Hayatın merkezinde politika yok
Politika insanlığın medeni gelişmesinin en önemli ürünlerinden biri. Politika sayesinde insanların toplum oluşturması ve bu topluma ait kolektif ihtiyaçların iyi kötü giderilebilmesi mümkün oluyor. Gerçi politika denildiğinde hepimizin aklına öncelikle partiler, parlamento falan geliyor ama aslında politika demek toplumsal ilişkilerin bir düzen içinde yönetilmesi demektir. Yani partisiz, parlamentosuz toplumlarda da bireylerin kendi aralarındaki ilişkileri düzenleyen bir yapı varsa politika da vardır. Ya da şöyle söyleyelim: Yargı kurumu, maliye kurumu ve güvenlik kurumu varsa politika da vardır. Çünkü politika özü itibarıyla bütün bu kurumların, yani toplum halinde yaşamanın gerektirdiği düzen ve kuralların işletilmesidir. Buna “yönetim faaliyeti” de diyebiliriz. Zaten bugün siyaset bilimi ve siyaset felsefesi adı verilen disiplinlerin konusu da toplumda yönetim görevinin kimler tarafından ve nasıl ifa edileceğine dair farklı görüşlerin değerlendirilmesinden ibarettir.
***
Tarih boyunca dünyanın her tarafında toplumların kendi özgün şartları ve ihtiyaçları muvacehesinde farklı yönetim biçimleri şekillenmiş. Kabile toplumlarında bileği güçlü bir şef ve etrafındaki savaşçıların oluşturduğu yönetim modelinden parlamenter demokrasilere kadar çeşit çeşit yönetim tarzı var. Ama hem ilkel kabiledeki hem de modern toplumlardaki yönetimle ilgili faaliyetlerin ortak adı politika. Zira yargı, maliye ve güvenlik toplumsal düzen demek. Zaten bunlar yoksa toplumsal düzen de yok, yani politika yok demektir.
Politik toplumların, yani yönetim organizasyonuna sahip toplumların, yani devletlerin bazılarında diğerlerinden daha geniş bir katılım sağlanıyor, bazılarında ise yönetim çok daha dar zümrelerin veya grupların kontrolünde oluyor. Bazılarında işler zorbalıkla yürüyor, bazılarında uzlaşmayla. Bazılarında kuvvetler birliği var, bazılarında kuvvetler ayrılığı…
Ancak, bana öyle geliyor ki, politik modeller arasındaki ayrımı bunların birtakım yapısal farklılıkları veya farklı toplumlarda egemen olan farklı yönetim anlayışları arasında yapmak son tahlilde doğru değil. Çünkü her toplumun kendi kültürel yapısı ve maddi ihtiyaçları bir diğerinden şekil olarak farklı politik modeller üretebilir. Bence asıl ayrım “iyi işleyen modellerle iyi işlemeyen modeller arasında” yapılmalı. İşleyen model dediğim, politik görevlerin başarılması. Yani maliyenin, güvenliğin, yargının amaca hizmet etmesi ve sonuçta toplumsal yaşayışın belli bir düzen içinde sürdürülmesini sağlaması.
Laf aldı başını gitti ama aslında bütün bunları yazmaktaki amacım ne buradan siyaset bilimi dersi vermek ne de siyaset felsefesi yapmak. Siyaset veya politika adını verdiğimiz ve aslında hayati derecede önemli olan bir toplumsal faaliyetin günümüz Türkiye’sinde insanların gözünde ve gönlünde tuttuğu yer. Politika önemli ve toplumsal düzen adına elzem bir kurum ama en az onun kadar ve hatta ondan daha önemli faaliyet alanları var insanlığın. Sanat mesela. Felsefe mesela. Bilim mesela.
***
Sanatla, felsefeyle, bilimle herkesin ilgilenmesi beklenemez elbette. Bu alanlar en başta özel bir ilginin ve sonra eğitimin hazırlayıp donattığı kişilerin faaliyet alanı. Ama aynı zamanda bilimin, felsefenin ve sanatın ciddiye alındığı, önemsendiği, saygı gördüğü toplumlar daima politik düzenin de iyi işlediği toplumlardır. Politik düzenin iyi işlediği toplumlarda -biraz paradoksal biçimde- politikacılar fazla göz önünde olmazlar. Dikkat edin, bu tür toplumlarda hemen herkesçe sevilen, sayılan, üzerlerine titrenen kişiler sanatçılardır, bilginlerdir, düşünürlerdir... Belki tek tek kişiler düzeyinde olmasa bile kurumsal olarak bilim, sanat felsefe sahalarında çalışan ve üreten insanlar el üstünde tutulur.
Ne var ki kültür adını verdiğimiz maddi ve manevi toplumsal değerlerin ve giderek medeniyet adını verdiğimiz beşerî gelişme süreçlerinin üreticisi olan bu tür kişilerin bizim bugünkü toplumumuzda insanların gözünde ve gönlündeki yerlerinin pek üst sıralarda olduğunu söylemek kolay değil. Diğer yandan, politikanın da belli ortak amaçların gerçekleştirilmesi ve standart bir toplumsal işleyişin sürdürülmesi anlamında kurumsal olarak önemsenmesi söz konusu değil pek. Onun yerine gündelik parti çekişmeleri ve iktidar kavgaları bağlamında kutuplaşmalar bugünkü kamuoyunun gündemini oluşturuyor.
Burada şunu görmek lazım: Özellikle yeni yetişen nesillerin aşırı politize oluşları gelecek adına ciddi bir problem oluşturabilir. Çünkü böylesi bir atmosfer her şeyden önce toplumsal kutuplaşma üretiyor. Bizimki gibi toplumsal fay hatları aşırı hassasiyet taşıyan bir ülkede bu çok tehlikeli bir durum. Tamam, özellikle gençlerin apolitik kalmaları, dünyanın ve ülkenin problemlerini önemsemeden günlerini gün etmeye yönelmeleri tercih edilemez ama bu alanda ifrat da zararlı tefrit de.
Demek ki yeni nesillere anlatmamız gereken şey politikanın olmazsa olmaz bir toplumsal kurum olarak öneminin yanında, politikayı da mümkün kılan entelektüel üretim alanlarının önemi olmalı. İnsanlığın bugüne kadarki beşerî gelişmesini politika sağlamadı; sanat, bilim ve felsefe sağladı.