Hamâset
Arapça sözlüklerde mastar olarak 'şiddetli, sert, cesur ve atılgan olmak' diye açıklanan hamâse(t) kelimesi 'kahramanlık, yiğitlik, cesaret ve atılganlık' manasında da kullanılır ve şecaat, cesaret, besâlet, batûlet gibi kelimelerle de yakın anlamlar taşır.
Ancak günümüz Türkçesinde bu kelimenin zihinlerde çağrıştırdığı anlam hayli farklıdır. Öncelikle bu anlam olumlu değil, olumsuzdur. Daha açıkçası, hamâset kelimesinin Türkçedeki yaygın kullanımı Tanıl Bora’nın ifadesiyle birkaç on yıldan bu yana olumlu ya da nötr anlamından uzaklaşarak “aşırılık, fanatizm ve bir mevzuyu diklenerek velveleye getirmek” gibi bir manaya evrilmiş durumdadır. Hatta bugün bu topraklarda hamâset toplumsal ve siyasal apatiye (ilgisizlik, kayıtsızlık) karşı en etkili aşı gibi kullanılır durumdadır.
Hamâse(t) aslında bir edebiyat, retorik ve nutuk türüdür. Savaşa hazırlama ve cesaret aşılamaya matuf bir edebiyat olarak hamâsetin tarihsel ve kültürel kökenleri çok uzak geçmişlere uzanır. Mesela, İslam öncesi Arap edebiyatında kahramanlıkla ilgili şiir türü hamâse(t) diye adlandırılır. İslam öncesi dönemdeki şiir antolojilerinde önemli yer tutan intikam, kabile asabiyeti, bâtıl dava uğruna yiğitlik gibi vasıflarından büyük ölçüde arındırılan hamâse(t) şiirleri Allah yolunda cihad, İslam kardeşliği, hak uğruna yiğitlik gibi erdemlerden bahisle İslami kisveye büründürülerek varlığını korumuştur. Günümüze gelindiğinde ise hamâset bu topraklarda kendi rekorlarını alt üst edecek tarzda iş görmeye başlamış, hatta bundan birkaç yıl önce bir ilçe başkanının İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu “bölgemizdeki kargaşanın, kaosun, terörün mimarı Sayın Bakanımız Süleyman Soylu Bey” diye kürsüye çağırması gibi ilginç gaflara da yol açmıştır.
İnsanlık tarihindeki sayısız tecrübeyle sabittir ki kesif hamâset edebiyatının hüküm sürdüğü dönemlerin ardından toplumsal düzeyde çok ciddi sıkıntılar, fedakârlıklar, yokluklar ve çatışmaların yaşandığı büyük buhran dönemleriyle karşılaşılmıştır. Ayrıca hamâsete ram olan ve yürekten alkışlayan toplumlar sağduyulu ve aklıselimle düşünmekten ziyade, provoke edilmiş hisler ve hariçten yönlendirilen güdüler istikametinde faşizan davranışlar sergilemekle tanınmıştır. Bunun içindir ki birçok araştırmacı faşizmin özünü, hamâset ve heroizm çerçevesinde açıklayıp tanımlamıştır. Çünkü hamâsetin beslediği faşizan tavırda kendini bir ülküye kaptırma performansının narsistik cazibesi, âleme meydan okuma havası ve canından geçmiş kahraman edası vardır.
“Hamâset yüreği kanatlandırıp şuuru boşaltarak hedefe kitlemek ister. Kitlenen, boşalan şuur, sürçer de tabii…” diyen Tanıl Bora’nın analizine göre bugün resmî-devletlü ve aynı zamanda milliyetçi-muhafazakâr hamaset türlerinin tazyiki söz konusudur. Gerçi muhafazakâr, İslamcı ve hatta milliyetçi cenahta bundan yakınan insanlar da vardır; fakat siyasetten din ve diyanete, enerjiden yüksek teknolojiye kadar hemen her alanda hamâset alıp başını gitmiş durumdadır. Hatta denebilir ki Arif Nihat Asya’nın Fetih Marşı Şiirindeki “Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın” dizesinden, İslamcı entelektüellerin dillerinde adeta vird-i zeban olan “Kadim medeniyetin ihyası, yeni medeniyet inşası, Anadolu irfanı” gibi süslü laflara kadar retorik ve nutuk düzeyinde bin bir çeşit örneğiyle karşılaştığımız hamâset özellikle büyük kitlelerin hem mobilizasyonunda hem de şuursuzlaştırılmasında yüksek verimli enerji üreten ve aynı zamanda bitmez tükenmez gibi görünen bir yakıt konumundadır.
Hamâsetin toplumsal, siyasal ve ideolojik işlevlerine dair bütün bu söylenenler sadece sağ siyaset veya milliyetçi muhafazakâr cenah için değil, sol cenah için de geçerlidir. Zira bu ülkeye özgü sol siyasi ve sosyolojik söylemde de hamâsetin pek sevildiği ve kendisine hayli iş gördürüldüğü tartışma götürmez bir gerçektir. Doğan Gürpınar’ın “Yerli-Milli: Türk Düşününde Hamasi Söylemler” adlı kitabının tanıtım yazısında ifade edildiği üzere son dönemde “yerli” ve “milli” temaları keskin bir şekilde siyasi jargonumuza ve gündemimize oturmuş durumdadır. Milli tanklar, milli arabalar, basın toplantılarında her yıl yenileri tanıtılan milli prototipler derken sanattan gündelik yaşama bir yerlilik ve millilik standardı talep edilir olmuştur. Mamafih bu retorik her ne kadar güncel bir siyasi tahayyül olarak yoğun şekilde duyulur olsa da yerlilik/millilik temalarını İslami sağdan Kemalist ve anti-Kemalist sola kadar tüm çevrelerde mebzul miktarda bulmak mümkündür… Nitekim Felatun Bey’den bu yana kendi milletinden ve değerlerinden kopuk “kozmopolit hain” aydın eleştirileri, medeniyetçilik söylemleri, Batı’nın yozluğuna karşı kadim bilgeliğimiz temaları, irfan dolu Anadolu vurguları bu tahayyülün çeşitlemelerini oluşturur.