Daha çok diploma daha az aydın
1990’lı yıllarda birçok küçük ilçenin ahalisi “il olma” ümidiyle oy kullanıyordu seçimlerde. “Sizi il yapayım mı?” diye soruluyordu miting meydanlarında. Böylece kasaba irisi birçok şehir vilayet statüsü aldı. Aldı da ne oldu diye soran pek olmadı.
Sonraları bu “il olma” furyası biraz da mecburiyetten terk edildi. Sonu yoktu çünkü. Her şehre havaalanı, her şehre üniversite siyaseti ise hız kaybetmeden devam etti. Her şehirde üniversite bulunması, her vilayette havaalanı olması gerekli mi, fayda mı getirir, zarar mı verir diye düşünülmüyordu. Hâlâ düşünülmüyor... “Sizin şehrinize üniversite getirdik, vilayetinize havaalanı yaptık” denilerek oy alınabiliyor çünkü seçmenden.
Burası her şeyin düğümlendiği yer zaten. “Alan memnun veren memnun” noktası.
***
Tamam, seçmen dediğimiz kitle böyle. Eğitimde, ulaşımda veya sağlık hizmetlerinde nitelik/nicelik ayrımını yapamıyor, çünkü her şeyi bilmesi ve her konunun uzmanı olması gerekmiyor. Yahut insana özgü bir bencillik içinde kendi işine gelen icraatın doğru olduğunu kabul ediyor. Mesela kendi küçük kasabası il yapılırsa memnun oluyor. Bu da olabilir. Ama tabii kendi çıkarını doğru hesaplayamıyor da olabilir.
Peki, bu toplumun seçkinleri ne yapıyor? Her şehre üniversite açmanın en başta üniversite kavramıyla çeliştiğini üniversite hocaları bilmiyorlar mı mesela? Biliyorlarsa niye itiraz etmiyorlar?
Üniversitelerimiz bugün dünyadaki “ilk 500, ilk 1000” listelerinin en alt sırasında bile yer bulamıyor. Hükümet ise eğitimin kalite boyutuyla değil sayısal boyutuyla ilgileniyor, seçmene göz kırpıp “herkes üniversiteye gidebilsin” diyor. Bunu siyasi vaat olarak sunuyor.
Kaç üniversite hocası bu konuda asırlık kurumsal tecrübelerin ve bilimin bulgularının ne söylediğini ortaya koydu?
Muhalefet siyasetçileri dışında kaç aydınımız mevcut uygulamalar karşısında kendi görüşünü dile getirmeye cesaret etti?
Sendikaların, derneklerin, vakıfların kaçı bu konuda toplumu aydınlatacak, devleti yönetenleri uyaracak bir çalışma yaptı?
“Bugünkü Türkiye’nin şartları çerçevesinde daha çok diploma demek daha çok diplomalı işsiz demektir” diyerek kaç kurum itiraz etti mevcut üniversite siyasetine?
Bizimkilerin “anarşizm” zannettikleri “üniversite özerkliği”nin ne demek olduğunu hangi bilim insanlarımız kamuoyuna anlatmaya uğraştı?
***
Münferit itirazlar, eleştiriler, uyarılar yapıldı ve yapılıyor elbette… Aydınlarımızın tamamı hani şu Aristo’ya ve Hegel’e referans verip “Reisimiz sayesinde çok şükür Türkiye’nin karnı tok” açıklaması yapanlardan ibaret değil.
Gelgelelim temel mesele toplumun seçkinleri nezdinde bu konunun yeterince ciddiye alınıp alınmadığı. Suskun olanlar yalnızca iktidar nimetlerinden faydalananlar veya korkusundan sesini çıkaramayanlar değil ki.
Camiyi, kiliseyi, cem evini tartışmak varken… Etnik kimliklerin davaları dururken… Abdülhamid mi Atatürk mü meselesi daha sonuca bağlanmamışken, kadınların ne giydikleriyle uğraşırken… eğitim sistemi veya üniversite kurumu kimsenin umurunda olmuyor.
Daha doğrusu, asıl üzerine titrenmesi gereken “temel meselelerimizi” umursamıyor bugünkü hayhuy içinde kimse…
Aydınlar da, sanatçılar da, iş dünyası da, akademi de, gazete yazarları da dahil…
Oysa şöyle basit bir gerçek var ortada: Bir ülkeye refahı getirmenin yolu da eğitim, demokrasiyi ve hukukun üstünlüğü prensibini egemen kılmanın yolu da eğitim.
Bir toplumun seçkinleri bu gerçekten habersizlerse, miting meydanlarında “Sizin kasabaya da üniversite yapalım mı” diye soran siyasetçiye nasırlı elleriyle gidip oy veren seçmeni niye suçluyoruz ki?