“Al kanlara bulanmış Trabulus kuşağı!”
Bazan ajanslarımızda “Tripoli” diye geçiyor, çünkü Batılılar öyle diyor; demek ki Trablus’u unutmuşuz. Biz unutsak da tarih unutmuyor ve bize hatırlatıyor. Biz Libya demezdik. “Trablus” der geçerdik. Dedelerimizin, nenelerimizin günlük hayatında Trablus’un yeri vardı. O vazgeçilmez bir “kuşak”tı onlar için. Hatta türküsü bile var:
Al kanlara bulanmış Trabulus kuşağı!
Bu türkü batı Anadolu’dan. Karardeniz’in meşhur “Divane âşık gibi dolanırım yollarda” türküsünde de Trablus kuşağı karşımıza çıkar:
Sar beline beline de Trabulus kuşağı!
“Kuşak” deyip geçmeyin! Sadece bele kemer yerine bağlanan bir şey değil bu. Bir nevi el çantası: Para kesesi, tütün kesesi, tesbih, mendil, hatta kama konulan kuşak şeklinde bir çanta!
İki Trablus olduğu için (diğeri Şam Trablusu), ona Trablusgarp, batı Trablusu derdik.
Her şey ne kadar çok değişiyor, âdeta hiç değişmemiş gibi!
Bir asır önce de Trablus meselesi vardı, bugün de var!
İtalyanlar Trablusgarb’a saldırınca Osmanlı’nın gönüllü genç subayları, içlerinde Enver Bey ve Mustafa Kemal de var, orada mahallî direnişi güçlendirmeye gittiler. Yani orada bir direniş vardı ve köklü bir tasavvuf akımı bu direnişi yönlendiriyordu: Senusilik…
Senusilik, Kuzey Afrika’da 19.yüzyılda ortaya çıkan, antiemperyalist bir tarikat. Fransızlarla mücadeleleri dillere destan! İtalyan işgaline karşı direnen Senusilerin şeyhi Ahmed Senusî. Biz Libya’da İtalya’ya karşı direniş sözkonusu olduğunda Ömer Muhtar’ı hatırlarız. Çünkü, Kaddafi, ihtilal yaptığında, onun yeğeni kıral İdris Senusi’ye karşı yapmıştı, onun için senusiler ve senusilik makbul değildi. Peki kimdir Ömer Muhtar? Şeyh Ahmed Senusî’nin Libya’dan ayrıldıkan sonra onu vekaleten direnişi sürdüren kahraman!
Kaddafi, Libya’nın emperyalizme karşı savaşında senusiliği geri plana atar, hatta yok sayar, Ömer Muhtarı öne çıkarır. Onun mali desteği ile yapılan meşhur film hafızamıza Ömer Muhtarı böylece yerleştirmiştir.
Neden Ahmed Senusî Trablus’dan ayrıldı?
Ahmed Senusî, İtalyanlara karşı savaştığı gibi 1. Dünya Harbi sırasında Mukaddes cihad fetvasına uyarak İngilizlere karşı da savaştı. 1. Dünya harbinin sonlarına doğru, Enver Paşa, Ahmed Senusî’yi bir Alman denizaltısıyla Adriyatik sahiline çıkarttırdı, sonra İstanbul’a getirti. Niyeti, İngilizlerle iş birliği yaparak isyan eden nâ-Şerif Hüseyin’e karşı onu öne çıkarmaktı. Gerçekten Ahmed Senusî’nin İslâm âleminde öylesine büyük bir şöhreti vardı. Sultan Reşad vefat edince, Enver Paşa’nın planı suya düştü. Vahidetdin böyle bir macerayı uygun bulmadı. Senusî İstanbul’un işgali üzerine Bursa’ya geçti.
Enver Paşa’nın yapamadığını Kemal Paşa yaptı! Ahmed Senusî’yi Ankara’ya, Millî Mücadele’ye destek için dâvet etti. Ahmed Senusî daveti kabul etti. Ankara’da törenle karşılandı, Meclis’e götürüldü. Orada güzel bir dua yaptı. 25 Kasım 1920 akşamı Büyük Millet Meclisi, Senusî’nin şerefine bir ziyafet verdi. Bu ziyafette Mustafa Kemal Paşa uzun bir konuşma yaptı. Bu konuşmada Trablus’a nasıl gittiğini, orada bu emsalsiz kahramanla nasıl tanıştığını anlattıktan sonra, senusiliği diğer tarikatlar gibi sadece dinî maksat gütmediği için övdü. Senusilik siyasî bir maksat takip ederek bölgede yaşayan müslümanların istiklâllerini sağlamak için mücadele etmişti.
Paşa, konuşmasında Anadolu’daki Mücadele’yi “büyük cihad” olarak adlandırmakta ve Büyük Millet Meclisi hükümetini de “İslâmın tek ümidi” ilan etmektedir.
Ahmed Senusî Sivas’da bir İslâm kongresi topladıktan sonra güney doğu bölgesinde uzun bir yolculuğa çıktı. Bütün güney illerini, bu arada şimdi Irak ve Suriye sınırları içinde bulunan şehirleri ziyaret etti. Buradaki kanaat önderleriyle, aşiret reisleriyle görüştü. Millî Mücadele’nin güney cephesini tahkim etti.
Onun büyük hizmetleri inkılâp tarihlerinde yer almaz, kronolojilerinde ismi bile geçmez. Sanki böyle bir şahsiyet Millî Mücadele’ye destek vermemiş, büyük hizmetler yapmamış gibi. Neden?
Yarın anlatalım!