Özelleştirme mi tekelleştirme mi?
Özelleştirme, bizim bildiğimizden beri hep gündemde idi. İktisadî devlet teşekküllerinin kusurları, hataları, devlete yükleri hep anlatılır dururdu. Devlet bez satmakla, bakkallık yapmakla uğraşır mıydı hiç?
Türkiye’nin yakın tarihinde iktisadi devlet teşekkülleri hep oldu. Çünkü “devletçilik” altı oktan biriydi. Bir de inhisar-tekel vardı. Belirli iktisadî alanlar, kamu menfaati veya vatandaşın korunması maksadıyla devlet elinde tutulurdu. Benim bildiğim zamanlarda mesela tuz, kibrit devletin tekelinde idi. Çay da öyle idi. Fakat asıl tekel maddeleri denilince tütün ve müskirat anlaşılırdı. Yani sigara ve alkollü içkiler.
Devlet tekellerden elini çekti. Sigara ve içki imalatı ve satışı özel sektöre geçti. Günümüzde bazı bakkal ve marketlerde “tekel” ibaresini görürseniz, bundan kastın içki ve sigara olduğunu bilmeniz gerekir.
İktisatta devlet iktisadi teşekkülleri ve devlet tekeline karşı idik. Neredeyse bütün partiler, programlarına tekelleri ve iktisadi teşekküleri özelleştirmeyi almışlardı. Almışlardı da sonuç alıcı fazla bir şey yapmamışlardı. Evet devlet bakkallık, manavlık yapmamalıydı. Ama iktidara gelen partilerin birçok sebeple iktisadi devlet teşekküllerine ihtiyacı vardı. En azından istihdam açısından… Ayrıca, iktisadî varlığı olmayan hükümetin hükmü ne kadar olabilirdi ki?
Devlet tekellerini ortadan kaldırmak da iktisadi devlet teşekküllerini özelleştirmek de, mevcut iktidarın büyük başarıları arasında sayıldı. Sayıldı da ne oldu?
Devlet’in onlarca yıllık birikimi, şöyle veya elden çıkarıldı. Mesela Sümerbank’ın, Şeker’in fabrikaları, bir zamanlar şehrin kenarında kalan çok kıymetli arsalara sahipti. Devlet bu fabrikaları özelleştirdi, özelleştirme ile bu fabrikalara sahip olanlar arsalardan kazandıkları ile yetindiler, fabrika işletmek gibi zor işlere katlanmaktan kaçındılar. Ta o zamandan beri, özelleştirmenin bazılarına imkân sağlama mekanizması olabileceği düşüncesi yayılmaya başladı. Devlet adına birilerine belli bir bedelle verilen bu iktisadi teşebbüsler zenginleşme aracı olarak kullanıldı.
Bazı alanlar var ki, devlete büyük kazançlar sağlar. Mesela telekomünikasyon hizmetleri böyledir. Telekom gibi iktisadi teşebbüsün ötesinde bir kurumun özelleştirilmesi stratejik olarak da makul görünmüyordu. Telekom’un büyük hissesini alan “yabancı” şahıs veya firma, galiba geçen sene zarar ettiği gerekçesiyle çekildi. Hisseler kime satıldı? Kamu bankalarına. Özelleştirmede başa dönmek gibi bir şeydi bu.
Telekom’un büyük hissesine sahip olan yabancı firmanın yurtdışına ciddi kâr transferleri yaptığı yazıldı durdu, kimseden tık çıkmadı. Herhalde yeterince beslenmiş olmalılar ki, zarar iddiasıyla işi bıraktılar.
Devlet elindeki tekeller mazur görülebilir. Neticede kazandığı devletindir. Ya, özel tekeller? Devletin özelleştirdiği birçok alanda tekel oluşturduğunun farkında mıyız? Özelleştirme hakkıyla yapılsa, aynı alanda birden fazla firmanın rekabet halinde olması lâzım. Bu belli ölçüde telefon operatörleri için sözkonusu. Ya elektrikde? Gazda?
Biz bu yazıyı yazarken Ankara’daki doğalgazı işleten fimanın Kızılay üzerinden bağış yaparak vergi kaçırdığı konuşuluyordu. Devlet’in, belediyenin bir işletmesini devralan firma sahibi ne kadar hayırsevermiş, değil mi? Milyonlarca liralık veya dolarlık bağışlar yapmış. Kitabına uydurulmuş bağışlarda, Devlete ödenecek verginin bağışlandığını bilmeyen yoktur. Bu hayırsever firma da bu cinsten. Kim bilir nasıl hayırlar yaptı ne karşılığında?
Tekelcilikle hayırseverlik nasıl bağdaşır? Bu “hayırsever” firmalarla bütün vatandaşların işi olur. Mesela şahsen Ankara’daki hayırsever firması ile benim işim oldu. Kartlı olan gaz saatini faturalıya çevirmek için kartımı kilitlediler. Gaz alamıyorum. Tabii firmanın bürosunun yolunu tuttuk. Kışın ortasındayız ve bu işlemlerin yapılması zaman alacak. Üstelik gaz saatimizin değişmesinin vakti gelmemiş. Tekelci bir firmaya karşı ne yapabilirsiniz. “Lanet olsun, sizin gazınızı kullanmıyorum, diğer firmaya gideceğim” demek şansınız yok. Mecburen istediklerini yapacaksınız talep ettikleri bedeli itirazsız vereceksiniz. Daha önce aldığınız gazın fiyat artışını da geriye dönük olarak peşin tahsil edecekler, sizin kartınızdaki parayı da ilk üç ayda ödemeyecekler. Belki de hiç ödemeyecekler.
Bu yapılanlar vicdanî yönden de iktisat nazarında apaçık ahlâksızlıktır. Bir kere rekabet olmayan bir piyasada vatandaş tekelcinin insafına bırakılmıştır. Tekelcinin bu saltanatı sürdürmesinin yolu da bir yerlere hoş görünmektir. Bu nasıl olur? Bağış yapıyor görünerek!
Bu ahlâksızlık karşısında vatandaşın “sen ahlâksızsın” deme imkânı dahi yoktur. Gazınızı kışın ortasında kesiverirler alimallah.
Vatandaşa her fırsata kazık atan, zulmeden kime bağış yaparsa yapsın, asla sevaba nail olamaz. Zaten onların sevapla işi yok ki! Kasalar dolsun yeter!