Mağlubiyet ideolojisinin sonu gelmeyecek mi?

Osmanlı Devleti’nin gerileme ve çöküş devirlerinden günümüze geçen yaklaşık iki buçuk asırlık dönemde zuhur eden bir “devlet ideolojisinden” bahsedebiliriz.

Osmanlının son yıllarında konulan adıyla “ittihatçılık” olarak tebellür eden ideolojiden bahsediyorum.

Mutlakiyet rejiminden meşruti monarşiye, ittihat ve terakki partisinin bürokratik diktatörlüğünden cumhuriyet ve tek adam/tek parti rejimine ve oradan da çok partili demokrasiye uzanan süreç boyunca, hem iktidar hem muhalefet partilerine dayatılan ve zaman içinde pek az değişen bu “devlet ideolojisinin” bazı karakteristik özellikleri var.

Mütemadiyen toprak kaybederek küçülen, girdiği hemen her savaşta mağlup olarak düşmanlarına boyun eğmek zorunda kalan, esir düşmüş şehirlerinde yabancı askerlerin kol gezdiği bir milletin derin “beka” endişeleri, hayata tutunma çırpınışları, haysiyetini muhafaza etme çabaları, utanç, eziklik, güvensizlik, çaresizlik ve “şanlı mazi” nostaljisi, bahse konu ideolojinin temellerini teşkil ediyor.

Ümitten ziyade korku hissinin, yeni bir şeyler yapmaktan ziyade mevcut olanı muhafaza etme çabasının, ilerlemeden ziyade gerilemeyi durdurma fikrinin üzerine atılmış bir temel bu..

D. Mehmet Doğan, Batılılaşmaya “mağlubiyet ideolojisi” diyor ama Batılılaşma, milliyetçilik ve İslamcılık gibi, kök devlet ideolojisinin büründüğü postlardan sadece biri.

Bu ideoloji, sürekli bir düşman tehdidi altında olduğunu hatırlatıp durduğu halktan büyük fedakârlıklar talep eden, halkın “beka adına” birçok temel hak ve hürriyet taleplerinden “seve seve” vazgeçmesi gerektiğini ileri süren bir ideoloji.

Güya dört yanını düşmanların sardığı bir kalede, son kalanların hayatlarını kurtarmak adına bir ölüm kalım mücadelesine giren “kahramanlardan” hesap sormayı düşünmenin, “şımarıklık”, “gaflet” ya da “kötü niyetin” işareti olduğunu herkese kabul ettirmeye çalışan bir ideoloji.

Layüsel bir konuma oturtulan yöneticilerin başarısızlıklarını, beceriksizliklerini sorgulatmayan, herhangi bir eleştiri mekanizmasının çalıştırılmasına müsaade etmeyen, sadece itaat bekleyen bir ideoloji.

İçeride “müesses nizamla” ters düşen hemen herkesin “dâhili bedhah” yahut “iç düşman” diye yaftalanıp, hain, yahut dış güçlerin ajanı ilan edilebilmesini, her türlü farklı görüşün, her itirazın, her eleştirinin, düşmanla mücadelede zaaf yaratan bir çatlak ses olarak görülüp bastırılmasını normalleştiren bir “olağanüstü hal ideolojisi”.

“Olağanüstü haller normal zamanlarda alınması hayal bile edilemeyecek olağanüstü tedbirleri meşru kılar” fikrinden hareketle, devleti yönetenlere çok geniş hareket alanları açan, denetim mekanizmalarını kolayca bypass etmeyi, evrensel hukuk prensiplerini bile kaşla göz arasında rafa kaldırıvermeyi mümkün kılan bir ideoloji.

Devlet ideolojimizin öne çıkan diğer bir özelliği, halkı “iç ve dış düşmanların” her an başına bir çorap örebileceği, her an kandırıp yoldan çıkarabileceği, akletme melekeleri yeterince gelişmemiş, kendi kararlarını verebilmekten ve kendini savunabilmekten aciz bir çocuk gibi görmesi.

Bu bakış, “devletin” bir baba misali, halkı teşkil eden çeşitli grupları her an yakından takip edip fişlemesi, kandırılıp “yanlış yollara” sapanları gayet sert cezalarla terbiye etmesi lüzumunu beraberinde getiriyor.

Devlet ideolojimiz, aslından tepeden tırnağa bir “mağlubiyet ideolojisi”.

Bu köhne ideoloji, her daim zulüm, zorbalık, adaletsizlik, yolsuzluk ve yoksulluk üretmesine rağmen insanların hayatta kalma içgüdüleri ve korkuları üzerinden varlığını bugüne kadar sürdürdü ve belki kısa bir müddet daha sürdürecek.

Fakat insanımızın korkutulup istismar edilmekten usanıp, “artık yeter” diyeceği noktaya yaklaştığımıza inanıyorum.

Topraklarımızın “makus talihini” değiştirmenin yolu, karanlık korkulardan beslenen bu mağlubiyet ideolojisini tarihin çöplüğüne gönderip, yerine “yeni umutları yeşertmeyi”, “adaleti tesis etmeyi” ve “hürriyetleri genişletmeyi” esas alan bir anlayışı yerleştirebilmemizden geçiyor.

Ben eninde sonunda bunun gerçekleşeceğine dair ümidimi koruyorum.

YORUMLAR (14)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
14 Yorum