Biz kamplaşalım siz kamplaşmayın

Siyaset ülkemizde çoktandır kamplaşma veya taban konsolidasyonu dediğimiz yolla yapılıyor. Buna göre ideolojik kampları diğerlerinden ayıran sembolik değerlere ilişkin hassasiyetlerin daima gergin tutulması gerekiyor.

Bir bölümü tarihten gelen, bir bölümü günümüzün sosyolojik alt üst oluşlarının eseri olan kültürel ve ideolojik çatışma noktaları üzerinden keskin şekilde bölünmüş durumdaki bizim gibi ülkelerde çok daha kolaylıkla uygulanabilen bir siyaset yöntemi bu.

Çünkü bugün bu ülkede tam anlamıyla toplumsal kompartımanlara bölünmüş haldeyiz. Her “mahalle” bir diğerinden korkuyor, hiçbiri diğerine güvenmiyor, kendi varlıklarının teminatını ötekinin alt edilmesinde görüyor hepsi. Sağcının solcuya bakışı da bu, solcunun sağcıya bakışı da bu. Bunun sonucu olarak ülkenin sorunlarını çözmeyi değil, ülkeyi ele geçirmeyi hedefleyen bir yaklaşım her kesimden insanımızı esir almış durumda. İşte bu ahval ve şerait altında kamplaşma ve kutuplaşma daima harlı tutulması gereken bir ateş olarak görülüyor kimi siyasetçiler tarafından.

Unutmamak lazım ki Adalet Partisi’nin “Camileri ahır yapan partiyle bir olup milliyetçi mütedeyyin insanların iktidarına mani oldu” propagandası sonucunda MSP’nin 1973’teki oyu 1977’de yarı yarıya azalmıştı.

Geçen seçimde Altılı Masa aslında HDP ile ittifak kurmadığı halde sağdaki muhalefet partileri “bu parti ile aynı yerde göründükleri için” sağ seçmen tabanından oy alamadılar. HDP ile veya PKK ile işbirliği propagandasına inanmayanlar bile CHP ile bir arada olmayı bunlara oy vermemek için yeterli sebep olarak gördüler.

Burada iktidar kanadının propaganda kabiliyeti mi daha etkili oldu, yoksa muhalefetin yetersizliği mi diye tartışmanın anlamı yok. Sonucun ne olduğuna bakmak lazım.

Daha önceki hafta PKK terörüne on iki şehit birden verdiğimiz gün Meclis’te hazırlanan ortak bildiriye CHP yönetiminin -kendince haklı gerekçelerle- iktidar partisiyle birlikte imza koymaktan imtina etmesi yine böyle bir siyasi manevraya fırsat oluşturdu. Terörle mücadeledeki hataların sorumlusu ana muhalefetmiş gibi, veya askeri planları hazırlayıp uygulayan Özgür Özel ve arkadaşlarıymış gibi şehitlerimizin hesabı CHP’den soruldu. Dediklerine göre birçok yerde parti teşkilatlarına “CHP’lileri cenazelere yaklaştırmayın” talimatı verildi.

Bütün bu yapılanların amacı milliyetçi muhafazakar seçmen kitlelerini CHP karşısındaki hat üzerinde tutmayı temin edecek gerekçeler yaratmaktı. Zaten şehitlerimizi sonsuzluğa uğurladığımız cenaze törenlerinde bile “31 Mart seçiminde bunlara tokat atılması” çağrıları yapıldı.

Riyad’da oynanması planlanan Süper Kupa maçıyla ilgili yaşanan olaylar ise bir başka kampta konsolidasyona yol açmış göründü. Geçen seçimin neticesinde moral motivasyonu bir hayli kaybolmuş olan muhalif kesimi kenetleyen bir işlev gördü bu olay.

Aslına bakılırsa “karşı taraftaki konsolidasyon” kendi tabanında da benzer ölçüde bir kenetlenmeye yol açacağı için arzu edilmeyecek bir hadise değildir. Ne var ki karşı taraftaki konsolidasyon laiklik gibi konular üzerinden olursa bu tarafta toparlanmaya yol açar. Vaktiyle “Ordu Göreve” pankartları açılan Cumhuriyet mitinglerinin veya marjinal sol unsurların etkisiyle çığırından çıkan Gezi Parkı olaylarının milliyetçi muhafazakar kanatta oluşturduğu kenetlenme gibi.

Ancak bayrak, milli marş, Atatürk gibi toplumun ortak değerleri üzerinden meydana gelen bir ihtilafın karşı tarafında yer almak siyasetçinin arzu edeceği bir durum olamaz.

Onun için tolumdaki infiali gören kimi AK Partililer alelacele Atatürkçü paylaşımlar yaptılar, skandalın sorumlusunun federasyon başkanı veya kulüp yönetimleri olduğunu söylemeye başladılar. Ortak milli değerlerimizin siyaset uğruna istismar edildiğini, milletin kutuplaştırılmaya çalışıldığını söylediler. Zira “ortak değerlere yönelik hakaret” olarak algılanan bir işin savunucusu görünmek bilhassa önümüzdeki yerel seçim öncesinde ciddi bir risk oluşturabilir Cumhur İttifakı açısından.

Nitekim MHP lideri Bahçeli “Aziz Atatürk Türk milletine ve Türk tarihine mal olmuş yüksek bir şahsiyettir. Onun adı ve anıları üzerinden kamplaşma üretmeye gayret edenler 2024 yılında da hayal kırıklığına uğrayacaktır” diyerek bu rahatsızlığı ifade etmiş oldu.

Elbette ki ortak değerler üzerinden toplumdaki kamplaşmaları körükleyip bu yolla kendi seçmenini konsolide etmeye uğraşmak bu ülkeye yapılabilecek en büyük kötülük. Siyasetçinin de gazetecinin de aydının da yapması gereken milleti bölüp ayrıştırmak değil, tam aksine kaynaştırmaya çalışmak olmalı.

YORUMLAR (108)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
108 Yorum