İçe basma
Almanya'da Ortopedi doktoruma "içe basma" problemim olduğunu söyledim. Doktor da Türk hastalarının neredeyse tamamında bu sorunun olduğunu ifade etti.
Kendisi bunun tıbbi, genetik bir açıklamasını bilmediğini söyleyip, güldü geçti.
Ancak bu konu benim aklıma takıldı. Hazır bayram tatilindeyiz, gündem de çok yoğun değil. Bu konuyu biraz irdeleyelim istedim.
Doktorun dediğini doğru alırsak Türklerde içe basma sorunu neden daha fazla olabilir?
Genetik olarak bizim vücut yapımızdan mı? Sanmıyorum zira homojen bir genetiğe sahip değiliz.
Ya da ağır işlerde çalıştığımız için mi? O da değil, zira lise, üniversite dönemi garsonluk tecrübemi saymazsak ben çok uzun zamandır bedensel kuvvet gerektiren hiç bir işte çalışmadım.
Ayak yapısındaki dengesizlikten mi? Kas dengesizliklerinden mi? Bireysel olarak böyle örnekler olabilir ama yok, yok bence genel sebep bu değil.
E ne o zaman İlker, söylesene diye bağırdı şu an birileri bu satırları okurken.
Bence bu yoksulluktan kaynaklanıyor. Fiziki bir yoksulluk olmasa bile bilinçaltına işlenmiş bir yoksullukla alakalı.
"Bir beden büyük alayım seneye de giysin"cilik bunun en önemli nedeni.
Küçüklükten itibaren giydiğiniz ayakkabıları düşünün. Sadece ayakkabı da değil aslında kıyafetler için de aynı şey geçerli ama işte bu içe basma durumu, ayak sağlığı ile ilgili şeylerin tasarrufa tahammülü yok.
Ayak sağlığı çok önemli ve ayakkabıdan tasarruf edilmemeli. Ayağa her zaman tam oturan ayakkabı tercih edilmeli.
Ama biz Türkler genel olarak paramız olsa da olmasa da bu yukarıdaki mantıktan çıkamayabiliyoruz.
Ruhumuz yoksul.
Aslında bunu kötü anlamla söylemiyorum. Tutumlu olmak, bir göz odada yaşamaktan gocunmamak, bir kuru simit, bir çay ile kahvaltı etmek gibi şeyler bizi biz yapan şeyler.
İşte tam da o yüzden Almanya’da doğup büyüyüp alım gücünde bir problem olmayan insanlarda da aynı yaklaşım var.
Köklerden gelen o tasarruflu olma ruhu, mütevazilik gibi şeyler...
Elbette genelleme yapıyorum. Elbette bu yazdıklarım herkes için geçerli değil ama çevrenizde eminim “tasarruflu olalım” diyerek sağlığından olan insanlar vardır.
Yoksulluktan makarna ağırlıklı beslenen insanlarda şişmanlık problemi olması gibi aslında biraz da bu durum.
Küçüklükten başlayan “bir numara büyük alalım, seneye de giyer” mantalitesi ileride insanın ayak yapısının bozulmasına, büyük ayakkabıda daha rahat hissetmesine neden olabiliyor.
Daha sonra parası olduğunda ayakkabı seçerken ayağına tam uyan ayakkabı ona dar hissettiriyor. Gidiyor yarım beden, bir beden büyük ayakkabıya.
Sonuç içe basma... İçe basmadan kaynaklı ayak altı nasırları...
YURTDIŞI ÇIKIŞ HARCI
Dünyanın en saçma harçlarından biri olan yurt dışına çıkış harcı 150 TL’den 1500 TL’ye çıkarılıyor.
Dünyada üzerindeki bir kaç fakir ve aynı zamanda diktatörlükle yönetilen ülkeler hariç ülke dışına çıkmak isteyen vatandaşından harç ya da vergi alan başka ülke yok.
1963’ten beri bu saçma sapan ve haksız uygulama devam ediyor.
Her gelen iktidar bu haksız kazancı kaldıracaklarına, zam yapıyorlar.
Maliye Bakanlığı her türlü vergiyi arttırırken Türkiye Futbol Federasyonu Almanya’da düzenlenen EURO 2024’e 500 kişilik kafileyle gitti.
Bürokratların harcamalarını vatandaşa ödeten bu zihniyetten artık bıktık.
Yurtdışı çıkış harcından da buraya bağlayalım konuyu da bir kez daha vurgulamış olalım.
AK Parti iktidarı gitmeden ekonominin düzeleceğini düşünmüyorum.
AJDA PEKKAN GİBİSİ YOK
Ajda Pekkan sadece Türkiye’de değil dünyada 60 yıldır aktif konser veren nadide sanatçılardan.
Geçen hafta Beşiktaş İnönü Stadı’nda 40 bin kişiye stadyum konseri verdi. 60 yıllık kariyerinde ilk kez stadyum konseri veren süperstar ortalığı yıktı geçti.
Birbirinden ünlü isimler ona şarkılarında eşlik etti.
Benim esas hayranlığım ise Pekkan’ın 78 yaşında olmasına rağmen sesinin hala bu kadar güçlü olmasına, ses renginin değişmemesineydi. İnsanın sesi zayıflar, çatallanır değil mi?
Yok vallahi. Hala o aynı güçlü ses.
Dansları, sahne şovları, güzelliği de cabası.
Ajda Pekkan gibisi yok.