Parlamenter sisteme ne gerek var

Son zamanlarda hem iktidara hem de muhalefete muhalif olmaya çalışan kesimden “Parlamenter sistem vurgusuna ne gerek var” şeklinde bir eleştiri yöneltiliyor Altılı Masaya. Diyorlar ki ekonomideki sıkıntılar, sansür yasası vesaire dururken niye ille de parlamenter sistem gibi milletin umurunda olmayan bir konuyu sürekli gündemde tutuyorsunuz?

Aslına bakarsanız muhalefetin bu konuyu gündemde tuttuğu yok. Altılı Masa’nın teşekkülü sırasında bir araya gelme gerekçelerinden biri olarak sunulduysa da ilerleyen süreçte ikide bir tartışılan bir konu olmadı bu mesele.

Gelgelelim ülkenin mevcut durumu itibarıyla daha fazla konuşulması, tartışılması, gündemde tutulması gereken bir konudan söz ediyoruz aslında.

Çünkü başkanlık sistemi dediğimiz olgu bugün bu ülkede yaşanan bütün problemleri açıklayan bir anahtar durumunda. AK Parti hükümetlerinin ikinci yarısında merkeziyetçi sistemin ve şahsi yönetimin benimsenmesiyle başlayan, sonra bu yönetme biçiminin MHP’nin desteğiyle resmî bir çerçeveye oturtulmasıyla bugüne kadar gelinen süreci anlama anahtarı. Bir bakıma hemen her alanda giderek çığırından çıkan her şeyin sembolü.

****

Başkanlık sistemi (veya sistemsizliği) ile birlikte kurumların etkisizleştirilmesi, denetim mekanizmalarının ortadan kaldırılması, ehliyet ve liyakat ölçütünün yerini sadakat şartının alması… göz ardı edilecek konular mı?

Bu anlayışın doğurduğu yanlış yönetimin sonuçlarının somut olarak herkesçe hissedilebildiği alan ekonomi tabii… Ancak eğitimde, sağlıkta, tarımda veya dış politikada inanılmaz bir hız içinde nereden nereye gelindiği de ortada. Bir bütün olarak çıkmaz sokak bugünkü otokratik düzen.

Daha önce de yazmıştım, bütün bunlara rağmen AK Partililer Başkanlık sisteminin faziletlerini savunmaya devam ediyorlar. Ama çok küçük bir farkla: Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin referansı parlamenter sistem! İktidar mensupları mevcut sistemin niye desteklenmesi gerektiğini anlatmak için geçmişte gerçekleştirilmiş olan bir dizi icraatı hatırlatıyorlar bize.

IMF borçlarını ödeyip bitirmiş olmaktan demokratik reformlara, eğitimde ve sağlıkta atılan birtakım yeni adımlardan alt yapı yatırımlarına kadar saydıkları icraat kalemlerinin büyük çoğunluğu 2010’lara kadar yapılmış işler. 2010’lu yıllarda ise önce parti yönetiminin, sonra da devlet yönetiminin yavaş yavaş merkezileştiğini ve giderek şahsileştiğini görüyoruz.

En sonunda da bu yönetim anlayışının ülkeyi getirdiği yer belliyken, parlamenter sistem vurgusundan şikâyet edilmesi makul bir tutum olmasa gerek. Tam aksine ülkenin nereden nereye niçin geldiğini göstermek ve çözümün adresini işaret etmek için gündemde tutulması gereken bir konu bu.

****

Bununla ilişkili diğer tartışma konusu da “geçiş takvimi” meselesi. Parlamenter sisteme hemen mi geçilecek, belli bir süre sonra mı?

Seçimden sonraki gün sistemin değişmesi söz konusu olamaz elbette. Galiba en iyi çözüm, önümüzdeki dönem sonunda geçiş hazırlıklarının tamamlanıp bir sonraki seçime yeni sistemle girilmesi olur.

Yani 2028 seçiminde her partinin liderinin başbakan adayı olarak seçime katılması en doğru formül olur.

Bu tarihten itibaren cumhurbaşkanının da TBMM tarafından seçilmesi usulüne geri dönülmesi gerekiyor. Cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçildiği bir ülkede başbakan da yine halk tarafından seçilecek olursa yönetimde çift başlılık probleminden hiçbir zaman kurtulamazsınız.

Zaten problemin kaynağında parlamenter rejimin tanımına aykırı şekilde cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi usulünün getirilmiş olması var. Parlamenter sisteme geri dönülecekse cumhurbaşkanın seçim yönteminin de eski haline döndürülmesi şart.

Bütün bunların da şimdiden konuşulması gerekiyor.

YORUMLAR (86)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
86 Yorum