Valizini kendi taşıyan Merz’den ülkemize hukuk uyarısı…
Türkiye’ye ilk resmi ziyaretini gerçekleştiren Almanya Başbakanı Friedrich Merz, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la düzenledikleri ortak basın toplantısında, “Türkiye’yi AB’de görmek istediklerini” söyledi. Bir Alman gazetecinin “Türkiye’nin AB’ye üyelik süreci neden ilerlemiyor” sorusuna Merz’in yanıtı gayet açık ve net bir şekilde “AB’ye giden yol Kopenhag Kriterleri’nin yerine getirilmesinden geçer” oldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, Türkiye ile Avrupa düzeyinde bir diyalog arzusunda olduklarını ilettiğini söyleyen Merz, Ekrem İmamoğlu’nun tutukluğuna dair soru üzerine Ankara’ya Kopenhag kriterleri üzerinden ciddi hukuk uyarılarında bulundu:
"Türkiye’nin önemli bir rol oynamasını istiyoruz. Böyle bir perspektif için Komisyon’un da raporları gerekiyor, bu sadece Almanya’nın değerlendirmesi değil tüm Avrupa’nın değerlendirmesi. Bu diyaloğu sürdüreceğiz. Türkiye’de verilen kararlar hukuk devleti ve demokrasi konusunda Avrupa’da anladığımız şekilde Kopenhag koşullarını yerine getirmiyor. Yargı bağımsızlığıyla ilgili endişelerimi de dile getirdim, örneğin yargının bağımsızlığıyla ilgili bizim anlayışımızla bağdaşmayan konular olduğunu söyledim.”
Türkiye Kopenhag Kriterleri konusunda ilk kez 2014 yılında uyarı almıştı. Hatta Dönemin AB’nin genişlemeden sorumlu komiseri Stefan Füle verdiği bir mülakatta iktidar yetkililerine “Ne yaparsanız yapın ama yargı bağımsızlığına zarar vermeyin. Sizi geriye götürür ve kesinlikle katılım sürecine zarar verir. Hükümet yargının ne yapacağına karar vermemelidir” uyarısında bulunduklarını söylemişti. 2016 yılına kadar da hukuk, demokrasi, yargı bağımsızlığı konusunda ülkemize uyarılarda bulundular.
Nitekim AB’ye üye olmaya giden yol belli. Aradan yüz yıl da geçse giden yol değişmeyecek. Avrupa ülkeleri istemediği için, kıskandığı için Türkiye’nin “adaylık süreci” iptal edilmiş değil ama duraklamış durumda. Yerine getirmesi gereken şartları yapmadığı için, 2014 yılından bu yana ülkemiz demokraside gerilediği, ekonomi kötüye gittiği, yargı bağımsızlığını yitirdiği için AB’ye üyelik perspektifinden ve AB standartlarından uzaklaştığı için 2016’dan beri katılım müzakerelerini durdurdu.
Türkiye taahhüt ettiği Kopenhag kriterlerini yerine getirmediği için Avrupa Birliği ülkemizin “2025 aktüel durum” açıklamasına “adaylık süreci durduruldu” notunu düştü. AB “demokrasi, hukukun üstünlüğü ve temel haklarda ciddi gerileme” yaşandığı gerekçesini söyleyerek Türkiye’yi haritada kırmızıya aldı.
Stefan Füle 15 Ocak 2014 tarihinde verdiği bir mülakatta AK Partinin HSYK’da yapacağı değişiklik teklifiyle ilgili olarak dönemin Avrupa Birliği Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile yaptığı görüşmede yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığına ilişkin kaygılarını açıkça dile getirdiğini söyleyerek “HSYK değişikliği, Türkiye’nin Kopenhag Kriterleri’ne bağlılığını sorgulatmamalı! Bu mesajımı Ankara’ya iletin!” dediğini açıklamıştı.
Al gülüm ver gülümle hallolacak kişisel dostluk ilişkileriyle çözülecek bir mevzu değil.
Nitekim AB’ye giden yolun Kopenhag Kriterlerini yerine getirmekten geçtiğini Cumhurbaşkanı Erdoğan’da biliyor.
***
13 Aralık 2003 tarihinde Brüksel’de yaptığı basın açıklamasında, performansından dolayı Türkiye’yi öven AB hükümetlerine memnuniyetini ifade eden Erdoğan, ev ödevlerini yerine getireceklerini belirterek “Kopenhag Kriterlerini Ankara kriterleri haline getirmeye kararlıyız” demişti.
Yine AB üyesi ülkelerin büyük büyükelçilerine verdiği yemekte, “Kopenhag Kriterleri ön şarttır” demişti. (Aralık 2004)
Kopanhag şartları belli: Aday ülke istikrarlı ve kurumsallaşmış bir demokrasiyi güvence altına alacak. Devlet gücünün kullanımında hukukun üstünlüğü ilkesi geçerli olacak. Yani iktidar hukuka boğun eğecek, kuvvetler ayrılığı sağlanacak, yargı sistemi bağımsız ve tarafsız olacak ki, bireylerin temel haklarını koruyacak etkin bir denetim mekanizması olarak çalışacak.
İnsan hakları güvence altına alınacak bu sadece sözde olmayacak fiilen insan haklarına saygı gösteren bir devlet olacak. Düşünce, ifade, basın, din ve örgütlenme özgürlükleri güvence altında olacak, işkence, kötü muamele, keyfi tutuklamalar olmayacak.
Bütün bunlar ülkemizde sağlanmış olsaydı bunun faydası kime olacaktı? İktidar Kopenhag Kriterlerini yerine getirmiş olsaydı hem Türkiye AB’ye üye olmuş olacaktı. Hem de siyasi ve ekonomik durumumuz bu kadar kötü olmayacaktı.
Hukuka güvenin olmadığı bir ülkenin ekonomisinin ne hale geldiği ortada.
***
Velhasıl kelam Erdoğan da biliyor AB ülkeleriyle istediği kadar ticari ortaklık yapsın, iş birliği yapsın, sayfalar dolusu anlaşmalar yapsın. Türkiye’nin konumu ne kadar stratejik öneme sahip olursa olsun, ülkemiz AB ülkeleri için ne kadar stratejik konumda olursa olsun. Ülkemiz hukuk devleti rayına oturmadığı müddetçe o kapı açılmayacak.
Adının ne olduğunun bir önemi de yok, Erdoğan isterse Ankara kriterleri diyerek Türkiye’yi hukuk devleti rayına otursun, yargıyı bağımsız ve tarafsızlığına kavuştursun, Merkez Bankasının üzerinden elini çeksin… Keyfi tutuklamalara, muhalefeti “silkelemeye” son versin…
Adının bir önemi yok, Türkiye hukuk devleti rayına oturduğuna AB kapısı da açılacaktır. Türkiye’nin ekonomisi de düzelecektir. Bir başka ülkenin başbakanı da gelip ülkemize hukuk hatırlatması yapamayacaktır. En önemlisi de budur.
Ekrem İmamoğlu’na yapılan hukuksuzluk, haksız yere cezaevinde tutulması sorusunu iktidara yakın gazeteciler sormazsa geliyor bir Alman gazeteci soruyor işte. Kaçış yok, dünyanın neresine giderse gitsin, bu hukuksuz uygulamalar karşısına soru olarak çıkacak.
***
Ama asıl konuşulması gereken husus bence Almanya Başbakanı Friedrich Merz’in, Türkiye’ye hareket etmeden önce Brandenburg Havalimanı’nda elinde valiziyle yürürken çekilen fotoğrafıydı. Ne bir koruma ordusu, ne onlarca protokol ekibi...
Dünyanın en büyük dördüncü ekonomisinin lideri olan Almanya’nın Başbakanı yanında eşi, bir elinde valizi, diğer elinde tuttuğu dosya çantasıyla sade bir yolcu gibi uçağına yürümesiydi.
Avrupa ülkeleri için sıradan bir hadise elbette. Güçlü ülke, itibarlı ülke olmak öyle şatafatlı uçaklarla, koruma ordusuyla olmuyor işte…
Dünyanın dördüncü büyük ülkesinin, ki kişi başına milli gelir 59 bin 930 dolara sahip, hukuk, demokrasi, insan hakları endekslerinde ilk beşlerde yer alan Almanya’nın kendi valizini taşıyan başbakanı Merz geldi ve ülkemize hukuk uyarısı yaptı ve gitti.
Demokrasi sadece seçim değil ki… Demokrasi, “otorite”nin Kaf dağının zirvesinden halkın seviyesine inmesi demektir bir yönüyle.
