‘Eski AK Parti’nin mirası, ‘Yeni CHP’nin vizyonu

AK Parti iktidara geldiği ilk zamanlarda, gerçekleştirdiği reformların ülkeyi her anlamda dönüştürdüğü iddiasıyla, önceki dönemlerin kötü hatıralarını “Eski Türkiye” olarak anıyordu. Bu adlandırmada haklı olduğu taraflar da yok değildi.

Şöyle bir hatırlayalım: 1980’lerde 12 Eylül darbesinin yeniden dizayn ettiği siyaset sahnesinde Demirel ile Özal’ın (ANAP ile DYP’nin) merkez sağ arazi üzerindeki veraset savaşları siyasetin dilini yeniden sertleştirmiş, partizanlığı arttırmış, kurumları yıpratmış, toplum kesimleri arasında güven ve iş birliği imkanını daraltmıştı. Bu süreçte “devlet içinde paralel devlet” gibi işleyen askeri vesayet mekanizması da gücünü koruyor, hatta yer yer nüfuzunu arttırıyordu.

Böyle bir ortamda kişisel ve siyasi çıkarlar büyük ölçüde milli çıkarların önüne geçmiş olduğu için bilhassa terörle mücadelede ve ekonomi yönetiminde kalıcı çözüme yönelik yapısal reformlar için adım atılamamıştı. Aynı zamanda eğitimde, sağlıkta, tarımda göstergeler geriye doğru gitmeye başlamıştı.

28 Şubat süreci bu olumsuz tablonun üstüne bir avuç tuz biber daha ekti. Çürüme hızlandı. 99 depreminde devletin çok daha önce enkaz altında kalmış olduğu ortaya çıktı. 2002’ye gelindiğinde askeri vesayet, yolsuzluklar, çeteleşmeler, yüksek enflasyon, işsizlik, dış politikada tıkanmışlık vs. artık çözümsüz görünen seviyelerdeydi. Özetle, devlette dejenerasyon ve toplumda ümitsizlik had safhaya ulaşmıştı AK Parti iktidara geldiğinde.

Yeni iktidar ise özellikle ekonomide IMF destekli Derviş programını sürdürerek iç ve dış piyasalara güven vermeyi başardı. Şöyle ya da böyle ülkeye sıcak para girişini sağladı. Enflasyonu dizginledi. Sağlık, tarım gibi alanlarda daha önce yapılamamış reformları hayata geçirme fırsatı buldu.

Dış politikada ABD’nin dayattığı Irak’ı işgal planıyla ilgili tezkerenin -Erdoğan’ın tüm çabasına rağmen- mecliste reddedilmesinin sağladığı yüksek itibar sayesinde hem Avrupa’da hem de Ortadoğu’da ülkenin diplomatik gücü arttı. Bu sayede AB’den müzakere tarihi alındı, İslam dünyasında model ülke olarak görülür olduk.

Her ne kadar söz konusu diplomatik avantajın ileriki yıllarda doğru yönde kullanılıp kullanılmadığı ve niçin kısa sürede harcanıp tüketildiği meseleleri tartışmaya açık konular olsa da mezkûr dönemde dış politika alanında önemli bir atılımın gerçekleştiği inkâr edilemez.

Bu süreçte elbette bir kısmı siyasetin acemiliğinden bir kısmı ideolojik ezberlerden kaynaklanan birçok yanlış işler de yapıldı. Mamafih her şeye rağmen 2010’lu yılların başına kadar genel vaziyet hiç de kötü değildi. Dolayısıyla AK Parti iktidarı kendinden önceki dönemleri ceffelkalem de olsa “Eski Türkiye” olarak adlandırmakta fazla haksız sayılmazdı.

Ancak, gel zaman git zaman, “Eski Türkiye”nin bütün olumsuzluklarını dirilten de yine AK Parti olacaktı. Ama eskisi değil, “Yeni AK Parti”

Bugünkü iktidar partisinin yirmi yıllık tarihini kabaca onar yıllık iki dönem olarak düşünürsek, ilk on yıl ile ikinci on yıl iki farklı partinin iktidar tecrübeleri kadar birbirinden uzak özellikler gösteriyor.

Bu süreçte dikkat çeken noktalardan biri de AK Parti’nin kuruluş aşamasında “eşitler içinde birinci” diye tarif edilebilecek bir role sahip olan genel başkanın özellikle 2007’deki Cumhurbaşkanlığı krizinde yaşanan “e muhtıra” skandalı ve 367 saçmalığından başlamak üzere adım adım kızışan “mücadeleci siyaset” ortamı içinde giderek kişisel karizmasıyla birlikte parti üzerindeki otoritesini artırmasıydı. İlk on yılda “eşitler içinde birinci” durumundaki genel başkan ikinci on yılda artık “tek adam” haline gelmişti.

Diğer yandan, AK Parti’nin kurulup iktidara geldiği ilk günlerde en yetkili ağızlardan topluma verilen mesaj “ideolojik gömleklerin çıkarılmış olduğu, kimsenin dışlanmayacağı, kimsenin ötekileştirilmeyeceği, vaktiyle mütedeyyin insanların başına gelenlerin başkalarına yaşatılmayacağı” şeklindeydi… İkinci on yılda iktidar çevrelerine hâkim hale gelen dilin ve üslubun hangi yaklaşımı öne çıkardığı ise malum…

Daha da vahimi, bütün bu “değişim” serüveninin arkasındaki “tek başına yönetme” fantezisinin birkaç yıl içinde devleti nasıl yönetilemez hale getirdiği, ülkeyi nasıl bir yangın yerine çevirdiği gerçeği ortada.

Buna karşılık aynı süreçte ana muhalefet partisinin yaşadığı “tersine değişim” de yine son on yılık periyotta yavaş yavaş görünürlük kazandı. “Eski AK Parti”nin giderek “Yeni AK Parti”ye dönüştüğü bu dönemde “Eski CHP” de adım adım “Yeni CHP”ye evrilmeye yöneldi. Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığa gelmesinin ardından başlayan bu süreçte CHP “sivil ve asker bürokrasinin siyasi uzantısı” rolünün artık sürdürülemez olduğunu kabullenme aşamasına geldi. Halktan destek almaksızın ülkenin mukadderatı üzerinde söz sahibi olma zamanının geçtiğini Halk Partisi elitleri çoktan görüp anlamışlardı. Ancak bu yolda harekete geçmek için partideki statükonun Kılıçdaroğlu liderliği altında tasfiyesi ve yeni bir siyaset anlayışının ve dilinin benimsenmesi gerekmişti.

Bugün CHP toplumun sağ kesimine bütünüyle hitap edebilen, milliyetçilerin ve muhafazakarların hassasiyetlerini temsil eden bir parti değil elbette. Ama “Eski CHP” de değil artık. Toplumun bütününü kucaklamaya uğraşan, farklı toplum kesimlerinin hassasiyetlerini dikkate alan bir siyaset izlemeye çalışıyor. Sağ seçmen için CHP ismi hâlâ “oy verilebilir bir parti” çağrışımına sahip değil ama “Yeni CHP’nin” kendisini “ittifak yapılabilir, koalisyon kurulabilir bir parti” olarak bu kesime kabul ettirdiği ortada.

Kılıçdaroğlu’nun bugün “Millet İttifakı adayı” olarak söz konusu sağ seçmenin oyunu alma imkânı yalnızca ülkenin başarısız bir otokrasi elinde çektiği sıkıntıların doğal sonucu değil, aynı zamanda partisini değiştirip dönüştürebilmesinin de eseri.

Değişim tarihin, tabiatın, her şeyin motoru. Durduğunuz yerde isteseniz de duramıyorsunuz zaten. Önemli olan olumlu yönde değişimi başarabilmek. Siyasette ise kural geniş toplum kesimlerinin, yani milletin arzusu ve iradesi doğrultusunda değişimi -veya gelişimi- gerçekleştirebilmek.

YORUMLAR (193)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
193 Yorum