Türk ırkının soyu kuruyor
Daha önce 9 Temmuz günü “Dindar ve milliyetçi kimdir?” diye yazmıştım.
Orada dindarlık kısmı için bir tablo vermiştim. O tabloya göre Türkiye dünya yolsuzluk sıralamasında 30-40 arası bir yerden 118. sıraya düşüyor.
Ve sormuştum: “Bu kadar dindarlık ile bu kadar yolsuzluk nasıl bir arada olabiliyor?”
Bunu gerçekten merak ediyorum. Bu kadar yolsuzluk ve bu kadar dini söylem nasıl aynı bedende yer bulabiliyor?
Bize öğretilen İslam ile iktidarın gördüğü İslam arasında çok büyük fark olduğu belli. Hani FETÖ’nün dava uğruna bütün büyük günahları sevap yapması gibi bir şey…
***
Gelelim Kutsal İttifak’ın milliyetçilik kısmına.
O yazıda da nüfus bölümüne yer vermiştim. Ama TÜIK dün 5 yılda bir yayınladığı ‘Nüfus Projeksiyonunu’ açıklayınca konuya tekrar dönüyorum.
Önce geçen yazıdan bazı notlar ileteyim.
Bir ülkenin nüfusunun aynı kalması için aile başına ya da kadın başına doğum oranının 2,1 olması gerekiyor. Türkiye’de bu oran en son 2016 yılına ait. Son oran ise 1,51 ile 2023 yılına ait.
Bu oran AB ortalamasına eşit.
Lakin Türkiye’de bazı bölge ve illerin doğum oranı çok daha vahim: Mesela İstanbul, Ankara, İzmir artık 1,20’lere düşmüş durumda. Karadeniz ise 1,30 seviyelerinde. İç Anadolu ise 1,40’larda seyrediyor.
İşte TÜİK bu veriler eşliğinde Türkiye’nin nüfus projeksiyonunu açıkladı. Ama bu kez tek senaryo olarak değil, 3 senaryo üzerinden gitti.
2018 yılındaki nüfus projeksiyonuna göre 2023 yılında nüfusumuz 86,9 milyon olacaktı. Oysa 2023 yılında Türkiye nüfusu 85 milyon 372 binde kaldı. Ortada 1,5 milyon gibi bir sapma var. Bu çok ama çok feci bir durum. Hatta fecaat diyebiliriz.
2018 yılındaki hesaplara göre 2050 yılında Türkiye nüfusu 104 milyon 749 bin kişi olacaktı. Oysa şimdi bütün senaryolara göre Türkiye nüfusu hiçbir zaman 100 milyonu aşamayacak.
Ana senaryoya göre 2050 yılında 93 milyon 775 bin, kötü senaryoya göre ise 89 milyon 494 bin kişi olacağız. En iyimser senaryoda bile 98 milyon 594 binde kalacağız.
***
Ben 2018 senaryosunda ülkemizde doğum oranının 2,0 ve doğum sayısının 1 milyon 257 bin olduğunu gördüğümde TUIK’in kötümser senaryosunun bile iyimser kaldığını görüyorum.
Bu durumda ne olacağız?
2044 yılında 89 milyon 959 bine ulaşıp sonrasında nüfusumuz hızla düşmeye başlayacak. 2061 yılında 2023 nüfusuna geri dönmüş olacağız ama asıl sonuç 2100 yılına ait: Türkiye bu nüfus yapısı ile devam ederse 2100 yılında 55 milyonun bile altına düşmüş olacak…
Evet, durumumuz bu.
Nüfusumuz neden artmayacak ve neden düşecek?
Sorunun cevabı yakın geçmişimizde görülüyor. Ekonomi gerçekten iyileşince aileler daha çok bebek sahibi oluyor. 2001 krizinden sonra düşen bebek sayısı 2003 yılında yeniden artmaya başlıyor. Ta ki 2008 küresel buhrana kadar. Sonra yine 2011’de bebek sayısı yine artışa geçiyor.
Ve 2014… Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmasından sonra felaket başlıyor.
2014 yılında 77,7 milyon nüfus içinde 1 milyon 351 bin bebek doğuyor. Ama bugün (2023) nüfus 85,4 milyon olmasına rağmen doğan bebek sayısı 958 bine geriliyor.
Doğum oranı da 2,19’dan 1,51’e iniyor.
Felaket ama tam bir felaket.
Çünkü biz zenginleşmedik. Biz Almanya gibi, Japonya gibi zenginlikten bu duruma düşmedik. Bizdeki nüfus sorunu fakirlikten kaynaklanıyor.
Bir yıl sonrası için karamsarlık oranı yüzde 7’lerden yüzde 26’lara fırlamış durumda. Ülkede mutluluk düzeyi 66’lardan 50’lere inmiş durumda. Mutsuzluk ve umutsuzluk aile yapısını ve doğum oranlarını bitirme noktasına getirdi.
Lafla 3 çocuk yapın demekle iş bitmiyor, icraatla milletin umudunu ve mutluluğunu yükseltmek gerekiyor. Ekonomik beklentilerin yıktığı en büyük sorun nüfus yapımız oldu.
Yakın gelecekte yaşlı sayısı o kadar artacak ki, onlara bakacak yeni bebek geriden gelmiyor. O nedenle diyorum bizim geleceğimiz karanlık ötesi bir durumda.
Türk ırkının soyu kuruyor ama kimseden ses çıkmıyor. Acaba bu ülkeyi ve milleti koltuklarından, makamlarından daha çok seven biri çıkacak mı?
Lafla peynir gemisi yürümediği gibi lafla bebek sahibi olunamadığını da gördük. Ben ülkemde gerçekten milliyetçi bir kesimin olmasını ve bu temel sorunu görmeleriniz arzu ederdim. Yakında kendi ülkemizde azınlığa düşerek Türkiye’yi kaybedeceğimiz bir durumla karşılaşabiliriz. En azından torunlarımızın bu sorunu çok büyük oranda yaşayacakları aşikardır.
Umarım bu sorun anlaşılır ve bir an önce ülkeye mutluluk ve umut getiren bir yönetim anlayışı hakim olur. En azından evlatlarımıza ve torunlarımıza acıyalım.