Sosyal medya tutuklamış dünya kelimesini

Voltaire’e yakıştırılan ve son yüz yıl içinde alıntılanma rekoru kıran o meşhur “Fikirlerinize tamamen karşıyım ama bu fikirleri ifade edebilmeniz için canımı bile veririm” sözünü bizim siyasetçilerimizin hemen her biri de ömürleri boyunca en az bir kere zikretmiştir.

Zaten bu “vecize” yeri geldiğinde konuşma metinlerini süslesin diye söylenmişti. Hayata geçirilmesi, uygulamalara ilham olması, politikalarımıza zemin oluşturması vs. gerekmiyor!

Tıpkı Hz. Ömer’in “Fırat’ın kenarında kurdun kaptığı kuzu” hakkında söylediği söz gibi…

Bazen bazı konular iki ucu keskin bir kılıç biçiminde karşınıza çıkabilir. “Sevmediğimiz” kişilerin haksızlığa uğraması, “katılmadığımız” fikirlerin veya “hoşlanmadığımız” eylemlerin adil olmayan şekilde cezalandırılması… zor sınavlar hepimiz için. Çünkü yapılan haksızlığa itiraz ederken katılmadığınız fikirleri savunuyor gibi görünmek de istemeyebilirsiniz.

Ancak kendisine saygısı olan bir insanın ikiyüzlülükten de kaçınması gerekir.

Oysa biz Voltaire’e atfedilen sözü ağzımızı doldura doldura tekrarlayıp dururuz ama farklı fikirlerin uluorta dile getirilmesi hoşumuza giden bir durum değildir. Canımızı sıkan laflar edilsin diye canımızı falan da verecek değiliz tabii. O işin edebiyatı.

Tam aksine bunları söyleyenleri ve hatta söyleyebilecekleri susturmak için neredeyse canımızı veririz.

Bakın, sosyal medyada ikide bir “Falanca göz altına alınsın” diye etiketlerle linç kampanyaları düzenleniyor. Bahsedilen kişiler de çoğunlukla göz altına alınıyor. Bunların kimisi sonradan adli kontrol şartıyla bırakılıyor, kimisi de tutuklanıyor. Ardından da yargılama başlıyor.

Artık hepimizin alıştığı iktidar rutinlerinden biri: Göz altına aldırmak. Geçmişte insanlar birbirlerini mahkemeye verirlerdi. Son sözü hakimler -yetkileri çerçevesinde- söylerlerdi. Şimdi imkanı olanlar kızdıkları kişileri doğrudan göz altına aldırıyorlar, tutuklatıyorlar. Bir sosyal medya linci yetiyor “adli ön hazırlık” için.

Şarkıcılar, dizi senaristleri gibi aslında fikir üretimiyle fazla ilgili olmayan insanlar bile nasibini alıyor bu furyadan. “Siyasi konularda sizin de birtakım fikirleriniz olabilir tabii ama bunları ortalık yerde dile getirmenizi hoş göremeyiz” mesajı veriliyor bu insanlara da.

Daha da tuhafı, bütün bunlar ülkede bir “çözüm süreci” yürütülürken gerçekleşmeye devam ediyor.

Lafı eğip bükmeye gerek yok, buradan bakıldığında görülen manzara gayet net: “Çözüm süreci” kendi anlamıyla ve kendi iddiasıyla çelişen bir tarzda yürütülmeye çalışılıyor.

Millet kendisine sunulan “çözüm” projesinin gerçekleşmesi adına fedakârlık yapıyor, birçok şeye tahammül gösteriyor ama siyaset bildiğini okumaya devam ediyor.

Biz millet olarak dağdaki eli kanlı teröristlerin bile affedilmesine ses çıkarmaktan “Barış uğruna” imtina ediyoruz ama bu süreçte iktidarın izlediği siyasete “dil uzatanların” gözünün yaşına bakılmıyor.

Oysa herkes bu süreçte hem beklentilerini hem de kaygılarını açıkça ifade etmeli ki belirli bir uzlaşı zemininde yapılsın yapılması gerekenler. Bu olmazsa bugün yapılanı yarın birilerinin bozması işten bile olmaz.

Güncel bir örnek olarak emekli albay Orkun Özeller’in tutuklanması olayına da bu açıdan bakmak gerekir. Eski bir “bordo bereli” olan Özeller, İmralı sakinine kurucu önder dediği için MHP liderine yönelik ağır sözler söylemiş. Fikirlerini daha düzgün ifade etseydi keşke diyebilirsiniz ama her eleştirinin hakaret kategorisine alınması olacak şey değil. Sürdürülemez bir yaklaşım bu.

Diğer yandan, böylesine kritik bir süreçte eleştirilerin dozunu aşmasını da tahammül ve olgunlukla karşılamak gerekir. Ülkeyi yönetme sorumluluğunu üstlenmiş kişilere yakışacak tavır budur. Unutmayalım ki Yargıtay ve AİHM Kararlarında topluma mal olmuş siyasetçilere yönelik eleştiri sınırının sıradan vatandaşa göre daha geniş olduğu vurgulanır.

İkincisi, beğendiğimiz fikirlerin cezalandırılmasına tepki gösterip hoşlanmadığımız fikirlerin cezalandırılmasına sesiz kalmak da etik bir tutum değil. Bu bağlamda, Özeller’in tutuklanmasına en başta DEM Parti itiraz etmeli değil miydi? Demokratikleşme, toplumsal uzlaşı, müzakere kültürü, herkes için düşünce özgürlüğü gibi laflar dillerinden düşmediğine göre, hiç değilse aralarından biri çıkıp emekli albaya “Fikirlerinize karşıyım ama bu fikirleri ifade edebilmeniz için canımı bile veririm” diyemez miydi?

Haksızlık etmeyelim, yalnızca DEM Parti çevresine has bir durum değil bu. Görülen o ki Türkiye’deki hiçbir kesim hiçbir problem hakkında karşılıklı uzlaşıya dayalı bir çözüme razı değil. Elindeki gücü kullanarak karşısındakini ezmek, etkisizleştirmek daha tercihe şayan bir yol olarak kabul ediliyor.

YORUMLAR (81)
81 Yorum
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.