Dikkat, bu bir imha operasyonu değil

Japonya 7 Aralık 1941’de “Hawai Kaisen” harekatını başlattı.

Amerikan Pasifik filosunu tümüyle yoketmeyi amaçlayan saldırı ABD’nin Pearl Harbor üssüne yönelikti ve sonradan tarihçilerce “uyuyan devi uyandırmak” diye nitelenip, bir büyük hata olarak anıldı.

O güne kadar savaşa katılmak konusunda çekinik kalan ABDde bu saldırı, büyük bir infial dalgası yarattı ve sonunda ortaya çıkan savaş iradesi Japonya’ya büyük bir yıkım getirdi.

Askeri çatışma ve savaşlar büyük ölçekte, politikanın devamlarıdırlar ve tarafların savaş güçleri, asker, silah sayıları gibi somut verilerin dışında da birçok faktörün hesaplanması gerekir.

Ders alınmayan Pearl Parbor’daki hatanın aynısı, Vietnam savaşında ve bu sefer tersine olarak ABD tarafından yapıldı.
Amerikan ordusu ile Güney Vietnamlı ortaklarının Kuzey Vietnam’a yaşattığı askeri terör, bir büyük direnişi tetikledi ve 10 yıl süren savaş 60 bin kayıp veren ABD’nin Vietkong’a yenilmesiyle sonuçlandı.

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, 25 Temmuz’da, önce şimdiye kadar birbiriyle ilişkisizmiş gibi görünen birçok emniyet önlemi ve askeri hareketliliği, anlamlı ama şaşırtıcı bir şekilde birleştiren eşzamanlı bir operasyon başlattı.

IŞİD, PKK ve başta DHKP-c olmak üzere silahlı sol örgütler, aynı anda vuruldular.

Şimdiye dek sokak olaylarında polisle çatışmalara giren, genellikle polisin eylemlerini baskılaması rutinine alışmış ve her fırsatta ellerindeki derme çatma silahlarla gösteriş yapan, zararı herkesten çok kendine sol gruplar içindeki gerçekten tehlike arzeden unsurlar, yaygın operasyonlarla gözaltına alındı.

Suriye sınırı boyunca haftalardır yapılan askeri yığınak ve birkaç hafta öncesinden başlayan olası IŞİD mensuplarının gözaltına alınıp sorgulanmaları, bir TSK astsubayının şehit edilmesiyle aniden büyük bir sıçramayla IŞİD mevzilerine yapılan ağır bombardımana evrildi.

Olay üzerinden 1 gün sonra Türkiye, NATO’ya yaptığı toplantı çağrısından olumlu yanıt aldı ve İncirlik üssünün IŞİD’a karşı koalisyon tarafından operasyonel amaçlarla kullanıma açılmasının kararlaştırıldığı açıklandı.

Bugüne kadar Türkiye, PKK medyası tarafından, defalarca ve her seferinde sahte oldukları dumanı üzerindeyken ispatlanan kanıtlarla IŞİD’a destek vermekle itham edildi, bu durum Ak Parti muhalifi Türk medyası tarafından köpürtüldü, yurtdışına da başarıyla servis edildi.

Bir yanıyla hedefini bulmuş sayılabilecek olan bu algı operasyonu, Türkiye’nin IŞİD’ı etkili ve sert biçimde vuruşuyla geri dönmemek üzere cöpe atılmış oldu.
Bazı medya kuruluşları ve siyasi merkezlerce bu “algı” atıldığı çöpten çıkarılmaya çalışıyorsa da Avrupa Ülkeleri ve ABD kaynaklarından yapılan resmi açıklamalar, bu çabaları başarısız kılıyor.

Görülüyor ki yapılan tahkimat sonrasında Türkiye’nin IŞİD’ı vurmasıyla başlayan süreç, örgütün bölgedeki varlığını kesinkes bitirmeyi hedefleyen bir operasyonun başlangıcı ve TSK’nın da bu operasyonda hatırı sayılır bir rolü bulunuyor.

PKK cephesinde ise durum biraz daha karışık.

Üçlü operasyonun en beklenmeyen bu ayağının etkisinden yola çıkarak amacının belirlenmesi hemen hemen imkansız, çünkü taraflardan oluşan tahribatla ilgili bir bilgi alınamıyor.

PKK kaynakları, her zamanki gibi karatma ve dezenformasyon organları olarak hareket ediyor ve TSK/Devlet yetkili ağızları da operasyonların başarılı olduğundan başka bir şey söylemiyor.


Bunun taraflarca sahiplenilen askeri/siyasi sebepleri dışında, vuruşların tümüyle hava unsurları ve uzak erimli topçu silahı atışlarından kaynaklanması gibi bir sebebi de var.
Yıkım, görüntülenebilecek ve tariflenebilecek erimin ya çok uzağında ya da çok yakınında gerçekleşiyor.

Oluşan tahribatı merak, bir tür savaş ve şiddet şehvetinden kaynaklanıyor değil.

Ak Parti 13 yıllık iktidarının başlangıcında, doğal olarak kucağında bulduğu savaşı, önce insani boyutunu makul bir seviyeye çekip, sonra da askeri vesayetin tasviyesiyle güvenlik güçleri lehine ve PKK aleyhine çevirmiş, örgütü müzakereye zorlamış, en sonunda da bitirmişti.

Geçmişin asimilasyon ve baskı politikalarının tümüyle terkedildiği, Kürtlerin haklarının, anadilde eğitimin verilip verilmemesi ve PKK lideri Öcalan’ın pozisyonun ev hapsine çevrilip çevrilmemesi ölçeğinde tartışılmaya başlandığı bir seviyeye evrilen süreç, PKK’nin sekter politikaları ve çözümü reddeden tavrıyla ilerletilemedi.

Bir tıkanma yaşanmasına rağmen devlet, Türkiye sınırları içinde konuşlanmış ve nadir de olsa çatışmalara sebep olan birkaç bin kişilik PKK silahlı gücü varlığına katlandı, hiçbir operasyona girişmedi.

Bu süreçte PKK, artık varlığını kırsalda sürdürmesine TSK savaş yeteneklerinin imkan vermemesi gerçeği ve kalan tek şansını, yerleşim yerlerinde çıkaracağı isyanlarda görmesiyle, kentleri silahlandırdı.

Barış Süreci’nin doğal olarak sonunda tasviyesini gerektireceğinin farkında, ancak kazanımlarını yitirmemek peşindeki örgütün, gereğinden fazla güvendiği halk desteğine dayanarak sürekli tırmandırdığı gerilim de sonunda patladı.

Emniyet kayıtlarına göre PKK, yılın son 7 ayında toplam 1267 eylem gerçekleşirdi.

Bu eylemlerden 154'ü silahlı saldırı, 172'si patlama, 351'i taşlı sopalı saldırı, 4'ü silahlı çatışma, 8'i patlayıcı madde koyma, 10'u yol kesme, 8'i gasp, 19'u kaçırma ya da rehin alma, 47'si kundaklama, 241'i molotofkokteyli atma, 69'u tehdit olayı şeklinde kayıtlara geçti.

Ve sonunda, sırf pozisyonun uygunluğundan gerçekleştirdikleri, bir evde birlikte kalan iki polis memurunu uykularında enselerinden susturuculu silahla öldürüp, sebep olarak da küstahça “emniyetin IŞİD bağlantısı” olduklarını açıklayarak eylemi resmen üstlenmeleri, bardağı taşıran son damla oldu, örgüte karşı TSK tarafından masif bir saldırı başlatıldı.

TSK’nın son yıllarda eskisinden çok yukarı seviyedeki koordinasyonu, eriştiği elektronik harp olanakları ve savaş yeteneği hesaba katıldığında, bu saldırı sonucunda, PKK mevzi ve yığınaklarında oluşan yıkımın oldukça yüksek olduğunu düşünmek mantıklı olacaktır.

Ancak bu kesinlikle bir “imha operasyonu” değil.
Daha çok bir “cezalandırma” ve bir “gerçeğe çağrı”.

Sürecin bu aşamasında PKK yaygın-yerleşik yapısının gördüğü zarar, bölge halkının buna vereceği tepki açısından önemli.

PKK ve uzantısı HDP’nin, Barış Süreci’ni istismara dönük politikalarını sürdürürken güvendikleri tek şey halk isyanları, “Serhildan”lardı ve kentleri silahlandırarak buna hazırlandılar.

Tam bu anda, geçmişin bir hayaletinin, bir acı tuzağın, halen çözülememiş ancak devletin “terörle mücadele konsepti”ndeki hatanın da katkısıyla gerçekleştiği reddedilemeyecek Roboski/Uludere olayından yeterince ders alındığını düşünmek veya en azından dilemek gerekiyor.

Aksi durum, barışın yolunu bir daha açılmamak üzere kapatabilir ve bunun Ak Parti hükümeti tarafından hiç istenmeyen bir sonuç olacağı da belli.

Gerisi, şimdiye kadar gücü vurgulanan TSK’nın kabiliyetine kalıyor ama bir günah işlenirse vebali taşıyacak olanın kim olduğu açık.

Dikkat.





YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.