Müslüman yalan söyler!
Yusuf Ziya Cömert 17 Aralık 2023 günü “İslam’da rüşvet var mı?” başlıklı yazısında DİN ve AHLAK konusunu işlemişti.
Ve o yazıda şu cümleleri kurmuştu:
“Müslüman yalan söyler mi? Söylemez... Ama politikacılarımız, esnafımız, bürokratımız, herkes söylüyor. Müslüman rüşvet alır mı? Almaz. Verir mi? Vermez. Ama herkes alıyor, veriyor. Yolsuzluk yapar mı? Haksızlık yapar mı? Yapmaz. Ama yapıyoruz.”
***
Önceki gün Ali Babacan bir grup gazeteci ile ekonomi ağırlıklı sohbet etti. Sohbette elbette sorunlar konuşuldu. İşte o sorunlardan bazılarını küçük notlarla paylaşarak asıl konuya geleceğim.
-Türkiye bizden sonra dış borçlanmada PİYASA yerine ikili antlaşma ile ülke bazında borçlandı. Bu çok tehlikeli bir durum. “Borç alan- emir alır”
-Kimse kazandığı parayı açıklamak istemiyor. Herkes malıma çökerler korkusu içinde. “AK Parti çalıştı sen kazandın, parayı bizim sayemizde kazandın” anlayışı ile mala çökmeler her yerde.
-Türkiye ‘kurumsal çöküş’ içerisindedir. “Bu ülkede tek bir kişi ve tek bir makam önemlidir. Bunun dışında hiçbir şeyin önemi yoktur. Zaten bununla böyle önem yarışına giren her türlü kurumun da icabına bakılır.”
-Türkiye’de mutlak yoksulluk bitmişti. Ama bugün yeniden başladı ve değişik yoksulluk çeşitleri oluşuyor. Barınma yoksulluğu, öğrenci yoksulluğu, çocuk yoksulluğu gibi. Yoksulluk üzerinden beslenen bir siyaset oluştu. Parti üyelik kartın yoksa sosyal yardım alman çok zor Türkiye’de. (AK Parti’nin milyonları aşan üye sayısını en güzel açıklayan cümle)
***
Gelelim asıl meseleye.
Müslüman nasıl yalan söyler kısmına. Ali Babacan “seçimi nasıl kaybettik” analizini yaparken şunları anlattı:
“Balıkesir’de vatandaşlar şuna inanmış, eğer Millet İttifakı kazanırsa Çanakkale Köprüsü yıkılacak ve İzmir›e Yunan bayrağı dikilecek. Seçime birkaç hafta kala, bizim Burak Dalgın “Gittiğimiz her yerde bunu çıkardılar karşımıza. Ben anlamadım nasıl olduğunu” diyor.
Mesela bizim Afyon’da Hatice Hanım var, daha önce Afyon Milletvekilliğimizi yapmıştı. İlahiyat mezunu ve ilahiyat mezunlarından oluşan bir Whatsapp grubumuz var diyor, 400 kişilik. Bizim gruptaki arkadaşlar diyor, Afyon’da şuna inandılar. Eğer Millet İttifakı kazanırsa Sivas’tan öteye pasaportla gidebiliriz. Çünkü artık ülke bölünecek. Ve buna diyor, benim üniversite mezunu arkadaşlarım inandı diyor.
Son haftalarda biliyorsunuz Ali Babacan’ın Halasının Yahudi olduğu yalanı dolaştırılmıştı. Bu konuyu Ahmet Taşgetiren 04 Ocak günü “Bizim camiada ‘Köken üretimi’ fesadı” başlığı ile çok güzel yazmıştı.
O yazıdan kısa alıntı:
“Bizim gençlik yıllarımız. İlk başörtüsü olayı yaşanıyor Ankara’da… Hem de İlâhiyat’ta. Hatice Babacan isimli öğrenci, başörtüsü taktığı için okuldan atılıyor. Yıl 1968. O yıllar, bütün dindar – muhafazakâr camia, Hatice Babacan’la aynileşmiş durumda. Babacan nerede ise her dindar ailenin parçası…2000’li yıllara ulaştığınızda bir Whatsapp mesajı geliyor telefonunuza. “Ali Babacan’ın halası Hatice Babacan Yahudi kökenliymiş, o yüzden de öldükten sonra Yahudi kökenlilerin defnedildiği Bülbülderesi mezarlığına defnedilmiş…. Hımmm… Halası Yahudi olduğuna göre, halası babasının kardeşi olduğuna göre…. O zaman Ali Babacan ne oluyor?
Oysa Ali Babacan’ın halası hayatta ve yaşıyor. Ve Ali Babacan şunu diyor: “ Benim halam hayatta, şu anda Üsküdar’da yaşıyor. Hele hele kendini dindar-muhafazakâr olarak tanımlayanların bunları yapması çok üzüyor. Bu, Müslümanlık değil, insanlık da değil.”
TRAKTÖR YOKTU
BUZDOLABI YOKTU
Yalanlar yalanlar yalanalar....Bizden önce buzdolabı yoktu, traktör üretimi yoktu, elektrik neredeyse yoktu vs vs. 1970’lerde, 80’lerde yapılmış havalimanlarını biz yaptık demeler, o eski üniversiteleri biz açtık demeler.
Ne kadar ararsan ara her taraf yalan dolu.
“Ben iktidarda olduğum sürece faiz artmayacak, her hafta, hatta her ay düşmeye devam edecek” deyip seçimden sonra faizi 8,5’dan 42,5’a çıkartmalar.
Ama en büyük yalan KANDİL işiydi. Seçime giderken “ama montaj ama şu, ama bu” diye ifade edilen MONTAJLANMIŞ KANDİL KATİLLERİNİN yalanı ile meydanlarda yalanları yaymak.
Biz bu işi nereden biliyoruz? Yani büyük dava uğruna İslam’ın en büyük günahlarını bile sevap haline getirme işini. FETÖ’den...
Dava uğruna yalan konuşabilirsin, dava uğruna içki içebilirsin, dava uğruna bilumum günahları çok rahat yapabilirsin. Mesele dava olunca günahlar da sevap olabiliyor!
***
İşte bizler İslam’a yeni bir yorum ve yeni bir bakış getirdik.
Mesela faize karşıysan “Kuran’da Nass... var” diyorsun ama sonra faiz artırma işine gelince yine İslami bir terimle bunu da FAZİLET olarak tanımlayabiliyorsun.
Yani kafana göre İSLAM durumu. Her şeye uyduracağın bir İSLAMİ söylem.
Ne cübbelisinden ne cübbesizine bu ülkede İslam’ı bacak arasına sıkıştıran hoca görünümlülerden çıt yok. Belki de kamu malları ve kamu makamları çok tatlı gelmiştir. Makam ve malların gelmesi İslam’ın gitmesi gibi bir derdi ortadan kaldırabiliyormuş.
BABACAN: “BİZ O YOLLARA GİRMEYİZ”
Ali Babacan ile sohbet ilerlediğinde şunu sordum: “Ekonomide sorunlar artarken Erdoğan’ın oyu düşmüyor. Millet fakirlikten şikayet ediyor ama siyasi tercihi hep aynı. Sadece parti oylarında değişiklik var ve oylar daha radikal partilere gidiyor; kısaca toplum radikalleşiyor. Merkez-sağ bomboş ve akla-realiteye dayalı siyaset Türkiye’de rafa kalkmış durumda. Siz bu durumda sadece sorunları söyleyerek nereye varmayı düşünüyorsunuz?”
Babacan’dan hiç beklemediğim bir netlikte ve dik duruşta cevap geldi.
Önce 6’lı Masa dönemindeki yazılı ‘ortak politikalar’ ve ‘ortak anayasa’ değişiklik metinlerini gösterdi. (Aaaa hala akla-mantığa dayalı ve çok kabul görmüş bu politikaları savunan bir lider kalmış meğerse.. Çünkü Ortak Politikalar metni muhalefetçe seçimlerde adeta gizlenmiş ve saçma sapan vaatlerle seçime gidilmişti)
Ve Babacan dedi ki: “Öfke siyaseti, nefret siyaseti, bu sadece Türkiye’de değil, şu anda Avrupa’da da yaygınlaşan bir siyaset tarzı maalesef. Güney Amerika’ya bakıyorsunuz, dünyanın başka bölgelerine bakıyorsunuz. Güney Kore’de şu anda çok ciddi, sert bir siyasi iklim var. Yani muhalefet liderinin boğazını bıçaklıyorlar falan, böyle bir şeyler. Dolayısıyla bu sadece Türkiye’de değil, dünyada da olan bir gerçek. Şimdi burada bu genel eğilim, genel rüzgar böyle diye, hani uç olalım, kimlik siyaseti yapalım, bari öyle vatandaştan destek toplayalım, biz o yollara giremeyiz. Yani bizim siyasetteki varlık sebebimizi inkar etmiş oluruz. Dolayısıyla biz her zaman için bu özgürlükçü demokrasinin, hukukun üstünlüğünün, sorunların çözümü için en önemli çıkış yolu olduğunu düşünüyoruz. Ve sonuna kadar da bunu savunan birileri lazım. Türkiye’de de lazım, başka ülkelerde de lazım. Bugün rüzgar böyle eser, yarın bir başka yönden esebilir. Dolayısıyla bugünün modası öfke, nefret. Ben modaya uygun bir şeyler söyleyeyim bari siyasette. Bu bizim işimiz değil, biz bunu yapamayız. Ama duruşumuzun, çizgimizin doğruluğundan eminsek ki eminiz, biz bu çizgimizi sonuna kadar koruyup, bu durduğumuz çizginin doğru olduğuyla ilgili de vatandaşlarımıza ulaşıp, bol bol anlatacağız, başka bir yol yok. İktidarın hataları neyse, o yapılan hatalar, bakıyorum muhalefette de o eğilimler var. Demek ki başarılı olmanın yolu buysa ben de yapayım bari. Bu da doğru değil ki.
“MALA MÜLKE ÇÖKME İŞİ”
BABACAN:
“Vergi rekortmenleri listesi açıklanıyor. 70 küsur kişi ismini gizliyor. Yani, 76 kişi mi? Şimdi, bunun birkaç sebebi var herhalde. Bu kadar gelir dağılımı bozulmuşken, param olduğu ortaya çıkarsa para isterler. Ondan korkuyor olabilirler. Ya da çökerler diye de korkuyor olabilirler. Taa ilçe teşkilatından başlıyor da talepler bakanlıklara ta nerelere kadar uzanıyor. Parası varsa, geliri varsa talep de geliyor. Ve öyle kibar talepler de değil. ‘Arkadaş, biz iktidarız. Sen bu parayı benim sayemde kazandın. Ben 20 yıldır iktidar olmasam, sana bu alanı açmasam, parayı kazanabilir miydin? Demek ki onda benim hakkım var. Demek ki birazını bana vereceksin’ yani. Gayet de güzel, böyle içselleştirilmiş, kendi iç dünyalarında meşrulaştırılmış şekilde bu çökmeler ve talepler gerçekleşiyor yani. Onun için acayip bir duruma geldi ülke. Ama çıkış, siyasetten başka bir çıkış yok. Yani çıkışı başka bir yerde aramamamız gerekiyor. Çıkış yine bu ülkede meşru, demokratik siyaset yoluyla olacak. Çünkü meşru yol bu. Bunun dışında meşru yol yok. Onun için biz çok şükür, korkmadan, çekinmeden, başımız dik alnımız ak çalışıyoruz.”