Bir umudum sende, anlıyor musun?
Meşhur hukukçu Sulhi Dönmezer Hoca’nın şöyle bir söz söylediği rivayet edilir: Bu devlet hacıyatmaz gibidir. Bir o yana sallanır, bir bu yana sallanır; fakat zaman sonra dik durur ve ağırlık merkezinin üzerine oturur… Devlet ve milletçe içinden geçtiğimiz süreç, tam da Sulhi Hoca’nın tasvir ettiği gibi bir o yana bir bu yana sallandığımız bir süreçtir. Fakat şundan çok eminim ki ilerleyen zaman, devlet ve milletçe dik vaziyet alıp ağırlık merkezinin üzerine oturduğumuz günleri de gösterecektir. Bu aydınlık günlerin çok uzakta olmadığı konusunda gerçekten ümitliyim; ümidimin kaynağı ise “Z Kuşağı” diye anılan yeni nesildir. Ne yazık ki benim de içinde yer aldığım orta yaş ve bir önceki neslin hiçbir gelecek vaat etmediği artık kesinleşmiştir. Çünkü orta yaş ve yaşlı kuşağı oluşturan kitle birçok yönden acz içindedir. Bu yüzden de söz konusu kitleden müspet bir şey beklemek nafiledir. Neden böyle düşündüğümü kabataslak şekilde şöyle izah edebilirim: Bizim nesil önce ailede, sonra okulda, sonra Kur’an kursunda, daha sonra askerlikte ve daha sonra meslek hayatında ciddi baskı altında yetiştirilmiş, bu yüzden de kişilik, karakter ve özgüveni ciddi biçimde örselenmiş, dolayısıyla ezik, ödlek ve kaypak hale gelmiş bir nesildir. Kısacası, bizim nesil yüreksiz bir nesildir. Bu yüzden de zaman ilerledikçe fosilleşmesi mukadderdir.
Öte yandan, bizim neslin din anlayışı büyük ölçüde dogmatik ve skolastik, siyaset anlayışı ise futbol takımı taraftarlığı ve amigoluk gibidir. Çocukluk evresinden itibaren ezilerek yetiştiğinden, az çok güç ve nüfuz sahibi olduğunda basbayağı zalimleşerek bu derin ezikliğin acısını çıkarma eğilimine sahip bir nesildir, bizim nesil… Bu yüzden, üste karşı son derece itaatkâr, asta karşı da bir o kadar acımasız ve gaddardır. Üstüne üstlük pek çok konuda tahammülsüz ve yobazdır. Yine bizim nesil, ta çocukluktan beri “öğrenilmiş çaresizlikler”le hemdem olduğundan, şecaatten de hayli nasipsizdir.
Buna mukabil, “Z Kuşağı” denen nesil her ne kadar din, devlet, siyaset gibi birçok alanda olup bitenlere karşı ilgisiz görünse de gerek kendi ülkesinde gerek dünya düzleminde olan biten her şeyi çok dikkatli şekilde gözlemleyip değerlendirmektedir. Yine bu nesil dinî, milli ve ahlaki değerlere kayıtsız, hatta lakayt görünmekle itham edilse de bu ülkenin değerlerine karşı en az bizim kadar duyarlı bir halet-i ruhiye içindedir. Bunun da ötesinde “Z Kuşağı” bizden, yani ebeveynlerinden çok daha hijyenik ve temiz bir nesildir. Ayrıca özgüveni çok yüksek, özgürlük sevdası son derece güçlü olan bu nesil adalet duygusu, ahlaki sorumluluk, varlığa karşı merhamet ve şefkat nazarıyla bakma gibi özellikler itibariyle de bizden çok daha ileri düzeyde bir duyarlılığa sahiptir.
“Z Kuşağı”nın deizm ve ateizm gibi yaftalarla dinî duyarlılık açısından sorgulanıp yargılanması çok büyük bir haksızlıktır. Burada asıl sorgulanması gereken şey, bu neslin kurumsal dinî anlayış ve geleneğe niçin sırt çevirdiği, hangi sebeple kendini dinden uzak tutma refleksi sergilediği meselesidir. Son zamanlarda çeşitli vesilelerle dile getirdiğim üzere bu kuşağın kurumsal din ve geleneksel dinî anlayışa çok mesafeli durmasının temel sebebi, bizim ve bizden önceki neslin ortaya koyduğu kötü temsillerdir. Dolayısıyla buradaki temel sorun, “Z Kuşağı”nın dinden ya da din duygusundan özellikle kaçıp uzaklaşması değil, hâl-i hazırdaki din ve dindarlık anlayışının ahlaki olarak hemen hiçbir pozitif değer üretmemesi ve bu durumun ister istemez istikrah (tiksinme) duygusuna mahal vermesidir.
“Z Kuşağı”nın vatan sevgisinden nasipsiz olduğu iddiasıyla sorgulanıp yargılanması da çok büyük bir haksızlıktır. Çünkü bizzat kendi çocuklarımdan biliyorum ki bu kuşağa mensup çocukların kendi vatanlarına yönelik sevgileri bizden daha yoğun bir sevgidir. Ne var ki onlar bu vatanda kendileri için parlak bir istikbal ve ikbal görmemektedir. Kendi geleceklerini Batı ülkelerinde arayan bu kuşağın vatandan zorunlu ayrılışına “Allah kahretsin” serzenişinin eşlik ettiği şüphesizdir. Fakat her ne olursa olsun, bu ülke yakın gelecekte “Z Kuşağı”nın omuzlarında yükselecek, yani bu kuşak kendi ülkesine güzel günler gösteren bir nesil olarak tarihe geçecektir. Çünkü daha önce de ifade ettiğim gibi bu nesil bizden çok daha temiz, çok daha yürekli, çok daha özgürlükçü, çok daha ahlaklı, namuslu, vicdanlı ve merhametli bir nesildir. Ahmed Arif’in “Anadolu” şiirinde, “Gör nasıl yeniden yaratılırım, namuslu genç ellerinle/Kızlarım oğullarım var gelecekte/Her biri vazgeçilmez cihan parçası/Kaç bin yıllık hasretimin koncası/Gözlerinden, gözlerinden öperim/Bir umudum sende, anlıyor musun?” diye ümit bağladığı nesil, benim de ümidim ve beklentime göre işte bu “Z Kuşağı” denen nesildir.