Dedeağaç’taki Amerikan varlığı…

Dedeağaç, yani Alexandroupolis, Yunanistan’ın Türkiye’ye en yakın kasabası, orta üstü gelire sahip Trakyalı ve İstanbullunun da hafta sonlarını geçirdiği güzel bir tatil beldesi. Makul fiyatlı otel ve restoranlarıyla tanınıyor. Denizi de temiz. Kavala, Selanik ve Tasos’a gidenlerin uğramadan edemedikleri son derece sevimli bir yer.

Son bir kaç yıldır da Amerikalıların gözdesi. Savunma Bakan Yardımcısı Wallender, CIA Başkanı Burns, Senatör Menendez gibi üst düzey misafirleri ağırlıyor. Ancak onların ilgisini kasabanın restoranları, restoranların güzel yemekleri ya da denizin cazibesinden çok beş yıl önce geliştirmeye başladıkları askeri kapasiteye sahip limanı çekiyor.

Dendiğine göre Pentagon daha savaş başlamadan önce bu liman üstünden içinde 165 zıhlı aracın da yer aldığı 117 bin ton malzemeyi Ukrayna’ya sevk etmiş. Savaş sırasında da en az 2 bin 400 tank bu yoldan Avrupa içlerine gönderilmiş. Defender Europe 23 tatbikatı için de liman dört günde 600’den fazla askeri aracı hedefine ulaştırabilme kapasitesinde olduğunu ispatlamış.

The National Interest’teki makalesinde limanın imkanlarını öven ve tabii ki Yunanistan’ın ne kadar sadık bir NATO müttefiki olduğunu vurgulayan John Sitilides, Menendez’in limanı Girit’teki Souda’yla karşılaştırdığını aktarıyor. Her ne kadar liman derin suları olmaması yüzünden büyük gemilerin yanaşmasına çok uygun değilse de geliştirilebileceğinin altını çiziyor.

Sitilides’in önerisi Dedeağaç’ın Ukrayna tahılının bir kısmını taşımak amacıyla da kullanılması. Çünkü diyor bu iş kolay kolay bitmeyecek, Ukrayna için Karadeniz dışında bir çıkışa hep ihtiyaç olacak. Ona göre geliştirilmesi zaten planlanan bu limanın gaz nakliyatı için de uygun, Avrupa’nın Rus gazına bağımlılığını Katar ve Amerika’nın katkısıyla azaltılabilir.

Sitilides’in makalesinde Türkiye’ye de atıf var ve hemen hepsi olumlu. Azeri gazının Yunanistan’a ulaşmasının öneminden, Erdoğan ve Mitsotakis’in Vilnius buluşmasından söz ediyor, Dedeağaç tesisleri geliştirilirken Türkiye’nin karamsar baktığını belirtiyor. Neyse ki bizdeki uçuk kaçık komplo teorilerinden, Amerika’nın Türkiye’yi buradan işgal edeceği fantezisinden bahsetmiyor.

Makalesinde bahsi geçmeyen bir başka şey de Dedeağaç’taki tesisin bizim için hem sorun hem de fırsat yarattığı. Yarattığı en önemli sorun komşumuz Yunanistan’ın Amerika nezrinde kazandığı stratejik önem. Tarihi ve kültürel nedenlerle, diasporasının etkisiyle bizden oldum olası önemli görülen Yunanistan bence artık daha da önemli görülecektir.

Amerikalı yetkililer Türkiye-Yunanistan dengesini daha da fazla Yunanistan’ın lehine yorumlayacaktır. Yunanistan Ege ve Akdeniz’deki çıkarlarını çok daha kolay koruyacak, beklentilerini çok daha rahat karşılayacaktır. Türkiye’nin asimetrik gücünü kriz yönetimi amacıyla kullanmaya çalışması, “brinkmanship” üstünden siyaset yapması giderek daha da zorlaşacaktır.

Bununla bağlantılı ikinci sorunsa Yunanistan’ın Türkiye’nin caydırıcılığından eskisinden daha az etkilenecek, olası bir çatışmada Batı Trakya’da toprak kaybı yaşaması gibi bir korkusunun kalmayacak olmasındadır. Dedeağaç’taki Amerikan askeri varlığı ve stratejik çıkarı nasılsa Türkiye üstünde kaçınılmaz bir caydırıcılık oluşturacaktır.

Bunun günlük siyasete tercümesi ilişkileri normalleştirmek ve sorunları müzakereyle çözmek için çaba harcamak, Yunanistan’ın abartılı egemenlik iddialarının meşruiyetini diplomatik ve akademik imkanlarla eskisinden daha çok sorgulamak, hava ve deniz yetki alanları söz konusu olduğunda kulağa hoş gelse de pek çok açıdan tartışmalı “doktrinlere” prim vermemektir.

Diğer yandan Yunanistan’ın Amerika ve NATO açısından bir stratejik “hub” olarak kendini tescil ettirmesi Türkiye üstündeki baskıların azalmasına, özellikle de 1936 tarihli Montrö Sözleşmesi değişsin, savaş gemileri de Karadeniz’e serbestçe geçsin taleplerinin diplomatik düzeye taşınmamasına yardımcı olacaktır.

Bu da Türkiye’nin elindeki en önemli pazarlık kozunu koruyabilmesi, Rusya ile olan ilişkilerini dengede tutabilmesi anlamına gelecektir. Yunanistan giderek Amerika’ya daha bağımlı hale gelirken, diğer limanlarındaki Rus ve Çin şirketlerinin varlıkları şimdiden sorgulanırken Türkiye, diğer dengelerini de korursa, insan hakları ve demokrasi sorunlarını aşarsa, ekonomisini içine düşürdüğü girdaptan kurtarabilirse dünya siyasetinde otonom davranma imkanına sahip olacaktır.

Fakat Dedeağaç’ta son beş yılda yaşanan değişim Türkiye’yi Yunanistan’la olan ilişkilerinde yeni ve yaratıcı çözümler bulmaya, eskinin denenmiş ve kabul edelim ki sınırlı dahi olsa başarı sağlamış yöntemlerini terk etmeye zorlayacaktır. Bundan sonra mesela güç kullanma tehdidiyle sorunların çözülmesini ya da dondurulmasını beklemek gerçekçi olmayacaktır.

Ben Ankara’nın iki ülke ilişkilerinin tüm parametrelerini bir kez daha gözden geçireceğine, tehdidi ikili ilişkilerin enstrümanı olmaktan çıkartacağına, pozisyonunu sloganlar yerine net ve anlaşılabilir hukuki argümanlarla anlatmaya ivme kazandıracağına, sivil toplum ve hatta akademik temasları daha çok cesaretlendireceğine inanıyorum.

Yeter ki Yunanistan da benzerini yapsın, konjonktürün sunduğu fırsatları Türkiye’den taviz kopartmak için kullanmaya kalkmasın. Ege, Akdeniz ve Kıbrıs’ta makul olanı istesin, ülkesindeki yabancı askeri varlığın ve limanlarından birinin stratejik değerinin kendisi için imkan kadar sorun da yaratabileceğini görsün…

YORUMLAR (28)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
28 Yorum