Temaşa-yı garibe

Bir zamanlar iyi tiyatro seyircisi idik; tiyatronun tiyatro olduğu zamanlardı galiba. “Yerli” yazarların eserlerini bilhassa takip ederdik. Haldun Taner, Tarık Buğra, Turan Oflazoğlu ilk aklıma gelenler. Şekspir’in Devlet Tiyatrolarında sahnelenen eserlerini, klasik Yunan trajedilerini de kaçırmamaya çalışırdık. Üniversite’de Metin And hocamızdı…

Bu arada ortaoyunu geleneğini sürdüren bir tiyatro tarzı da vardı ki, en parlak eserlerinden Cibali Karakolu’nu hem de Muammer Karaca’dan seyretmiştik.

Elbette tiyatroda bizi rahatsız eden, milletin gözünün içine baka baka milleti ve değerlerini aşağılayan oyunlar ağırlık teşkil ederdi. Ancak seçme hakkımızı kullanabilirdik.

Son yıllarda tiyatronun heyecanı söndü, havası kaçtı. Devlet Tiyatrosu yönetimi oyunlarının hep dolu olduğunu iddia ediyor, ama Ankara’da yeni tiyatro salonları açılmıyor ki, 500 bin nüfuslu Ankara ile 5 milyonluk Ankara aynı sahnelere bakarsa böyle olur.

Biz tiyatronun büyük ölçüde seyircisiyiz. Ne dişe dokunur bir tiyatro yazarımız var, ne de sahneleri dolduran dramaturglarımız, rejisörlerimiz. Tarık Buğra ölçüsünde olmasa bile tiyatro edebiyatına adı geçecek bir yaşayan yazarımız var mı? Sahneler son yıllarda telif oyun sıkıntısı çekiyor.

Tiyatro salonları aynı zamanda ekabirin kendini gösterdiği yerlerdi. Artık ekabiran da tiyatroya ilgi göstermiyor. Ödenekli tiyatro repertuarlarına bakarsınız, ne yapar yaparlar bir Nazım Hikmet koyarlar. Nazım’ın Soyvet rejimini öven kalitesiz, para için yazılmış oyunlarını yutturamayacakları için şiirlerinden gösteri mahiyetinde oyunlar icad ederler. Nâzım hamaseti ile işi götürürler. Necip Fazıl’ın piyesleri 1940’lardan beri bir türlü sahnelemez sahnelense bile, gereken önem verilmez.

Nasıl oldu da tiyatro birden gündemimize girdi?

Siyasî bir gösteri (şov) dolayısıyla! Hem de kadınlar üzerinden yürütülen bir siyasî gösteri…

Oyun bir “siyasetçi”ye aitmiş. Daha doğrusu onun hikâyesinden uyarlanmış. Daha repertuara filan da alınmamış. “Okuma tiyatrosu” imiş de hanımlardan bir CHP-HDP koalisyonu kurmuşlar seyre gitmişler!

Asıl seyredilecek olanlar, sahnede değil parterde! Hem de okuma tiyatrosu değil, düpedüz epik tiyatro!

Buna tiyatro denir mi? Orta oyunu bile denmez! Tam mânasıyla temaşa-yı garibe!

Selahaddin Demirtaş’ın parlatılmasına yönelik bazı numaraları epeydir müşahede ediyoruz. Hazretin önce hikâye kitabı yayınlandı. İlk defa küçük bir hikâye kitabı yayınlanan bir mübtedi yazar acayip parlatıldı. Bir tesadüf İstanbul Tüyap fuarında idim. Baktım, onun adına açılan standa, ciddi bir ilgi yok. Fakat ertesi gün haberleri gördüm ki, izdiham varmış! Bizden sonra oldu ise, bunun mürettep bir şey olduğundan şüphe yok.

Sonra bir gazete bu kitabı yılın kitabı diye sundu. Yahu edebiyat camiasının kapısında bile olmayan birinin kitabı nasıl olur da “yılın kitabı” olur? Geçenlerde bir mizah gazetesi bu zatı çizerleri arasına almış. Meğer ne marifetleri varmış, siyasete sokularak alenen harcanmış adam. Bir bestelerinin okutulmadığı kaldı, eh onun için de pek fazla beklemeyeceğiz her halde. İBB Senfonik bir sunum yapar nasıl olsa.

Bu pazarlamacılık bizim meçhulümüz değil. Fakat pazarlanan şey (burada doğru kelime “mal”dır) öylesine defolu ki, yenilir yutulur hale getirilmesi mümkün değil.

Şuna söyleyebilen beri gelsin: “Bu adam terör örgütünün sivil maskesi değildi.” Evet bir sivil maske idi. Terör örgütü ile arasına mesafe koymaya yanaşmayan katılıkta bir maske! Hiçbir şey olmasa, Aynelarap/Kobani olayları sırasında Diyarbakır’da katledilen o masum çocukların, kanını nereye koyacağız?

Bu kuyudan adam çıkarma oyununun nereler vardırılacağını kestirmekte zorlanıyorum!

Gerçek bir yazar için: Mümtazer Türköne, bir tiyatro figürü değil, gerçek bir yazardı. Son yıllarda malûm ve meş’um darbeci örgütün neşir organında yazdı. Hele son zamanlarda yazdıklarını sık sık eleştirdim, kendisine yeniçerilik, fedailik rolü verildiğini söyledim. Cemaatin önde gelenleri arasına girmiş miydi? Bu mümkün değil. Şimdi bu örgütle ilgili yazar grubu içinde bir o içeride. AYM de pek anlayamadığımız bir sebeple başvurusunu reddetmiş. Terörle iltisakı reddedilemeyen birini yazar sınıfına sokup yutturmaya çalışmak yerine gerçek bir yazarı, hem de ciddi şekilde hasta olduğu söyleniyor, gündeme alalım.

Asıl meseleye dönelim. Kayyum mevzuunda mangalda kül bırakmayanlar: Demirtaş ve malum partinin belediye başkanları terör örgütünün kayyumlarıdır. Gerçekten bağımsız, irade sahibi kişiler olsa idiler, bu herkes tarafından görülürdü ve desteklenirdi. Terör örgütü kendi devletleşmesi için kayyum tayin ediyor, Devlet de bu kayyumların yerine kendi kayyumunu görevlendiriyor!

YORUMLAR (36)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
36 Yorum