Abdülaziz iki bileğini birden mi kesti?

CUMARTESİ YAZILARI

Yıldız Mahkemesinin iddianamesine göre, Sultan V. Murad ve annesi Şevk-efza Valide Sultan o günkü sadrazamı ve bazı bakanları eski padişah Abdülaziz’in öldürülmesi yönünde teşvik etmişler, bunlar da üç adam bulup Mabeyinci Fahri Bey aracılığıyla bunları saraya sokarak söz konusu cinayeti işletmişlerdir. Saraydaki bir cariye ile iki harem ağası buna şahit olmuşlardır.

Günümüz tarihçileri çoğunlukla söz konusu olayı Yıldız Mahkemesinin iddianamesini esas alarak anlatıyorlar. Hatta iddianamedeki cümleleri aynen tekrarlıyorlar. Oysa siyasi mahiyeti belli olan bu mahkeme ve iddianameye ilişkin olarak sanıklardan Mithat Paşa ile Mabeynci Fahri Bey’in hatıratlarında farklı iddialar ve açıklamalar var. Özellikle Mithat Paşa kendisi aleyhinde ileri sürülen suçlamalardaki tutarsızlıkları, mantıksızlıkları ve maddi yanlışları teker teker göstererek bütün iddiaları çürütmeye çalışır Taif zindanında yazdığı hatıralarında.

Sultan Aziz’in en yakınındaki kişilerden biri olan Fahri Bey de dikte edilen ifadeleri kabul etmesi için çok ağır işkenceler gördüğünü, hatta kendisini bizzat sorgulayan Abdülhamid’in hakaret, tehdit ve işkencelerine maruz kaldığını anlatıyor. Ayrıca mahkemece yöneltilen suçlamaların geçersizliğini gösteren birtakım maddi kanıtlar ileri sürüyor.

Elbette ki burada sanıkların beyanlarını doğru kabul etmek zorunda değilsiniz ama hadise anlatılırken bunlara hiç bakılmayıp yalnızca iddianamedeki anlatının tekrarlanmasıyla yetinilmesi objektif bir yaklaşım olmasa gerektir.

Bu noktada şunu da hatırlatmak gerekiyor: Midhat Paşa kendisinin sorgulama esnasında yaptığı açıklamaların iddianameye alınırken “çoğunun lafız ve ibareleri tahrif edilerek yerine başka kelimeler ve konuya uymayan lakırdılar ilave edilmiş” olduğunu ileri sürüyordu. Yıllar sonra (1960’larda) Uzunçarşılı’nın bulup yayımladığı “gayriresmi” mahkeme dosyası bunun doğruluğunu gösterdi. Kendisi daha evvel Abdülaziz’in öldürüldüğü kanaatinde olan tarihçimiz, Sultan Hamid’in hususi evrak arşivi içinden çıkan bir dosyada -sanıklara ait orijinal sorgu tutanaklarının da içinde olduğu- Yıldız yargılamasındaki bütün belgelerin yer aldığını görmüş ve bunları tetkik ettiğinde görüşü değişmiştir. (İsmail Hakkı Uzunçarşılı, “Midhat Paşa ve Yıldız Mahkemesi”, TTK, 1967)

Padişah için hazırlanmış olan dosyada bulunan sorgu zabıtlarını inceleyen yazar “Bazı sanıkların sorgularının biri gayrı resmi, diğeri resmi olarak iki şekilde yapıldığını anladım” demektedir. Resmî tutanaklarda iddia makamının ileri sürdüğü senaryoyu açığa düşürebilecek ifadeler titizlikle ayıklanmıştır. Sanıklar ve tanıklar istenen tarzda ifade verinceye kadar defalarca yeniden sorgulanmışlar, resmî dosyaya bu son sorgu zaptı konmuştur. Ancak önceki sorgulamaların tutanaklarının da ortadan kaldırılmadığı, biri doğrudan padişaha ve diğeri Adalet Bakanlığına verilen iki nüsha olarak dosyalandıkları anlaşılıyor.

“Abdülhamid’in malum merakı ve tecessüsü dolayısiyle”, diyerek anlatıyor Uzunçarşılı, “Bu davanın istintakına ve bu husustaki teferruatına ait kısımları ona ait dosyada hıfzedilmiş, adliye evrakı ikişer nusha olarak bu dosyaya konmuştur. Bu vesikaların birer sureti de Adliye Nezaretinde hıfzedilmiş ise de sonradan adliye yangınında bu dosyalar yanmış olduğu için Abdülhamid evrakı arasındaki Yıldız muhakemesi evrakı ile Abdülaziz’in olumu meselesi aydınlanmıştır. Eğer Abdülhamid, maznunların asıl istintak evrakıyle diğer suretlerini kendi hususi evrakı arasında saklamamış olsa idi, Midhat Paşa ve arkadaşlarına ait olan bu davanın hakikati meydana çıkamayacak ve eskisi gibi intihar ve katilden hangisi olduğu tereddütleri ve münakaşaları devam ettirecekti.”

***

Tarihçinin fikrini değiştirmesine yol açan somut örneklerden biri şudur: Midhat Paşa’nın Taif kalesinde kaleme aldığı hatıratta zindan arkadaşı Fahri Bey’den naklen anlattığına göre, Çadır Köşkü’nde sorguya alınan eski mabeyinci kendisini epeyce tazyik ettikleri halde istenen surette ifade vermeyince görgü tanığı olarak yargılamaya dahil edilen harem ağaları getirtilip olay esnasında ne gördükleri sorulur.

Reyhan isimli harem ağası olay günü duyduğu feryat figan sesleri üzerine herkes gibi padişahın dairesine koştuğunu, orada büyük bir kalabalığın toplanmış olduğunu ve Sultanın intihar etmiş olduğunun söylendiğini anlatır. Diğer arkadaşları da Reyhan’ın ifadesini tasdik ederler. Sorgu görevlileri şaşkınlık içinde kalmıştır. Belli ki Harem ağaları heyecandan kendilerine öğretilen sözleri unutup bildikleri gerçeği söylemişlerdir. Şaşkınlık ve kızgınlık içindeki istintak memurları derhal Fahri Bey’i dışarıya çıkarmışlar ve istintaka nihayet verilmiştir. Bundan üç dört gün sonra ise Fahri Bey’in bu sefer huzur-ı şahanede icra kılınan istintakında kendisi yine suçlamaları reddedince harem ağaları yeniden çağrılmış ve bu ikinci sorguda üç kişinin Sultan Aziz’i katlettiğine şahit olduklarını ve Fahri Bey’in de cinayete iştirak ettiğini gördüklerini anlatmışlardır.

Uzunçarşılı burada sözü edilen hadiseye ilişkin her iki sorgu kaydını -ve buna benzer diğer gayrı resmi kayıtları- da görünce Mithat Paşa ve arkadaşlarının haklılığına kanaat getirerek Yıldız’daki yargılamanın siyasi bir tertip olduğu hükmüne varmış ve Abdülaziz’in ölüm şekli konusunda önceki görüşü değişmiştir.
Belki biz de en başta mahkeme kayıtları olmak üzere farklı kaynaklara göz atarak resmi tarih ezberlerinden bağımsız şekilde kendi kanaatlerimizi şekillendirebiliriz.

Mesela bugün için “Abdülaziz intihar etmedi, öldürüldü” anlatısını inandırıcı hale getiren en önemli detay eski padişahın iki bileğini birden kesmesinin mümkün olmadığının düşünülmesi. Gerçi intihar vakaları arasında bunun çokça örneği olduğu biliniyorsa da Sultan Aziz’in iki bileğini birden kesmesi söz konusu değildir. Sol kolundaki kesik ölümcülken, sağdaki basit bir yaradır. Nitekim Pehlivan Mustafa’nın ifadesinde “sağ kolunu yalnız birkaç yerinden yaraladım” demiş olması, mahkemenin de iki bileğin birden kesildiği iddiasında olmadığını gösterir. Ortada doktor raporları ve şahitler varken böyle bir iddiada bulunulamazdı zaten. Necip Fazıl gibi bazı sonraki dönem yazarları belki de detaylara vakıf olamadıkları için bu iddiada bulunmuşlardır.

Zaten cinayet zanlısı Mustafa Çavuş, ifadesinde, Mahmud Paşa’nın kendisini çağırarak “Sultan’ın işini intihar ettiği sanılacak şekilde bitirin. Önce sol kolunun damarlarını, sonra sağ kolunun damarlarını keserek işini bitirin” dediğini söylüyordu. Demek ki “olay intihar sanılsın diye” eski padişahın iki bileği birden kesilmek istenmiştir. Tuhaf değil mi?

Bu hususta Midhat Paşa’nın değerlendirmesi ise şu şekildedir: “Merhumun naaşını görenlerin şahidi olduğu ve doktorların raporunda da açıklandığı üzere, sol koldaki damarın açılmasıyla hasıl olan yara beş santimetre çapında olup, merhum sağ kolundaki damarı da bu yüzden kesmek istemiş olduğu halde gücü yetmeyerek yalnız birkaç yerinde makasın kestiği yara kalmış olmasıyla, buna uyması için Mustafa’nın ifadesinde ‘sağ kolunun yalnız birkaç yerinden yaraladım’ demesi güzel ve yolunda düşünülmüş ise de, ‘sol kolunun damarlarını büküm mahallinden bir iyice kestim’ tabiriyle oradaki damarların hepsini kestiğini kastetmiştir. Bu ise ölenin durumuna uymamakta, yani herkesin bildiği gibi, sol kolundaki kan damarı bütün bütün kesilmeyerek makasla açılmış ve oradan kan akarak merhumun vefatı bunun neticesi üzerine olmuştur. Acaba nasıl olmuş da Mustafa’nın ifadesinde, burasında gaflete düşülerek ve yanlışı düzeltilmeyerek buraya yazılmıştır?”

(Midhat Paşa’ya göre, Mustafa ve arkadaşları kendilerine dikte edilen ifadeleri bir yandan tehdit ve işkenceler, diğer yandan aldatıcı vaatler dolayısıyla kabul etmek zorunda kalmışlardır. Bu zavallılar belki de ancak Taif zindanına gönderildiklerinde başlarına gelen işin mahiyetini anlamışlardır. Sorgulamalarında nasıl işkencelere maruz kaldıklarını ve kendilerine hangi vaatlerde bulunulduğunu pişmanlık içinde açıklamışlar, bu beyanları cezaevinde kayda alınıp hazırlanan tutanak şahitler tarafından teker teker imzalanarak gizlice İstanbul’a gönderilmiştir.)

***

Sultan Aziz’in ölümü hakkında -bilahare resmi tarih anlatısına dönüşecek olan- cinayet senaryosundaki detayları tartışmaya önümüzdeki hafta da devam edeceğiz. NOT: Yazıdaki alıntıların kaynağı: Osman Selim Kocahanoğlu (haz), “Midhat Paşa’nın Hatıraları: 2 / Yıldız Mahkemesi ve Taif Zindanı”, Temel Yay., 1997

YORUMLAR (231)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
231 Yorum