Yargıtay Başkanı yazılı metni neden okumadı!

Dün Yargıtay Başkanı Sayın İsmail Rüştü Cirit’i aradım ve şunu söyledim: “Bu yılki Adli Yıl Açılış konuşmanızı dinledim. Sonrasında ise 36 sayfalık metni okudum. Adalet talebi seslerinin yükseldiği, kuvvetler ayrılığına, hukuk sistemine yönelik tartışmaların yapıldığı şu süreçte, doğrusunu söylemek gerekirse, toplumun adalet beklentilerine cevap vermesi açısından da muhteşem bir konuşma metni. Yargının başında birisi olarak; yargıda yaşanan gelgitlere ve hukuk sistemindeki sorunlara dair tespitleriniz oldukça kıymetli. Dahası yargının bağımsızlık ve tarafsızlık ilkelerine ve adalet duygusuna yönelik özeleştirileriniz, hakimlerin nasıl olması gerektiğine dair yaptığınız uyarılar oldukça önemli. Ancak, yazılı metin ve konuşmanız arasında fark olduğunu söylemeliyim. Metni okuyunca ‘keşke bu satırları Yargıtay başkanından duysaydık’ dedim. Ne kadar güzel olurdu. Bu yönde size yönelik eleştiriler de oldu. Metni siz mi yazdınız bir başkası mı?”

***

Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit’in cevabı şu oldu:

“Konuşmayı çok büyük ölçüde kendim kaleme aldım. Ancak metnin tamamının okunması 2 saatlik bir süre demektir. Törende benim konuşma sürem yarım saatle sınırlıydı. Ayrıca Yargıtay’da bir gelenektir; konuşma kitapçıkları daha uzundur ve sizin de dikkatinizi çektiyse ara başlıklar, bölümler halinde hazırlanır. Ve teknik konuları da içerir. Konuşma ise metnin özünü oluşturur.”

“Yazdığım metni okuyamadığıma ilişkin haksız eleştiriler yapıldı. Bunu kabul etmem mümkün değil. Konuşmada benim, metin de benim. Bu, benim üçüncü adli yıl açılış konuşmam. Üç yıldır konuşmalarımda, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığının, hukukun üstünlüğünün, kuvvetler ayrılığı ilkesinin öneminin altını zaten çiziyorum. Bu yıl konuşmamda daha güncel konulara değinmekle birlikte, yine bu yılki konuşmamın ana direğini, temeli yargı bağımsızlığı, kuvvetler ayrılığı, hukukun üstünlüğü ilkeleri oluşturuyordu. Mesela, hazirunda yaptığım konuşmamda, hakimlerimizin bir yerlerden talimat alarak değil, anayasaya, kanunlara, vicdanına göre karar vermesi gerektiğini söyledim. Bu kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığına vurgu değil midir?”

***

Yargının başında bir isim olarak Sayın Cirit’in bu açıklamaları elbette kıymetlidir. Zira bu ülkede en çok güven duyulması gereken kurum yargı olmalıdır. Yargının ana görevi, ‘adaletin gerçekleşmesini’ sağlamaktır. Bizim ülkemizde ise yargı hâlâ en önemli sorunlarımızdan birisi olmaya devam ediyor. Hukukun üstünlüğü hâlâ sağlanabilmiş değil ve Türkiye’nin demokratik yönetimlerde olması gerektiği şekilde tam bir hukuk devleti haline geldiğini söylemek mümkün değil. Çünkü bir ülkenin hukuk devleti olması, yargıda tarafsızlık ilkesiyle sağlanabilir. Bizim ülkemizde ise yargının tarafsızlığını sağlayacak mekanizma, sistem hâlâ oluşturulabilmiş değil.

Adalet talebinin toplumsal olarak her geçen gün daha yüksek sesle dile getirildiği şu günlerde, belki de tam da bu yüzden, Sayın Cirit’in konuşma metnini bir de sözlü olarak duymaya ihtiyaç hissettik. Sayın Cirit’in kaleme aldığı yazılı konuşma metninde altını çizdiğim, önemsediğim ve özellikle kayda geçirmek açısından kıymetli bulduğum hususlar şunlar:

“Yargıtay’ın kurulmasına etken olan en önemli nedenlerden birisi ‘kuvvetler ayrılığı’ ilkesidir. Günümüz terminolojisiyle ifade etmek gerekirse, temel hak ve özgürlüklerin korunması, yargının yürütmeden ve hükümetten ayrı ve bağımsız olmasına bağlıdır.”
“Kuvvetler ayrılığı prensibi, iktidarı kullananları sınırlayarak gücün tek elde toplanmasını engellemekte, erkleri birbirinin karşısına koyarak dengeyi sağlamaktadır.”

“Yargıda şeffaflık, birey ile adalet arasındaki bir güven köprüsüdür. Biz bu köprüyü çok sağlam bir şekilde kurabilmeliyiz ki bireyler adalede kavuşabilsinler. Halkın yargı sistemine güveni, yargının ahlaki otoritesi ve doğruluğu, modern ve demokratik bir toplumun teminatıdır. Yargının sadece etik ilkelere uygun davranması yeterli olmayıp, şeffaflık yoluyla da bu durumu toplumun bilgisine sunması gerekmektedir. Yüksek mahkemelerin aynı zamanda toplumun adalete ilişkin beklentilerinin karşılanması bakımından duyarlılık göstermeleri gerekmektedir.”

“Yargıtay’ın en büyük hazinesi üstün yetenekli, bağımsız, tarafsız, seçkin, adil ve fazilet timsali hukukçuların Yargıtay’da görev almasıdır.”

“Günümüzde biz hukukçuların da dahil olduğu kesimde yapılan en büyük hata, adaleti idealize etme hastalığıdır. Felsefecilerden bile daha fazla romantizm ile adalete dair özlü sözler okuyarak adalet duygumuzu tatmin etmeye çalışıyoruz.”

“Sıklıkla yapılan kanun değişiklikleri, yargıda bozulma oranlarını artırmakta, hukuki istikrarı, eşitlik ilkesini ve hukuki öngörülebilirliği olumsuz yönde etkilemektedir. Son on yıl içerisinde bozulan dosya sayısındaki ciddi dalgalanmalar mevzuat değişikliğinden kaynaklanmakta olup, işi yükünü artırırken, adli hizmetlerin kalitesini düşürmektedir.”

“Hakim ve cumhuriyet savcılarındaki deneyim eksikliğinden kaynaklanan zorlukların kontrol edilmesi gerekmektedir. Yargıtay’a atanan ya da Yargıtay’dan ayrılan hakimlerin ve cumhuriyet savcılarının tayinlerinde Yargıtay’ın görüşü alınmamakta, bu durum topluma karşı hesap verilebilirlik bakımından Yargıtay’ı adil olmayan bir konumda bırakmaktadır.”

***

Bu sütunda yer verebildiğim ancak bu kadarı olabildi. Yine de söylüyorum. Keşke Yargıtay Başkanı güncel meselelere değinmek yerine, kuvvetler ayrılığının, yargı şeffaflığının altını çizseydi ve yüksek sesle dillendirseydi. Sizce de öyle değil mi?

YORUMLAR (20)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
20 Yorum