Ömer Erdem’in şiirinin derin ırmakları…
Epey bir süredir şiirle ilgili yazı yazmıyorum, bu yüzden de içimde bir şeylerin hep eksik kaldığını düşünüyorum. İçimizi kurutan öylesine kıyıcı bir siyasi atmosferde yaşıyoruz ki buna rağmen hala ayağımızı yere sağlam basabiliyorsak, bunu şiire ve şairlere borçluyuz.
Masamda iki şiir kitabı var, biri Ömer Erdem’in “Dolayımlar”, ikincisi ise Cevdet Karal’ın “Büyük Boşluk Oteli…” Her iki şiir kitabını da tekrar tekrar okuyorum. Şiirler beni yazı yazmak için adeta kışkırtıyor, şiirlerin hakkını veren bir yazı yazabilecek miyim doğrusu çok emin değilim. Zira son yıllarda yıldızı parlayan iki önemli şairden söz ediyoruz, yazı yazmak hiç kolay olmayacak.
Hem yayınlanma hem de bana geliş sırasını dikkate alarak öncelik Ömer Erdem’de. Everest yayınları arasında çıkan “Dolayımlar” kitabını okurken farklı coğrafyalardan, kültürlerden ve aynı zamanda Türk kültürünün farklı dönemlerinden mitolojik tatlar taşıyan uzun bir yolculuğa çıkarsınız.
Hayatında şiire yer açan herkes, ilk okuldan üniversiteye uzanan hayat yolculuğunda Ziya Gökalp’ten Sezai Karakoç’a, İlhan Berk’ten Turgut Uyar’a kadar pek çok şairin geyikli şiirleriyle buluşmuştur.
İşte Ömer Erdem, modern zamanlarda popüler kültürün sanatta ve edebiyatta yarattığı mitlerin aksine, özellikle İslam ve Türk kültürünün hakim olduğu coğrafyalardaki mitolojik hafızanın yarattığı ‘geyik’ imgesi üzerinden sağlam bir şiirsel dil inşa ediyor.
Ömer Erdem’in “Dolayımlar” kitabının esas öznesi, hatta baş rol oyuncusu geyiktir. Kitap şu dizelerle başlar: “geyik sürüsü sanmıştın o gün / caddeden akanı / kar fırtınası varmış da sanki / havadan / yardım kuşları iniyor demiştin / günlerdir süren bu salgın / başka nasıl sürülürdü hayattan / sokaktan / yanılgı yanlış kaynamış kemik misali / çocukluktan”
Ömer Erdem, uygarlıklar beşiği olan Anadolu’da insanı merkeze alarak Sivastopal’dan tasavvuf erbabına, dionissos şenliklerinden, diyarı Rum’a uzanan çizgide adeta bir kuyumcu titizliği ile kurar şiirini. “bir zaman sarhoş Rus bir şoförün sürdüğü / köhne bir araçla / Sivastopol’a inmiştiniz / burnunuzda dünden kalma sis / Balta Tiymez ve Çifitkaleden inmiştiniz”
Ve şair, geyik sürüsünün izinde nicea ormanına sürer dizelerini: “gün gelir de insan / takılıp giderse peşinden geyik sürüsünün / bu iyidir / anatoliada nicea ormanında / ok ve yay ve geyik gözleri arasında / nic’e toprak pişti / nice kazanda yıkanan gömlek / aşk olsun diye giyildi”
Diyar-ı Rum’a yaklaştıkça ‘temiz bir ateşle’ şiirin de ateşini yükseltir şair: “anadoluyu kim kırpar a canım / Diyar-ı rumu kim paklar / odanın ortasında bilek dilekleri / bizim ileri giden bütün suçlarımız / pamuğu saklayan ateş gibi temiz / ruslar kanla boynuzladılar şehirleri / gazetelere bakarsan antalyaya / akın var / insan insandan nasıl kaçar / insan insandan a canım / nasıl kaçar”
Ömer Erdem, güçlü bir geyik imgesi üzerinden bugünkü zamanın şehir-insan ilişkilerini sorgular bir bakıma: “o gece Yusuf başgeyiğe / göz kırptı / dişiliğin kuyularında başlayan / yangın / metro asansöründe / ve nicedir bundan / ne mısırda nil duruldu / ne de caddeler dolusu gezen / er oldu”
Daha da önemlisi Ömer Erdem, Şiirinde hakikati ve irfanı kaybetmiş modern zamanların insanının mutsuzluk haritasını çıkarır adeta: “erkeklerin kadınlardan söküldüğü / erkeklerin banka bilgileriyle / hüngür hüngür ağlarken iç çektiği / mutsuzlar masası / flamalar rozetler milli bayraklar / su var görünümlü bardaklardan / üçgen üçgen içilen yudumlar / boğazlarda zoka”
İfade etmek gerekiyor ki “Dolayımlar”, hem estetik hem de anlamsal düzeyde Erdem’in şiirini bir üst lige taşıyan bir özellik taşıyor. Arif Ay’ın, “Dolayımlar”ı “Tahkiye unsurunun öne çıktığı bir kitap” olarak tanımlaması son derece isabetli yaklaşım.
Bilindiği gibi ‘Tahkiye’ Klasik Türk Edebiyatında "hikâye anlatma" yönü ile anılan bir mesnevî türü. Bu tür içerisinde mevlîd, gazavatnâme, şehrengiz gibi zamanla daha da çeşitlenen konularda eserler verilmiş olmakla birlikte, hikâye anlatmayı merkeze alan mesnevîler "tahkiyeli mesnevî" olarak sınıflandırılmıştır.
Anadolu’dan farklı coğrafyaların tarihi ve kültürel havzalarına uzanan yolculuğunda Ömer Erdem’in şiiri derinden akan bir ırmak gibi sakin ama coşkulu…
“seçimlere güvenenler / bilmezler kaybetmenin hünerini / insan hep sözle değil / bakarak da konuşur / yürüyerek de söyler / yönünü dönerek de bildirir / durarak da ifade eder / ima bir yakuttur ki / ateşi her suya dem katar / ağaca salar sözü / yele nehre bırakır / taş gözüne köprü kemerine / emanet verir”
