İsrail’e Karşı Duruş!
İsrail, İran’ın başkentinde nokta operasyon ile İsmail Haniye’yi şehit etti. İsrail aynı zamanda Gazze’de bir soykırım yapıyor.
Dün Mustafa Karaalioğlu’nun yazdığı gibi, geldiğimiz durum İslam dünyasının utanması gereken bir noktadır…
Ya Türkiye?
Cumhurbaşkanı Erdoğan “Biz nasıl Karabağ’a girdiysek, nasıl Libya’ya girdiysek bunun benzerini aynen onlara da yaparız. Yapmamak için hiçbir şey yok. Sadece güçlü olmalıyız ki, bu adımları atalım” dedi.
Erdoğan bu konuşmasında çok güçlü olunması durumunda İsrail’in Filistin’e yaptıklarını yapamayacağını söyledi.
Evet, çok ama çok doğru.
Burada iki temel varlık var.
Güçlü olmak
Ve o güce dayalı bir duruş sergilemek.
Erdoğan’ın devam cümlesinde bir duruş var ama o duruşun arkasında maalesef yeterli güç yok.
Hatta Erdoğan’ın geçmişte çok fazla ‘duruş’ sergileyen cümleleri oldu. Hatta bu duruşların ana cümlesi “Bir gece ansızın gelebiliriz” sloganıydı.
Sonra ne oldu?
Artık bu sonraları yazmayacağım…
GÜÇ LAFTA DEĞİL BİLİMDE
2015 seçim vaatleri için yazdığım şeyler aklıma geldi:
”Partilerin seçim vaatlerine bakıyorum. Sanki seçimden sonra herkes çalışmadan zengin olacakmış gibi hayal satıyorlar. Partilerin seçim vaatlerinin kamu personeli ve emekli maaşları üzerine odaklanışına bakıldığında aslında ülkemizin kronik sorunlarının çok daha derinleşerek büyük krizlere yol açabileceğini görebiliriz.”
Hatta defalarca şu notu düşmüşüm: Türkiye bu anlayış ile yönetilirse 2019’u zor görür.
Evet, 2019’u göremedik ve 2017 suni şişme dışında Türkiye aslında 7 yıldır büyük bir buhran içerisinde.
Kim ne derse desin büyük buhranın en somut göstergesi evlilik ve çocuk sayısıdır. Millet çocuk yapamaz duruma getirildi ve dün yazdığım gibi Türk ırkının soyu kurumaya başladı. (Devlet Bahçeli’nin Türk dünyasına giderayak hediyesi)
Şimdi kendimize soralım: Acaba seçim vaatlerinde değişen bir şey var mı? Hala yalancı cennet satan partiler yarışıyor.
Lakin şunun hakkını vereyim: 6’lı Masa olarak tanımlanan 2023 seçim ittifakının çok önemli bir adımı vardı: “Ortak Politikalar Metni”.
Türkiye 80’lerde Özal ile ilk kez kalkınma ekonomisi programı uyguladı. Türkiye ekonomisi Özal ile büyük bir yapısal değişim yaşadı. (Bütün rakamlarını eski yazılarımda bulabilirsiniz)
90’lar bile karanlık yıllardı ama o değişimin izleri devam etti. Ana sorunumuz sadece kamu maliyesiydi… Yani çözümü basitti ve sorun çözülünce yeniden kalkınma devam edebilirdi.
Maalesef treni kaçırdık.
6’lı masanın “Ortak Politikalar Metni” çok önemli bir kalkınma hamlesi programı içeriyordu ama o trende kaçtı.
Şimdi ne olacak?
İsrail deli gibi soykırım yapıyor ve Türkiye caydırıcı etki gücünü kaybetmiş durumda. Çünkü güçlü değil.
Hem bugün güçlü değil hem de gelecekte güçlü olma fırsatını büyük oranda kaybetmiş durumda.
Eğitimden başlayarak Türkiye’de maalesef bilim bitti. (Görece gerilemeye başladı). Bilim bitince teknoloji seviyemiz durdu. Teknoloji seviyemiz durumca fakirlik kaçınılmaz son olarak herkesin kara talihi oluverdi.
Lafla tehditler savuruyoruz ama iş icraata gelince S. Arabistan’a geri adım attık. BAE’ni biz ağırladık. SİSİ ve Miçotakis’in ayağına gittik.
Oysa bir gece ansızın gelebiliriz diyorduk.
ŞİMDİ NE OLMALI?
Bugün güçsüz Türkiye’nin boş laflarını dinleyip duruyoruz. Bizi ciddiye alan neredeyse kimse kalmadı.
Peki, muhalefet bundan ne ders çıkartmalı?
Muhalefet diyorum, çünkü iktidarın kalkınma diye, bilim diye, teknoloji diye bir derdi yok. Tersine kalıcı fakirlik üzerinden bir iktidar oluşumu söz konusu.
***
Ben muhalefetin derhal ama çok hızlı bir şekilde 2015 seçim vaatlerini hatırlatan “yalancı cennet” söylemlerini bırakarak gerçek bir ekonomik model oluşturması gerektiğini söylüyorum.
2. Dünya Savaşına giden yolda Hitler İngiliz Başbakanı’nı sürekli kandırırdı. Churchil. Şu vaatte bulunmuştu: “Size savaşmayı vaat ediyorum”
Türkiye’nin çok acil şekilde “Size çalışmayı ve çalıştıkça kazanmayı vaat ediyorum” diyen bir anlayışa-partiye ihtiyacı var. Bugün toplum gelecekte yaşanacak çok daha devasa sorunları bilemeyebilir. Lakin, liderler bunu görmek zorunda.
Teknolojisi durmuş, nüfus artışı 0-8 yaş grubunda gerilemeye başlamış ve ekonomik gücü çok zayıf bir ülkeyiz.
Böyle bir ülkenin sözü elbette gereken değeri bulamaz. O nedenle güçlü olmak ve sözümüzün arkasını doldurmak zorundayız.
Lafla peynir gemisi yürümüyor. Bunu hala anlamadık mı?