Ey Türk gençliği, neden hala tribündesiniz?

Zifiri karanlıkta, ‘ak sütü’ün içindeki ‘ak kıl’ı farkedecek kadar gözü keskin....” bir gençliğimiz olduğuna yürekten inanıyoruz.  Ancak.  “...o nisbette stratejik ve taktik sahibi” bir gençliği inşa edebildik mi, ciddi kuşkularımız var... 

Bütün tesbitler, tecrübeler, anketler, çalışmalar, bilgi ve birikimler, bu endişeyi doğruluyor, ne yazık ki... 

Gençliğin genel müdürlüğünü yapmış, ömrü boyunca hep gençliğe endeksli alanlarda çalışmış, yüzde doksan gençliğin ilgi ve eylem alanındaki sporla iştigal etmiş,  yıllarca gençlik üzerine politikalar üreten çok değerli uzmanlarla kafa yormuş bir vatandaş olarak söylüyoruz ki, çok şey yapmak isteyip de bunu ancak yüzde 10 veya en fazla 20’lerde gerçekleştirebilmiş bir milletin ahfadı olduğumuzu görebiliyor veya hissedebiliyoruz... 

*** 

Söylemlerle eylemlerin tezat teşkil ettiği, gençlik başımızın tacıdır sözlerinin yazıt olduğu, her iktidarın, gençler üzerinde politika yapmada mangalda kül bırakmadığı bir atmosferi soluklayan bahtsızlar ordusunun bir neferiyiz... 

Muhtemeldir ki, gerek sivil toplum kuruluşlarının, gerek siyasi partilerin, gerekse araştırma şirketlerinin anketlerinden bile bunları görmek mümkün. 

Tabii, o anketleri, ısmarlama yapmıyor, kendinizi ve toplumu kandırmaya çalışmıyorsanız, böyle... 

*** 

Gençlik için yaptıklarımızın maddi karşılığı yok. Ama bunu maddiyata döken ve tek ölçü bunu kabul eden “sonradan görme zengin babalar” Türk filmlerinde bolca işlenen ,”Her istediği şeyi verdim” yorumu külliyen ofsayttır....  

Oysa oğlu veya kızının da, “Zaten verecek başka bir şeyi yok ki” diye sitem ettiği, ardından da “Paran pulun senin olsun, ben sevgi istiyorum” dediği cevapları, hiç bir zaman unutmayalım... 

Profesyonel denekler üzerinde yapılan ısmarlama anketlerin sağlıklı sonuç vermeyeceği ortada. 

*** 

Anadolu’nun en ücra köşesinde her türlü zorlukla imtihan olanından, asgari ücretle yaşama tutunmaya çalışıp geleceğe hazırlananına, çok iyi bir okul bitirip istikbalini garantiye alma planlarına,veya bari bir diplomam olsun da sonrasına bakarızıyla yetinenine, belli sebeplerle hiç birinde yolalamayıp pesedenine ve sorunlar yumağını oluşturacak meçhule giden bir gemiye atlayışına kadar, her türlü sınav var bu toplumda...  

Maddi,  şartları en üst düzeyde olduğu halde yanlış programlanmış hayatına isyan edip farklı arayışlara evrilenleri de,  önemli bir anekdottur.  Sırça köşklerdeki konforun altında enkaza dönüşen gençliği, adım adım kaybedişe kadar müthiş hikayeler var sosyal hayatımızda... 

*** 

Bir de pandemi sürecinin ekstralarıyla iyice şaşkına dönen, belirsizliklerle kafası karışan, işsizlikle morali bozulan ve gelecek planlarını çöpe atan milyonlar ordusu, 4 duvar arasında sıkışıp kalmış kaderine terkedilmişlere ne demeli?... 

En çok planın yapılması, silbaştan projelerle, pedagojik programlar, psikolojik desteklerle gençlere taze moral ve heyecan verecek, en az hasarla süreci atlatmalarını sağlayacak, krizi kara çevirecek, güçlü geleceği inşa edecek, büyük devlet politikalarına, hükumet icraatlarına, belediye yatırımlarına, sivil toplum çalışmalarına ihtiyaç var... 

Elbette ki, bir şeyler yapılıyor, münferiden adımlar atılıyor ama kifayetsiz kalıyor ne yazık ki... 

*** 

Bu pandemi sürecinde yapılan bilimsel çalışmaları, gençlikle ilgili raporları, sağlıklı anketleri çok arıyoruz ama ne yazık ki bir kaç tane dışında pek bulamıyoruz.  

Mesela gençlerimiz sporu çok seviyor ama seyirci olarak. Mesela 50 bin kişilik bir stadyumu dolduran taraftar, 22 kişiyi seyrediyor, doğru.  

50 bin kişiden sadece yüzde 20 kadarı bir vesile spor yapıyor. Halbuki, tribünün dışında sahaya indiklerini göremiyoruz. Varın sporu sevmeyenlerden spor yapanların sayısını siz düşünün... 

*** 

O sebepledir ki dünyada spor tesislerine en büyük yatırımların yapıldığı son 18 yılda, muhteşem stadyumlara, salonlara, yüzme havuzu ve parklar dahil, tesis bulunan kapalı açık her türlü alanlara kadar hizmete açılmış bunca tesiste spor yapanların sayısı kaç dersiniz? 

Modern ülkelerle kıyaslarsanız çok az... Dikkat edin, Olimpiyat, Paralimpik  oyunları, dünya ve Avrupa şampiyonluğu veya madalya için spor yapanları demiyoruz ... Performans sporundan bahsetmiyoruz...  

*** 

Sporu sağlık için yapan, yaşamın olmazsa olmazı düşünen, kendi vücudunu sağlıklı tutacak, hastalıklardan ve zararlı alışkanlıklardan korunmasını sağlayacak, hoşça vakit geçirmesini, terör örgütlerinden, şer odaklarından uzak durmasına vesile olacak bir saikle yapacak insanları kastediyoruz... 

Yoksa 80 milyonluk ülkemizde 8-9 milyon cıvarında lisanslı bir sporcu olduğu söyleniyor. 85 milyonun yüzde 8’i. Bunun içinde mükerrerler de olabilir. Oysa aynı nüfusa sahip Almanya’da 26 milyon, orda 3’te 1’i... 

BİR DE HABİTAT DERNEĞİ RAPORUNA BAKALIM 

Habitat Derneği yola çıktığı 1994’ten günümüze, 81 ilde,  1milyon 300 bin gencimize ulaşmış. Spor alanında elimizdeki verilerle, diğer alanlardaki tesbitler birbirini doğruluyor. 

“Gençlerin %44’ü çalışan, %26’sı öğrenci, %13’ü iş arıyor, %17’si ev gencidir. 

İş arayan gençler ve ev gençleri, diğer gençlere kıyasla daha fazla rahatsızlık çektiklerini belirtmişlerdir.  

Öğrenciler ve çalışanlar kendilerini daha sağlıklı görmektedir. 

Kendilerini daha sağlıksız gören gençler, yaşamlarından daha az memnundur. 

Açık havada spor yapanların oranı yüzde 37, kapalı spor salonunda spor yapanların oranı, yüzde 16’dır. 

Bekâr gençler evlilere göre daha fazla spor yapmaktadır. 

En yaygın kötü alışkanlık gazlı içecek tüketmektir, haftada en az bir kere tüketenlerin oranı yüzde 75.  

Üçte ikilik bir kesim fast-food restoranlardan beslenmektedir. Sigara ve benzeri tütün ürünü tüketenlerin oranı yüzde 50’dir. 

Erkekler kadınlara göre daha fazla tütün ürünü tüketmektedir. 

Bekârlar evlilere göre daha fazla fast-food restoranlardan yemek yemektedir.  

Alkol tüketimi de erkekler arasında daha yaygındır. 

Gençlerin yaşam tarzları yaşamdan memnuniyetlerini etkilemektedir.  

Sağlıklı beslenmenin etkisi pozitifken; zararlı alışkanlıkların etkisi negatiftir.  

Daha fazla sağlık sorunu yaşayan gençler, hem sağlıklarından hem de yaşamlarından daha az memnundur. 

Gençlerin arkadaşlarıyla en sık yaptıkları etkinlikler dolaşmak yüzde 74,  kafeye gitmek yüzde 55, kahveye gitmek yüzde 21 ve maça gitmek yüzde 16. 

Bekâr gençler kafeye, evli gençlere kıyasla daha sık gitmektedir. 

Maça gitmek ya da kahveye “çıkmak” daha çok erkeklere ait bir etkinlik gibi görünüyor”. 

*** 

Pandemi tedbirleri kapsamında maçlara seyirci alınmıyor, amatör küme müsabakaları oynanamıyor, kafeler, kahveler kapalı...  

Peki bu gençlik alışkanlıklarının yerini neyle dolduruyor?.. Gerçekten düşünmeye ve kafa yormaya şimdi daha çok ihtiyaç var.  

Bu konularda ciddi araştırmaların yapılması ve bunun üzerinden çözüm üretilmesi, gençliğimizin yarınlara hazırlanması gerekiyor. 

Bir genci kaybettikten sonra yeniden kazanmak için, en az 10 katı harcama yapmak zorundasınız..  

Bu bedeli ödeseniz de, eski genci bulamama riski hayli yüksek.  

*** 

Gençlere duvar muamelesi yapan, inşaatları insanlardan daha kıymetli gören, betona milyarlar akıtıp  insandan esirgeyen anlayışın, artık insan odaklı politikalar üretme zorunluluğu var. 

Bu gençlik bizim, Çanakkale’de, 15 Temmuz’da başarmış bir gençlik. İyi bakarsak; ekonomide, bilimde, sanatta, sporda dünyaya hükmederiz. Kaybedersek geleceğimizi karartırız.  

Siyasette de, sporda da gençliği sahaya çekip aktör kılmak zorundayız. 

Yoksa “Ey Türk Gençliği” neden hala tribündesiniz? diye hayıflanır dururuz... 

 

YORUMLAR (9)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
9 Yorum