olduğumuz her şey anlam ve önemini aldığımız an itibariyle yitirmeye başlar. Hep daha fazlası, daha iyisi piyasanın doğası gereği piyasaya sürülür. Sonuç; bir türlü elde edilemeyen mutluluğa ulaşmak için daha çok harcamak ve tabi ki bunun için daha çok çalışmak, asla varılamayacak bir hedefe var gücüyle koşan fareler gibi yaşamaktır.
Oysa anlamını yitirmeyen eşyalarımız, varlıklarımız da vardır. Hiç de sürekli bir yenisini ya da üst modelini satın alma stresi yaratmazlar. Onlar sundukları pretsij, ego tatmini ve keyif dışında başka anlamlara da gelmektedir. Örneğin bize aile bağlarını hatırlatan eski bir saat, çalarken tek vücut olduğumuz bir müzik aleti, ekip biçmekten hoşlanıyorsak minicik de olsa bir bahçe gibi. Yani anlam üretiğini, fayda ürettiğini düşündüğümüz nesneler. Burada anlam yüklediğimiz nesneler bir aracıdır, asıl olan anlama yüklenen değer duygusudur.
Yapılan araştırmalar kalıcı mutluluğun insanın yaptığı işleri anlamlı bulması ve uzun süreli iyi ilişkilere bağlı olduğunu göstermiş. Bu da bizi her ne yapıyorsak yapalım bunun anlamlı, diğerlerine faydalı bir uğraş olduğunu düşünmeye yönlendiriyor. Kazanılan paranın haricinde sadece o işi yapıyor olmanın keyfine, gerekliliğine de dikkat çekiyor.
Severek yapılan bir yemekle, sadece görev olarak yapılan bir yemeğin arasındaki fark işte buradan geliyor.
