Başarısızlığın sebebi sağcı partiler mi?

Salı günü bu sütunda çıkan bir önceki yazıda millet İttifak içindeki sağ partilerin seçimde AK Parti ve MHP tabanlarından kayda değer miktarda oy çekemediğini hatırlatıp “Bu cephedeki hatalar, kusurlar, yetersizlikler konuşulmadan muhalefetin seçimdeki başarısızlığını değerlendiremeyiz. CHP yönetiminin yanlışları kadar Masa’daki ortaklarının zaafları da analiz edilmeli” demiştim.

Mamafih şunu kimse gözden kaçırmamalı: Kılıçdaroğlu veya CHP sağ partilerle ittifak yaptı diye seçimi kaybetmiş değil. Bilakis sağ partilerle ittifak yaptığı için seçim kazanma potasına girebildi. Bunun da kendi başına bir başarı sayılması gerektiği açık. Tabii, yüzde 48’i temin eden dinamiklerin muhafazası ve geliştirilmesi doğrultusunda bir siyaset benimsenirse, ulaşılan bu başarı çıtasının anlamı olur. Bunun yerine seçimdeki başarısızlığa günah keçisi arama yolu tercih edilirse onca çabanın üzerine bir bardak soğuk su içilir, konu kapanır.

Seçim sonrasında muhalif kesimin genelinde sergilenen tutumu üzüm yemeye yönelik bir çaba olarak görmek zor.

Seçime CHP çatısı altında giren dört partinin çıkardığı milletvekili sayısıyla ilgili tartışma bağlamında “Getirdiklerinden fazla vekil aldılar”, hatta “CHP’yi dolandırdılar” gibi suçlamalar -ortamın psikolojisi dolayısıyla çok fazla kabul görmüş olsa da- hem asıl meselenin konuşulmasını zorlaştıran hem de haksızlık içeren bir yaklaşımın tezahürü.

Seçimden hemen sonra yazmıştım: Saadet, Gelecek, DP ve DEVA’nın seçime CHP logosu altında girmeleri iyi fikir değildi. Belki en önemli hatalardan biri buydu. CHP yönetiminin “Meclis çoğunluğunu kazanmak için ittifak olarak daha fazla milletvekili kazanmalıyız” diyerek baskı yapması sonucunda adı geçen partiler bu hatayı işlediler. Ama şimdi de hak etmedikleri kadar vekillik aldılar diye suçlanıyorlar. Oysa karşı çıkılması gereken ittifaktaki ortakların vekillik sayısı değil, izlenen yanlış siyaset olmalıydı.

Aslına bakılırsa, seçimin kazanılması durumunda işletilmesi planlanan bir politikanın gereği olarak milletvekili adaylarını “çatı parti” listesinde gösterdi söz konusu dört parti. Mecliste müttefik sağ partilerin bir ya da birkaç grubunun bulunmasını ortak yönetim vizyonunun bir boyutu olarak önemsiyordu Kılıçdaroğlu. Ayrıca ittifaklar için özel olarak düzenlenmiş olan yeni seçim yasasının da mecbur bıraktığı bir yoldu bu. Bunun için de kendi logolarıyla seçime girmek isteyen partiler ikna edildi.

Ne var ki CHP’li bir ittifaka ancak “bu partiler orada olduğu için” oy vermeye ikna edilebilen “CHP’ye mesafeli sağ seçmenin” önüne altı ok logosu koymanın birtakım ciddi riskleri olduğuna o günlerde dikkat çekmiştik.

O günün atmosferinde fazla dikkate alınmayan sakıncalar seçimde ciddi bir problem oluşturdu. Seçimin kaybedilmesi sonrasında ise dört partinin vekil sayısı o zaman bu meseleye hiç kafa yormak istemeyen muhaliflerin gözlerine batar hale geldi.

Söz konusu partilerin seçimde arzu edilen performansı gösterememiş oldukları bir gerçek ama başarısızlığın tek suçlusu gibi gösterilmeleri doğru değil. Ayrıca kimi CHP yöneticilerinin bu kesimin ittifaka katkısının yüzde sıfır ile yüzde bir arasında olduğu şeklindeki beyanları en hafifinden kafa karıştırıcı.

Dört partinin ve adaylarının çatı partisine temin ettiği katkının sayısal olarak hesaplanması zor tabii. Ancak bu partilerin geniş sağ seçmen kitleleri nezdinde CHP’ye ve ittifakın ortak adayına sağladığı siyasi meşruiyetin sayısal olarak hesaplanmaya kalkışılması da yanlış olur.

Sayısal açıdan bakıldığında bile, meselenin müttefik partilerden ziyade CHP ile ilgili olduğu görülebilir.

CHP bir önceki seçimde aldığı oyu yüzde iki buçuk oranında arttırmış durumda. Ancak daha detaylı olarak bakılırsa aslında ciddi miktarda oy kaybının olduğu görülüyor. İlk turda Sinan Oğan’a ve Muharrem İnce’ye oy verenlerin yanı sıra kasıtlı olarak geçersiz oy kullanan bir milyon seçmenin iktidar yanlısı olmadığı ortada. Kamuoyu araştırmacıları TİP’e giden -yüzde 2’ye yakın- oyun da çoğunlukla CHP kökenli olduğunu düşünüyor.

Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda Sinan Oğan’a verilmiş veya geçersiz kullanılmış olan oyların büyük bölümü ikinci turda geri kazanılmış görünse bile bu defa da katılımda düşüş yaşandı, biliyorsunuz.

Yani ilk turda Kılıçdaroğlu’na oy verenlerin bir kısmı da ikinci turda vermediler. Bunun başlıca sebebi aradaki farkın on beş gün içinde kapanabileceğinden ümit kesilmesiydi herhalde. Dolayısıyla seçmenlerin bir kısmı sandığa gitme zahmetine katlanmadılar.

İkinci turda sandığa gitmeyenlerin tamamının muhalif seçmen olduğunu söylemeye imkân yok belki ama Konda’nın sandık analizine göre katılımdaki düşüşün en yoğun olduğu bölgeler Batı Marmara, Ege gibi CHP oylarının nispeten yüksek olduğu yerler.

Diğer yandan, 14 Mayıs’ta oyları 2002 seviyesine düşen AK Parti’nin kaybettiği seçmenin muhalefet blokuna geçmek yerine Cumhur İttifakı içinde kalmasının Millet İttifakı’nın sağ bileşenlerinin cazibe eksikliğiyle ilgili bir durum olduğu muhakkak. Ne var ki söz konusu “dört sağcı parti”nin oy katkısının büsbütün yok sayılması haksızlık olur. Sayısal olarak bile.

Ne olursa olsun, “CHP ayağına pranga olan sağ partilerle ittifakından kurtulup kendi siyasi programıyla halkın karşısına çıkmalı” diyenlerin hayal ettikleri Türkiye gerçekte var olmayan bir Türkiye.

YORUMLAR (120)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
120 Yorum