Ey insanoğlu, kendine gel!
Dedi doğa bir kez daha! Doğa sesini işitmeyen, kendisine kulak vermeyen, onunla uyum içinde yaşamayan ve kendisini kendi emelleri ve çıkarı uğruna zapturapt altına almaya çalışan insanı bir kez daha uyardı. Ne kadar böbürlenirsen böbürlen işte bir sıkımlık canın var! İnsan doğa karşısında, her zaman olduğu gibi bir kez daha yenilgiye uğradı, yıkıldı, çöktü. Deprem bu yazının yazıldığı saatlerde ülkemizin on ilinde ve sayısız ilçe ve köyünde on bine yakın vatandaşımızın ölümüne neden oldu. Bu sayının daha da artacağından kuşku yok.
İnsanın teknik, bilimsel ve sosyal gelişimi (!) bir bakıma doğayla mücadelesinin tarihi olarak da okunabilir. İnsan gelişimini ne yazık ki doğaya uyumlu bir şekilde değil, onu karşısına alarak, onu kendi idealleri uğruna kullanıp sömürerek, onu kendisini hizmetine alıp onu kullanılacak, yararlanılacak bir şey olarak görmeyi yeğleyerek sürdürmeyi tercih etti. Bu da sadece insanla doğa arasındaki ilişkiyi değil, doğanın kendi ritmini ve varoluş biçimini de bozdu. Halbuki doğayla uyum içinde yaşamayı seçse ve ilerlemeyi gelişme sanmasaydı onunla birlikte mutlu bir biçimde yan yana, hatta iç içe var olabilirdi.
Bu yüzyılın en büyük afetlerinden biri olduğu belirtilen bu deprem faciasının dehşetli korkunç görüntülerini izlerken aklıma doğanın aslında kendi doğasına uygun davrandığını, insanın doğanın doğasını umursamayıp dünya nimetlerine fazlasıyla dalmasının bir sonucu olabileceğini düşündüm. Evet, belki böylesine ‘serinkanlı’ bir yazı yazmayı herkes böylesine dehşetli bir acıyı yaşarken yazmak erken olarak değerlendirilebilir, ama yine de olaylara belli bir mesafeden soğukkanlı bakıp insanın bir tür ‘kendi elleriyle’ neden olduğu böylesi büyük bir yıkımı sadece duygusal tepkilerle değerlendirmekle yetinmemesi de gerekir. Sağduyu olayları algılayıp değerlendirmek için gereklidir, yoksa doğru sonuçlara varamayabiliriz.
Bu nedenle Wikipedia’dan afet kelimesinin anlamına baktım. Sadece orada verilen bilgiler bile bize açık ve net fikirler verebiliyor. Üç tür afetten bahsediliyor, şöyle ki: “Doğal afetler: Doğanın kendi davranışlarından kaynaklanırlar; fakat doğanın davranışları karşısındaki insan unsuru da bu tür doğal afetlerin tetikleyicisi olabilmektedir. (Dere yataklarının ıslah edilmesi, çarpık kentleşme vb.) Depremler, Sel ve su taşkınları, Toprak kaymaları, heyelan, Çığ, Fırtına, hortum ve kasırgalar, Yanardağ , Yangınlar Beşeri (İnsan kaynaklı) afetler: Doğanın kendi gücü dolayısıyla değil de insanın doğaya olan etkileşiminin aşırılaşması sonucunda oluşan afetlerdir. Eğitimsizlik, bilgisizlik, dikkatsizlik, yeterli önlemlerin alınmaması gibi sebeplerden ötürü kaza veya kasıt sonucu ortaya çıkarlar.: Yangınlar, orman yangınları, Salgın hastalıklar,Taşımacılık ve ulaşım kazaları Teknoloji kaynaklı afetler: Bu afet türleri bazı kaynaklarda insan kaynaklı afetlerle beraber, bazı kaynaklarda insan kaynaklı afetlerin alt başlığı, resmî kaynaklar dahil bazı kaynaklardaysa insan kaynaklı afetlerden ayrı bir başlık olarak incelenmektedir. Tıpkı insan kaynaklı afetler gibi eğitimsizlik, bilgisizlik, dikkatsizlik, yeterli önlemlerin alınmaması gibi sebeplerden ötürü kaza veya kasıt sonucu ortaya çıkarlar. Nükleer, biyolojik ve kimyasal kazalar, Endüstriyel kazalar, Hava kirliliği, Asit yağmuru, Ozon tabakasının delinmesi, Su kirliliği, Toprak kirliliği, Taşımacılık ve ulaşım kazaları.”
Görüldüğü gibi, deprem Doğal Afet olarak sınıflandırılıyor. Yani insanın kontrolünde olmayan nedenlerle, doğanın kendi davranışından kaynaklanıyorlar. Ama devamında şöyle de bir cümle var: “Fakat doğanın davranışları karşısındaki insan unsuru da bu tür doğal afetlerin tetikleyicisi olabilmektedir.” Yani bu türden bir doğal afete insanların kendi tutumlarının da etkili olabileceği söyleniyor, ki bu son büyük deprem afetinde sonucun bu kadar vahim olmasının nedeni aynı zamanda insanın kendisidir de. Eğer insan binaları doğayla yani yer ile zemin ile uyumlu olarak inşa etseydi, sonuç bu kadar korkunç olmayabilirdi. Bu noktada da tabii kapitalizmin etik değerleri yerle bir edip kâr elde etme itkisini tetiklediği, kapitalizmin ahlakının olmadığı, ayrıca da ahlaki değerleri değersizleştirdiği de eklenmelidir.
Doğa kendi ritminde kendine göre davranır, ama insan doğayı umursamaz, kendi hırslarının kurbanı olursa her zaman böylesi afetlerle karşı karşıya kalacaktır. Dediğim gibi, insan doğayla uyum içinde yaşamalıdır, ona karşı durarak değil.
Hepimizin, ulusumuzun başı sağ olsun.