Samsun: Kimlik arayışının amazoncası!
Samsun’a çıkmadık, ama Samsun’dan da çıkamadık!
Samsun’a gidiş sebebimiz, Anadolu Mektebi’nin Mehmed Âkif ve Tarık Buğra okumalarına katılan 13 ilden öğrencilerin değerlendirmelerine şahit olmak. Sami Güçlü Hoca bir ara siyasete bulaşmıştı, bakanlık da yaptı. Fakat daha sonra memleket irfanına gerçek anlamda hizmet maksatlı gönüllü bir faaliyete girişti. Adapazarı’ndan başlıyarak ülkemizin birçok ilinde lise ve üniversite öğrencilerinin katıldığı okuma programlarının düzenlenmesine öncülük etti. Mustafa Kutlu, Tarık Buğra, Cengiz Aytmatov, A. Hamdi Tanpınar, Cengiz Dağcı, Sâmiha Ayverdi, Yahya Kemal, Necip Fâzıl, Mehmed Âkif, Sezai Karakoç, Cemil Meriç ve Nureddin Topçu…eserleri okunan yazarlar. Bu kitapları dikkatle ve anlatacak ciddiyette okuyan gençlerin nasıl bir zihnî gelişme içinde olacakları tahmin edilebilir.
Millî Eğitim, temel metinler konusunu bir türlü halledemedi. 100 temel eser projesi uygulama hataları yüzünden çöktü, yerine de bir şey konulamadı. Anadolu Mektebi bu anlamda ciddi bir alternatif sunuyor. Bu program vesilesiyle büyük yazarımız merhum Tarık Buğra’nın eşi Hatice Bilen Buğra hanımefendi ile tanışmamız ayrı bir güzellikti.
Âkif yaşadı, Buğra yazdı!
Mehmed Âkif Millî Mücadele’yi yaşadı, daha başlangıçta dâvet edilen bir şair ve fikir adamı olarak Millî Mücadele’nin önde gelen sivil şahsiyetlerinden biri oldu. Mehmed Âkif’in hem de “İslâm şairi” alarak Ankara’ya davet edilmesi, bu sıfatla sürdürdüğü faaliyetler, İstiklâl Harbi gerçeğinin kavranması bakımından bilhassa önemli. Tarık Buğra, Millî Mücadele’de Batı cephesinin karargâhının bulunduğu Akşehirli. Babadan, çevreden bu dönemle ilgili kitaplara yansımayan kim bilir neler işitti. Bu duyduklarını İstanbul’da üniversite öğrenciliği sırasında tanıdığı şahsiyetlerden öğrendikleri ile zenginleştirdi ve zihninde taşıdıklarını roman olarak kayda geçirdi; böylece ortaya çıkan Küçük Ağa önce Yeni İstanbul gazetesinde tefrika edildi, aynı yıl, 1963’te kitap olarak yayınlandı…
Millî Mücadele’nin 100. Yılında Samsun’da icra edilen bu faaliyet bu şehirde yapılan ve konunun ruhuna en uygun program olmalıdır.
Gerçek Samsun, doldurma Samsun!
Samsun adından çok söz edilen, fakat bilinmeyen bir şehir. “Samsun’a çıkma miti” her şeyin önüne geçiyor ve gerçek Samsun’a nüfuz edilmesini engelliyor. Şehrin eski fotoğraflarına bakılınca minareler, saat kulesi, ahşap, tuğla ve taş yapılar görülüyor. Şimdi bunların birçoğu yok olmuş. Sahilde iki minareleri bir camii bilhassa dikkatimi çekmişti. Öyle sanıyorum ki, Karadeniz sahilinde başka iki minareli tarihî camii yok. Konuştuğum Samsunlular Büyük Camii bir türlü çıkaramadılar, yoksa yıkılmış mıydı? Yüz yıl önce şehrin en dikkati çeken yapısı bu camidir. Batumlu Hacı Ali Efendi 1884’de yaptırmış, Sultan Abdülaziz’in annesi Pertevniyal Valde Sultan tarafından onarılmış, bu yüzdendir ki iki minareli. Yoksa padişah veya padişah eşi olmayan bir kimse edeben, iki minareli cami yapamaz. Anadolu’da Bursa, Amasya, Manisa ve Konya’nın dışında iki minareli, yani selatin cami yok bildiğim kadarıyla. Yalı Camii 19. asrın sonunda yapılmış deniliyor, ama tarz itibarıyla 15-16. yüzyıllara gitse gerektir. Samsun’da daha eski tarihli bir yapı, Çakallı mevkiinde bulunan Taşhan. Bu yapının Selçuklu dönemine ait olduğu sanılıyor. Şehrin merkezinde de güzel bir Osmanlı taşhanı var. Samsun’da son medrese yapılarından biri onarılıyormuş.
Peki biz neden Büyük Camii göremedik?
Artık bir gerçek Samsun var, bir de “doldurma Samsun”! Sahil doldurulmuş, denizden yer kazanılmış ve buraya birçok yapı inşa edilmiş, eski şehrin denizle alâkası tamamen kesilmiş. Bu alâka kesme doldurma Samsun’da bir kimlik arayışına dönüşmüş.
“Amazon anıtı”na götürüldüğümüz söylenince şaşırmadım değil. Gerçi bu efsanevî savaşçı hatunların Karadeniz’le alâkasını biliyordum, fakat Samsun’a münhasır bir alâkadan haberdar değildim. Koskocaman, galiba Atatürk heykellerinden bile büyük bir amazon heykeli…İki tarafında içinde amazonların hayatıyla ilgili heykeller olan devasa Aslan heykelleri… Aslanların birinin içinde sinema gösterilmesi düşünülmüş. Anlayın büyüklüklerini…
Amazonlar efsanesi anaerkil bir toplum tahayyülüne denk düşüyor. Cahiliye Araplarının kızlarını öldürmeleri gibi amazonlar da erkek çocuklarını öldürüyorlar. Erkeklere hayatlarından ancak çoğalmak için yer açıyorlar. Bu eski Yunan miti, Avrupa ressamlarına da ilham vermiş. Rubens’in (17.yy) “Amazonlar Savaşı” tablosu gerçekten muhteşem bir renk ve hareket cümbüşü şaheseri. Larus’da amazonlarla ilgili şöyle bir cümleye rastladım ki, aktarmasam olmaz: “Yunanlıların kadın sandığı savaşçılar belki de uzun saçlı İskitlerdi.”
Mesele açık: Samsun sahilinde kaybedilen kimlik aranıyor. Sadece amazon heykeli değil, bir de kültür merkezi yapılmış; dış görünüşünde kaba tertip Romalı unsurlar göze çarpıyor. Roma da taklit edilse çirkin! Ki bu taklidin de kötüsü!
Hep tek parti döneminin Osmanlıyı, Selçukluyu, kısaca islâmî dönemi atlayıp tarih öncesinden kimlik arayışı zihnimde. Muhatabım benim söylediklerimi bir yere oturtamıyor. Çünkü, Samsun’da son yirmi yılda CHP’li bir belediye başkanı seçilmemiş…
Son zamanlarda AK Parti’nin CHP’lileşme temayülünden söz edenlere kulak vermek gerekiyor!