Trump ‘nas’ yüzünden mi faiz indirmek istiyor?
ABD Başkanı çok geniş yetkilere sahip bir yönetici. Başka devlet başkanlarını imrendirecek kadar geniş bu yetkiler. Ancak kıta büyüklüğündeki bir coğrafya üzerinde 50 farklı eyaletten (aslında devletten) oluşan bir siyasi yapıdan söz ettiğimizi hatırlarsak Başkan’ın yetkilerinin yeterinden fazla geniş olduğunu söyleyemeyiz herhalde.
Gücün kaçınılmaz olarak dağıldığı federal sistemlerde birliğin korunmasının güvencesi bütün merkezkaç güçlerden daha güçlü bir merkezi gücün bulunmasıdır. Başkanlık sistemi bu bakımdan ABD için çok güçlü bir siyasi ve idari tutkaldır. (Türkiye gibi bir ülkede ise güç temerküzü uğruna sistemi felç etme yolu.)
Ne var ki ABD’de eyalet (devlet) yönetimlerinin yetkisi altında olan belirli konularda Beyaz Saray’ın pek söz hakkı bulunmadığı gibi, Amerikan Başkanı sahip olduğu geniş yetkileri sıkı bir denetim ve balans baskısı altında kullanmak zorunda.
Denetim ve balans öncelikle parlamentonun, ardından ilgili devlet kurumlarının, bağımsız yargının ve özgür medyanın elinde olan bir güç.
Halihazırda parlamentodaki Cumhuriyetçi Parti üstünlüğü ve Yüksek Mahkeme’de üye çoğunluğunun yine bu eğilimde isimlerden oluşması Trump için bir avantaj ama bunlara güvenerek her istediğini yapması düşünülemez. Dolayısıyla hareket alanı sınırsız değil.
ABD Başkanı olarak Kongre baskınına karışan taraftarlarını ve yolsuzluktan hüküm giyen kendi yakınlarını affetmek veya ithalatta gümrük vergilerini arttırmak gibi konularda yetkisi var ama mesela Merkez Bankası’nın sorumluluğu altında olan faiz oranlarını belirlemek gibi bir imkanı yok.
Buna rağmen, Trump – dünyadaki benzer diğer otokratlar gibi- yetkilerini genişletmek, hatta yetkisi altında olmayan konularda fiilen yetki kullanmak için sistemi esnetmeye uğraşıyor. Merkez Bankası Başkanıyla kavgası bunun bir örneği.
Peki, faizle ne derdi var Trump’ın? Yoksa o da nassın gereğini yerine getirmek gayesiyle mi faizlerin indirilmesi için bu kadar canla başla uğraşıyor?
Esasen ülkedeki cari faizin çok yüksek olmasını hiçbir iktidar istemez. Yüksek faiz yüksek enflasyon demektir. Hayat pahalılığı ise siyasi iktidarlar için en ciddi tehdittir. Yüksek faiz aynı zamanda reel sektörleri yatırım yapılamaz hale getirmek demektir. Ekonominin sağlıklı büyümesi önünde engeldir.
Evet, öyledir ama “faiz indirimi” emir komuta ile yapılacak bir iş de değildir. Teknik bir konu olması itibarıyla uzmanlık işidir. Zaten bunun için yetki Merkez Bankasına verilmiştir. İktidarlar belirli zamanlarda, mesela seçim dönemlerinde, siyasi saiklerle birtakım kural dışı ekonomik kararlar alma eğilimi içinde olabiliyorlar. Merkez Bankalarının bağımsız ve özerk olmalarının sebebi siyasi etkiden korunmaları içindir.
Trump’ın faiz indirimi konusundaki ısrarının ise başlıca iki sebebi var gibi görünüyor: İlki seçmenine vaat ettiği üzere enflasyonu hızlı biçimde azaltıp arkasındaki kamuoyu desteğini sürdürebilmek.
Faizlerin indirilmesini isterken ekonomik şartlar, piyasanın durumu, küresel finans mekanizmalarının etkisi gibi faktörler çok önemli değil “çılgın başkan” için.
İkinci sebep başına buyruk hareket kurumları kontrol altına alma arzusu. Bütün siyasetçilerin ama bilhassa otokratların özelliğidir bu. İktidar alanlarını genişletmek isterler, yetkilerini arttırmaya uğraşırlar, daha fazla güç kullanmak için ne gerekiyorsa yaparlar. Monarşi devirlerinde “Ben bu devleti kuran ailenin kanını taşıyorum, kim benim yetkimi sınırlayabilir” derlerdi. Demokrasi devrinde ise “Ben halkın çoğunluğunun oyunu alarak buraya geldim. Benim kurumların sözünü dinlemem değil, kurumların benim sözümü dinlemesi gerekir” diyorlar. Netice itibarıyla ikisi de aynı kapıya çıkıyor. Güce kavuşanların tek derdi gücünü sürdürmek ve imkan bulursa arttırmak oluyor.
Elbette bu durum ABD’ye mahsus değil. Dünyanın hemen her yerinde böyle. Türkiye’de de böyle. Kurumları ayakta tutan hukuk yapısı ne kadar güçlüyse devletler bu eğilimlere o derecede güçle direnebiliyorlar. Aksi durumda kurumlarla beraber bu kurumların sigortası olduğu değerler de elden gidiyor.
Trump FED Başkanını görevden alamıyor -bunun yerine itibarsızlaştırmaya çalışıyor- ama biz bunu kolayca yaptık. Erdoğan, faiz indirin baskısına direnen Merkez Bankası Başkanını “Laf dinlemiyor diye” görevden aldığını bizzat açıkladı.
Bu yanlışın sonucu olarak hayat pahalılığı ve işsizlik gibi sorunlar kontrol edilemez noktaya geldi. Yanlışın savunulamaz hale geldiği raddede ise sorumluluk başka bir makama atıldı ve “Biz nassın gereğini yerine getiriyoruz” savunmasına baş vuruldu.
Trump’ın böyle bir imkanı da yok! Eğer arzu ettiği şekilde Merkez Bankasını devreden çıkarıp faizleri, şunu bunu kendisi belirlemeye kalkışır da ekonomiyi çökertirse “Ben kendi aklımdan değil, nassı uygulamak için bunu yaptım, suç benim değil” diye bir savunma yapamayacak.
Yoksa yapabilir mi? Kim bilir…














