Niyet ve akıbet
Niyet hayır, akıbet hayır” diye meşhur bir söz var, muhtemelen duymuşsunuzdur. Genellikle atasözü olarak bilinen, fakat kimi zaman da müphem olarak “İslam büyükleri”ne izafe edilen bu sözün ifade ettiği şey şudur: Bir işe başlarken ne tür bir niyet kurulursa, sonucu da o minvalde olur. Yani işin başındaki niyet hayırlı (salih ve samimi) ise encamı/akıbeti de hayırlı olur. Bu yüzden, insan kendi yapıp ettikleri hakkında, “Akıbet neden böyle şerre müncer oldu?” diye düşünecek olursa, öncelikle “Başlangıçta niyetim neydi?” diye kendi nefsini sorgulamak durumundadır. İslâmî kaynaklarda, “kalp, akıl ve iradenin fiile yönelmesi” veya “fiile yönelen irade” diye tanımlanan niyet, dinî-ahlâkî sorumluluk alanında adeta anahtar konumundadır. Bu yüzden, klasik tasavvuf-ahlak kitaplarında “kulluğun sırrı”, “amelin ruhu” gibi tabirler çerçevesinde ele alınır. Hatta çok sağlam/mevsuk kabul edilmese de çeşitli kaynaklarda, “Müminin niyeti amelinden hayırlıdır” (niyyetü’l-mü’mini hayrun min amelih) şeklindeki çarpıcı bir söz, Hz. Peygamber’in hadisi olarak aktarılır. Bu sözün bazı varyantlarında ise “Münafığın ameli niyetinden hayırlıdır” mealinde bir ifade yer alır.
“Ameller ancak niyetlere göre değer/anlam kazanır” (inneme’l-a’mâlü bi’n-niyyât) mealindeki meşhur hadis de “niyet” konusunda çok özel/önemli bir mesaj içerir. Bu hadis özel/hususi bir meseleyle ilgili olmakla birlikte “niyet”le ilgili vurgu genel/umumi mahiyettedir. Nitekim bazı âlimler buradaki “niyet” vurgusunu şer’î amellerle ilişkilendirirken, diğer pek çok âlim hadisi “Ameller ancak niyetlere göre muteber ve makbul olur” şeklinde anlayarak “niyet”in tüm amelleri kapsadığını belirtmişlerdir. “Niyet” (Niyyet) kelimesinin türediği “nvy” (nevât) kökünün “çekirdek, tohum” anlamına gelmesi ilginçtir. Bu kök anlam dikkate alındığında, “niyet”in bir anlamda “iş, davranış, amelin tohumunu atma”ya karşılık geldiğini, dolayısıyla tohum bozuk/sakat olduğunda, yapılan işin/amelin ve o işten/amelden hâsıl olacak neticenin de bozuk/sakat olacağını söylemek gerekir.
Niyet ve akıbet meselesini teorik dinî çerçevenin dışına çıkartıp güncel ve aktüel alana taşıdığımızda da şunlar söylenebilir: Bugünkü Türkiye’nin siyasi yönetim şekline ve bilhassa yöneten iradenin her geçen gün daha da tuhaflaşan tehdit diline baktığınızda, niyetle çok sıkı ilişkisinden dolayı akıbetin pek hayra müncer olmayacağını kestirmek mümkün olabilir. Bu noktada, “niyet okumak” gibi bir ahlaksızlığı asla onaylamadığımızı özellikle vurgulamak isteriz. Bizim burada anlatmaya çalıştığımız mesele, çok kısa ve öz olarak şundan ibarettir: Şayet bugün gelinen nokta insani, ahlaki, vicdani açıdan savrulmuşluk ve hatta zıvanadan çıkmışlık noktasıysa, bu durum günübirlik süreçte spontane olarak ortaya çıkmış bir şey değil, işin başındaki niyetle doğrudan irtibatlı olarak tezahür eden bir şeydir. Çünkü işi başında niyet neye göre kurulmuşsa, akıbet de ister istemez o şekilde tecelli edecektir. Kur’an’da birçok kez bildirildiği üzere herkes bile isteye yapıp ettiği işlerin neticesini kesinlikle görecektir. Başka bir ifadeyle, her kim hangi niyetle ne tür bir iş yaptıysa, günün sonunda o işin neticesi/semeresi –amiyane tabirle- kendisine yol, su, elektrik olarak geri dönecektir.
Burada söylemek istediğimiz şey, “Daha neler olacak neler, bunlar daha iyi günler” şeklinde bir tehdit olmadığı gibi kehanet veya gayptan haber vermek kabilinden bir şey de değildir. Bizim buradaki meramımız/maksadımız şundan ibarettir: İnsan bir yola çıkarken veya bir işe başlarken, ne tür bir niyet kurmuşsa, günün sonunda o niyetin neticesiyle karşı karşıya gelir. Yani niyet iyi ve hayırlıysa, akıbette de iyi ve hayırlı şeylerle yüzleşilir. Yok eğer niyet kötü ve şerliyse, işin seyri ve süreci kötüye doğru sürüklenir ve sonunda da pek hayırlı olmayan bir akıbetle yüzleşilir. İnsanlık tarihi bunun böyle olduğuna dair sayısız örnek içerir. Hatta uzun tarihsel tecrübe, niyet-akıbet arasındaki ilişkinin manevi/metafizik anlamda deterministik bir ilişki olduğunu düşünmemize bile imkân verir. Bu yüzden, vicdani ve ahlaki duyarlılığa sahip her insanın “hayırlı niyet” sahibi olmayı hayat felsefesi edinmek gerektiğini bilmesi ve her işin başında niyetle ilgili olarak kendi kendini hesaba çekmesi, elzemdir. İnsan hayırlı bir niyet kurup yola koyulduğunda, akıbet -her ne kadar kimi zaman maddi, suri ve zahiri açıdan hayırlı görünmeyen birtakım neticelerle karşılaşılsa da- manevi ve ahlaki açından hayırlı olarak tecelli edecektir. Kaldı ki hayırlı niyetle atılan her adımın Allah indinde de güzel bir karşılık bulacağı şüphesizdir. “Ameller ancak niyetlere göre değer/anlam kazanır” hadisi de bunun teminatı gibidir.