Sakıncalı Kur'an mealleri
Bağımsız milletvekili Mustafa Yeneroğlu'nun açıklamalarıyla gündeme gelen "Bazı Kanunlarda ve 660 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi"nde Kur'an-ı Kerim meallerini, talep üzerine veya resen inceleme veya incelettirmeye, sakıncalı olduğu kurul tarafından tespit edilen meallerin basım yayımının durdurulmasına, dağıtılmış olanların toplatılmasına ve imha edilmesine, internet ortamında yapılan yayınlarda içeriğin sansürlenmesi veya erişimin engellenmesine yönelik maddeler meclisten geçti.
Konu çok yönlü değerlendirilmesi mümkün bir konu ancak ben konuyu iki açıdan ele almak istiyorum, birincisi Kur'an meallerinin denetlenmeye ihtiyacının olup olmadığı, ikincisi ise bunun merciinin Diyanet olup olmadığı.
Her şeyden önce şunu söyleyeyim: Hicr suresi 9. ayete göre Kur'an Allah tarafından korunan bir kitaptır, bu yüzden Kur'an metninde herhangi bir değişiklik, tahrifat yapılması söz konusu olmaz. Ayet şöyledir: "Bu zikri (Kur'an'ı) biz indirdik biz! Onu koruyacak olan da elbette biziz!" Ayetteki korumadan bahis başka ayetlerde de yer alır, mesela Fussilet 41-42. ayetlerde şöyle denir "... Şüphesiz o zikir (Kur'an), güçlü ve şerefli bir kitaptır. Batıl, önünden de arkasından da ona yaklaşamaz..."
Bu ayetler, Kur'an-ı Kerim'in iniş aşamasından kıyamete kadar Allah tarafından koruma altına alındığının delilidir. Dolayısıyla onun metninde ne bir eksiltme yapılabilir ne de artırma; ama herkes imtihandan geçirildiği için Allah’a karşı hadlerini aşanlar, ayetlerin metninde yapamadıkları saptırmayı, ayetlerin anlamlarını kaydırıp onları kendi arzularına göre kullanarak yapmaya çalışabilirler, bundan kaçış olmaz. Bunu biz Âl-i İmran suresi 7. ayetten de öğreniriz, ayette "...Kalplerinde kayma olanlar, fitne çıkarmak amacıyla istedikleri tevilî kurup kitaptan (kurgularıyla) benzeşen şeye uyarlar..." denir.
Meal yapma, bir anlamlandırma çalışması olduğu için bilerek veya bilmeyerek yanlış anlam vermeye de açık bir çalışmadır ancak bunun böyle olması, bir kurumun tüm mealler üzerinde denetleyici ve yasaklayıcı yetki sahibi olmasını gerektirmez; çünkü en basit mantıkla bile düşünülse, aslı ortada olan bir kitap, üstelik ilahî bir kitap, sadece o kitaba özgü sözlükleri olan bir kitap, kitabın ana dilini bilenlerin aramızda yaşadığı bir kitap nasıl ve nereye kadar yanlış anlamlandırılabilir ki!
"Yanlış hesap Bağdat'tan döner." diye güzel bir atasözü vardır, yanlış anlamlandırmalar da bir şekilde dini bütün halkın vicdanında yer bulmaz ve sadece anlamlandıranın ve belki de çevresindeki küçük bir grup insanın kabulü olarak kalır. Bundan korkuluyorsa, korkulmasının anlamı yoktur çünkü yaşam kitabımızın kendisi, bizatihi her türlü dinî düşünceye özgürlük verildiğini anlatır. Mesela Âdem-İblis kıssasını okursanız İblis'in, bizatihi yaratıcısı olan Allah'ın "Âdem'e secde et." emrine uymadığını yani en büyük suçu, yaratıcıya açıkça karşı gelme suçunu işlediğini, buna rağmen kendisinin yeryüzünde kıyamete kadar yaşamasına ve insanları yoldan çıkarmaya çalışmasına müsaade edildiğini görürsünüz.
Tabi bu örnek teşbihte hata olmaz misali bir örnek çünkü meal yazarları böyle bir isyan içinde değiller. Muhtemelen her biri kendi imanını ispatlamanın derdinde birer kul ve meallendirne yaparken de yaşadıkları hayatın içinden edindikleri birikim ve tecrübeleri yansıtıyorlar metne ister istemez. Bu yansıtmalarda hatalar varsa da onları düzeltmenin yolu yasaklamak, yok etmeye çalışmak vb değildir. Akademik sahada ispatlarsınız hatalar ve yanlışlar varsa, toplumda fikrî olarak mücadele edersiniz. Zaten kimin meallendirmesi doğruysa toplumun vicdanında o yer tutacak, diğerleri silinip gidecektir çünkü hak gelince batıl zail olur (yok olur) gider.
Bu konuyu Ak Parti iktidarında konuşuyor olmamız ise gerçekten çok üzücü.
