Öncelik farkları ve Suriye

Suriye söz konusu olduğunda Amerika ve Rusya’nın öncelikleri farklı. Rusya’nın önceliği Suriye sorununun çözülmesi, Amerika’nın önceliği IŞİD’in bertaraf edilmesi. Rusya’nın stratejisi muhalefet ile rejimin bir araya getirilmesine, ateşkesin sağlanmasına, sonra da kendi varlığının orada korunmasına dayanıyor. Rusya Suriye’de iki rolü birden oynuyor. Bir yandan savaşırken, diğer yandan arabuluculuk yapıyor. ABD’nin ise IŞİD’e karşı dahi bir stratejisi yok.

Cuma günü Washington Post’ta yayınlanan, geniş özetini Karar’ın internet sitesinde bulabileceğiniz haberden öğrendiğimiz kadarıyla, Obama Yönetimi IŞİD’e karşı bir türlü kiminle birlikte mücadele edeceğine karar verememiş. Türkiye’ye dayanmayı da düşünmüş ama son dakikada PYD’ye destek olmanın daha etkin olacağına kanaat getirmiş. Ancak nihai kararı yeni yönetime bırakmış. Obama’nın Ulusal Güvenlik Danışmanı Rice yeni yönetimin Güvenlik Danışmanı Flynn ile görüşmüş, Flynn de kendisine bekleyin demiş.

Washington Post haberinde Trump Yönetimi’nin planda pek çok eksik-gedik bulduğu, PYD’nin başarısız olması halinde ne yapılabileceğinin hesaplanmamasından rahatsızlık duyduğu anlatılıyor. Ayrıca başta Ankara Büyükelçisi Bass olmak üzere Türkiye’nin tepkisi konusundaki uyarıların da kararsızlıkları üstünde etkili olduğu anlaşılıyor. Bu da Türkiye’deki Amerika karşıtlığının bir şekilde işe yaradığını, Obama Yönetimi’nin anlam dünyasına hitap ettiğini, karar verme süreçleri üstünde etkili olduğunu gösteriyor.

***

Aynı karşıtlığın Trump yönetimi üstünde etkili, daha doğrusu caydırıcı olacağı şüpheli olmakla birlikte, IŞİD ile mücadelede PYD’ye dayanma yönteminin seçilmesi halinde Türkiye’deki Amerika karşıtlığında yeni ve öncekilerden çok daha büyük bir patlama yaşanacağını yine de not etmek gerek. Umarız iki tarafı da zorlayacak, Türkiye’nin belki de stratejik tercihlerini değiştirmesine yol açacak böylesi bir tatsızlık hiç yaşanmaz. Yeni yönetim işe başladığı ilk günlerde yaptığı Yemen hatasından ders çıkartır, doğru düzgün düşünmeden vereceği bir kararla müttefiki Türkiye’nin hayati çıkarlarını göz ardı etmeye kalkmaz.

Unutmayalım ki Washington yapacağı tercihle sadece IŞİD’e karşı kiminle birlikte çalışacağını değil aynı zamanda bölgedeki müttefikini de seçecek. Ya bir terör örgütü ile birlikte çalışacak ya da o terör örgütüne karşı mücadele veren NATO müttefikinin çıkar ve beklentilerine cevap verecek. Bunun arası, hem PKK/PYD’yi hem de Türkiye’yi mutlu edecek bir formülün bulunması var olan şartlar altında çok zor. Türkiye şu an verilen destekten bile rahatsız, daha fazlasını kabul etmesi ise imkansız.

31 Ocak tarihli New York Times’da yayımlanan Obama Yöneti’min önemli ismi Antony Blinken’in yazısında ifadesini bulan formül de hiç gerçekçi değil. Türkiye’nin Kandil’deki PKK liderliğini ele geçirmesi için ABD’nin vereceği destek karşılığında SDF’nin (siz PYD olarak okuyun) silahlandırılmasına tepkisiz kalmasını -o desteğin sonucuna ulaşılmadan- sağlanabileceğini düşünmek, Türkiye’nin stratejik aklını hafife alan naiflikten başka bir şey olamaz.

Kaldı ki böyle bir pazarlığa Türkiye razı olsa, PYD razı olmaz. Blinken belki farkında değil ama PYD/PKK Amerika’ya iyilik yapmak için IŞİD’le savaşmak istemiyor. Dertleri devlet kurmak. Liderliklerinin yok edilmesi karşılığında hem de ileride Araplara bırakacakları Rakka için savaşacaklarını, öleceklerini düşünmek saçma. Artık Washington’ın hayali senaryoları bir kenara bırakıp muhatabı ve müttefiki Türkiye ile oturup konuşması ve tabii ki anlaşması gerekiyor.

***

Ayrıca yeni yönetimin önceliklerini de gözden geçirmesinde yarar var. Eğer öncelikleri Suriye sorununun çözümü olursa, tüm ağırlıklarını bu sorunun çözümüne verirlerse, IŞİD’e karşı mücadelenin parametrelerini değiştirmeleri de mümkün olur. Unutmamaları gereken Suriye’de Türkiye ve Rusya’nın önderliğinde İran’ın da katılımıyla BM Güvenlik Konseyi kararlarına atıfta bulunan bir barış sürecinin ateşkesle başladığı, sürdürülmesi için sürecin sponsorlarının (tabii ki kendi çıkarlarını kollayarak) ellerinden geleni yaptığıdır.

Bizim açımızdan bakıldığında Rusya ve İran’ın ne her yaptığını ne de her dediğini kabul etmek mümkündür. Astana toplantısı sırasında Rusların anayasa taslağı sürprizi hem zamanlaması hem de içeriği açısından kabul edilemeyecek niteliktedir. Nitekim tüm taraflarca da reddedilmiştir. Fakat, 85 maddelik taslağın 34 ve 36’ıncı maddelerinde Kurucu Meclis (Constituent Assembly) gibi ne olduğu muğlak bir yapı ortaya atmaları, PYD dışında hiçbir tarafın benimsemediği federasyon tezini üstü kapalı şekilde benimsediklerine işaret etmektedir.

Belli ki Rusların da ayaklarının yere basması, bırakın diğer sorunlu taraflarını bir yana geçici maddelerindeki (Madde 82, ancak Madde 49.1 ve 49.2 ile birlikte okunmalı) Esad’ı yedi yıllığına iki kez daha iktidara taşıyacak düzenlemeye muhalefetin evet demesini beklememesi gerekmektedir. Böylesi yoğun bir çatışmadan sonra en temel kurumların işleyişinin yasalarla yapılacak düzenlemelere bırakılabileceğini düşünmek de eğer kifayetsiz bir akademik egzersiz değilse, herhalde büyük devlet naifliğinin bir başka örneğidir…

YORUMLAR (5)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
5 Yorum