Dolmabahçe Kültür-Sanat Mutabakatı

Geçen Cuma günü Dolmabahçe’de Başbakan Davutoğlu ve eşinin ev sahibi olduğu ilginç bir toplantıya katıldık. Dost Meclisi adı verilen yemekli toplantıya kültür-sanat dünyasından yetmişe yakın isim katıldı.

Sinema, müzik, güzel sanatlar ve edebiyat dünyasından bilinen isimlerle gerçekleşen bu buluşmada Başbakanımız, bir espri ile kravatını çıkardıktan sonra düşünce, kültür ve sanat kavramlarını tarihsel bir perspektifle ele aldığı geniş oylumlu konuşmasında sık sık güncele de vurgu yaptı.

Maveruaünnehir’den Saraybosna’ya, güzel sanatlardan teröre, doğudan batıya, geçmişten geleceğe içiçe geçen metaforlarla süren bu konuşmanın ardından, isteyen konuklar söz alarak, düşünce, istek ve sorularını ilettiler.

Soru cevap trafiğini ustalıkla yürüten İskender Pala, bu toplantının başlangıç olduğunu ve önümüzdeki süreçte kültürel içerikli yeni toplantı ve çalışmaların süreceğini belirtti.

Ülkemizin ve dünyamızın içinden geçtiği bu kırılgan dönemde, kültür/sanat bağlamında düzenlenen bu üst düzey toplantıyı olumlu ve şaşırtıcı buluyorum.

Kültür ve iktidar kavramlarının gerilimli alanında yapılan bitmez tartışmalara girmeyeceğim. Ama şunu belirtmekle iktifa edeyim: Kültürel kodlarına yüz çevirmiş siyasal iktidarların ve o iktidarın gölgesinde yaşayan toplumların içine düştüğü zihinsel sefaletin yabancısı değiliz.

Artık duvarların olmadığı bir dünyada yaşadığımızı söylüyor herkes.

Ama bu durum elbisesiz dolaşmamızı ya da başkalarının elbisesini giymemizi gerektirmiyor.

Başbakan Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanlığı sırasındaki yoğun tecrübesini de hesaba katarak söylediği “en yüksek diplomatik enstrüman sanat ve müziktir” cümlesi sıradan bir cümle değil.

Mesele şu; düşünce, sanat, edebiyat alanında ayağa kalkmak ve dünyaya yeni bir şey söylemek mümkünse, bunun içerik, biçim ve yöntemi ne olacak? “Kültür paketi”nin açılması, terör yoluyla açılan “Pandora’nın Kutusu”ndan farklı olarak insana ve dünyaya ne önerecek?

Daha yeni Afganistan ve Pakistan’da gerçekleşen terör saldırılarının kahreden gölgesinde bu soru daha da anlamlı hâle geliyor. Çağrışım yoluyla sorsam: Bir Dolmabahçe Kültür-Sanat Mutabakatı düşünülebilir mi?

Dünyanın karanlığı içinde bir ışık yakmak! Hâlâ mümkün, aradıkça.

Çin ve Afyon

19. yüzyılda beyaz tacirler Çin’e tonlarca afyon gönderiyorlardı. 1840’larda Çinlilerde o kadar çok afyon bağımlısı vardı ki Çin hükümeti 20.000 afyon kasasını yıkma kararı aldı. Bunun üzerine Çin’e karşı harp ilan edildi. (Birinci Afyon Savaşı). Çin, Nanking Barış Anlaşmasında, yok edilen afyon için İngiltere’ye tazminat ödemeye, limanlarını İngiliz tacirlere açmaya ve Hong Kong’u teslime zorlandı. Anlaşmayla bağlanmış olan Çin, ithal vergilerini indirmek zorunda kaldı. Böylece ucuz İngiliz malları Çin pazarına akın etti ve Çin’in sanayi gelişimini neredeyse tamamen durdurdu ... Özgürlüğe Kaçışım-Aliya İzzetbegoviç- Klasik yayınları

Erzurum’da Selçukî güncellenme

Dün sabah erken saatte Erzurum’a geldim. Hava alanında eksilerin etrafında dolaşan harika soğuk bir hava karşıladı bizi. Sonra şehrin merkezine vardığımda kümbetler, minareler, taş evler, konik çatılı eserlerle selçukî bilinci güncelleyen atmosferin içine daldım.

Sert yapılı, çelik yüzlü dadaşların arasından geçip küçük çay evlerine girdim. Kıtlama şekerler vardı masalarda. Çayın yanında minik dilimlenmiş limonlar...Ve küçük çay evine her giren selamdan sonra herkesle tek tek merhabalaşıyordu. Merhaba sesleri hiç eksik olmuyordu küçük çay evinde.

Cağ kebabı ve kadayıf dolmasından hiç bahsetmesem de olur galiba.

Arada bir hafif kar atıştırıyordu. Bütün çeşmeler biteviye akıyor, akıyordu. İyilik, güzellik ve soğuktan ibaret gibiydi her şey. Ama kimse üşümüyordu. Ya da bana öyle geliyordu. Bilemiyorum.

İHH hep ayakta

Cumartesi günü Fatih Ali Emirî Kültür Merkezi’nde, odağında “yetim” kavramı olan değerli bir ödül töreni programı vardı.

Ülkemizin ulusal ve uluslararası alanda yüz akı bir kuruluşu olan İHH, yetim konusunda bir süre önce yurt çapında resim, şiir ve kompozisyon dallarında bir yarışma açmıştı. İşte cumartesi günü bu yarışmalarda dereceye giren öğrenciler için bir ödül töreni düzenlendi.

Törenin yapıldığı salona girdiğimizde, bizi, çocuklardan, gençlerden ve onların ailelerinden oluşan rengarenk bir tablo karşıladı. Dereceye giren öğrencilerin okuduğu eserlerin her biri izleyicilerde etki bırakıyor ve alkış kopuyordu.

İHH Başkanı Bülent Yıldırım, yüzlerce ülkedeki yetimler için yaptıkları çalışmaları sade bir dille anlatırken, Murat Yılmaz başta olmak üzere salondaki ekip arkadaşlarının heyecan ve samimiyetleri gözden kaçmıyordu.

Sonra salona başka bir programının uzaması sebebiyle gecikmeli olarak Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı girdi ve kısa süre sonra bir konuşma yapmak üzere kürsüye çıktı. Önce yetim kavramının bir müslüman için ne anlama geldiğini ifade eden Bakan, daha sonra İHH’nın çalışmalarına vurgu yaparak İHH ile iftihar ettiklerini belirtti.

“Yetimler konusunda hassas davranmak hem insanlığımızın hem de müslümanlığımızın bir gereğidir” diyen Nabi Avcı, daha sonra dereceye giren bütün öğrencilere tek tek ödüllerini verip fotoğraf çektirdi. Bir öğrencinin “bu ödülü alamam, o yetimlerin olmalı” demesi ise herkesi duygulandırdı.

Tören biterken salonda pırıl pırıl bir iyilik ve sevinç atmosferi kaldı.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.