Ah gençlerimiz…

“Covid-19, dünyayı yeni bir toplu travma biçimiyle yüzleşmeye zorluyor isimli bir makale yayımlandı. Makalede özetle, dünyanın toplu olarak bir travma içinde olabileceği belirtiliyor. Ve sosyolog Kai Erikson’un toplu travma söyleminden yola çıkılarak şu an yaşananlara ışık tutulmaya çalışılıyor. Bu bağlamda, Erikson, özellikle toplumsal travmaların yarattığı etkilerin kitlelere yönelik olduğunun unutulmaması gerektiğini ifade ediyor ve en önemlisi Erikson, böyle dönemlerde insanların birbirlerine güvenmeyi bırakabileceğini belirtiyor.

Sessiz yığınların beklentisi: “Çözüm odaklı siyaset anlayışı” isimli yazımdan bir bölüm ile başladım yazıya… Zira özellikle tam da şu an yaşadıklarımızı ifade ediyor.

Şunu demek istiyorum:

Öyle bir noktaya gelindi ki, özgürce herhangi bir konuda görüşünüzü dile getirmek bile çok zor bu dönemde… İlla birilerinin tarafında olmanız gerekiyor gibi düşünülüyor.

Kendi tarafımızda olduğumuz gerçeği bu kadar mı unutuldu? Ya da bu kadar mı garip karşılanıyor?

Sosyal medyada tarafların istemediği herhangi bir paylaşım yaptığınızda hemen ağır eleştiriler başlıyor.

Oysaki tam da böyle dönemlerde birbirimize olan güven duygusunu kaybetmememiz gerekiyor. Zaten birçok sorun ile boğuşuyoruz, bir de birbirimize olan güven duygusunda sıkıntılar baş gösterirse, vay halimize…

Evet, dünya ve dolayısıyla ülke olarak zor zamanlardan geçiyoruz. Birçok konuda sıkıntı var… En başta ekonomi… Hepimiz kaygılanıyoruz. İşi olanlar işini kaybetme kaygısı yaşıyor, işi olmayanlarsa neredeyse tamamen bir hayal kırıklığı içindeler… Özellikle de gençlerimiz…

DEVA Partisi Ekonomi ve Finans Politikaları Başkanı İbrahim Çanakçı’nın açıklamasına göre; gerçek işsizlik oranı 13,4 değil, yüzde 31’dir.

Diğer bir ifadeyle her üç kişiden biri işsiz...

Ki dünya genelinde de en çözülmesi gereken konuların başında işsizlik meselesi geliyor. Zira kısa dönemde bu konuyla ilgili çözümün çok da hızlı olmayacağı ortada maalesef…

Peki, işsiz gençlerimiz ne yapacak? Hayata nasıl tutunacaklar? Hayallerini nasıl gerçekleştirecekler?

Kimse bu soruların çözümüne odaklanmıyor ya da kimse gençlerimize kulak vermiyor…

Varsa yoksa farklı düşünmeyin sakın… Farklı sesler çıkmasın…

Ki bu durumda gelişim nasıl olacak? Gençlerimiz hayata karşı daha nasıl güçlü olacaklar merak ediyorum doğrusu… Ayrıca bu konuyu biraz daha açmak isterim:

Sosyal medyada Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan Hocamız, dik yüzey peyzajını beğendiğini ve yol kenarındaki bitkilerin sökülmesini istemediğini belirten bir tweet paylaştığı için son derece olumsuz yorumlara maruz kaldı maalesef…

Buradan hareketle, asıl soru şudur: Böylesi bir iklimde gençlerimiz ne yapsın? Kendilerini nasıl özgürce ifade edebilecekler merak ediyorum doğrusu…

Diğer bir konuda son dönemde özellikle muhalefet liderlerinin de vurguladıkları yönetim meselesi…

Geçenlerde de belirtmiştim; yönetim, karar alma, uygulama, karşılaştırma ve düzeltici eylemlerde bulunma gibi birbirine bağlı eylemler kümesinden oluşur. Ki böylesi tanımlara birçok kaynaktan ulaşabilirsiniz.

Burada asıl belirtmek istediğim; son dönemdeki eleştiriler arasında, özellikle karar alma konusunda sıkıntının olduğudur. Bir anlamda yönetim sürecindeki en önemli değişkenlerden birinin tam olarak kullanılmadığı ortaya çıkıyor.

Oysaki tam da bugünlerde böylesi temel konuları çoktan halletmiş olmamız gerekmiyor mu?

AH GENÇLERİMİZ…

Sorgularsınız her ne varsa etrafta…

Sessizce yürürsünüz, o derinliğin içinde belki de bir şeyler değişecek diye beklersiniz.

Deniyor ya her karanlığın ardında bir aydınlık sabah var… Ama nasıl olacak ki?

Yağmur altında çöpten kâğıt toplayan kara gözlü gencimiz evine nasıl ekmek götürecek mesela?

Konfeksiyon atölyesinde o güzel yüzüne güneş gelmeden saatlerce, hiç durmadan çalışan genç kızımızın hayalleri ne olacak, içindeki fırtınalar nasıl dinecek mesela?

En önemlisi de kapı kapı iş arayan, her olumsuz yanıtta daha da savrulan gençlerimiz ne olacak mesela?

Gencecik kalpler nasıl dayanacak bu savrulmalara, bu hayal kırıklıklarına…

Her bir gencimizin yaşadığı bu sarsıcı hikâyeler nasıl düzelecek?

Hikâyeler farklı, farklı ama yürekler hep aynı titriyor, gözler hep aynı anda buğulanıyor… Ah gençlerimiz…

Yine soruyorum ve hep de sormaya devam edeceğim:

Liderlerin ortak bir kader birliği oluşturması bu kadar mı zor? Ya da liderlerin değişen dünya koşullarına uyumlu, yeni nesillere ümit veren ortak bir vizyon oluşturması bu kadar mı zor?

KISA KISA

Salgınla birlikte, dünyanın 2020'den daha yoğun bir büyük güç rekabeti dönemine gireceği ortadayken, ülkemiz bu rekabete ne kadar hazırlıklı ya da nasıl hazırlanıyor?

*

Koronavirüsün sahne sanatları üzerindeki etkisi çok derin hissedildi maalesef… Salgından en çok etkilenenler arasında yer alan kültür-sanat alanında emek veren sanatçılarımız için alınan tedbirler nelerdir? Sanatçılarımız ne kadar dinleniliyor?

*

Salgın ve küresel ısınma gibi sorunlar tarımda yeni çözümlerin ortaya konmasını gerekli kılıyor. Bu noktada, son dönem en çok konuşulanlar arasında yer alan “dikey tarım” konusunda bizde ne gibi hazırlıklar yapılıyor?

*

2021-2023 dönemini kapsayan Orta Vadeli Mali Plana göre; teknolojinin önemli olduğu böylesi bir dönemde, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın bu yıl 7.9 milyar lira olan bütçesinin gelecek yıl 4.7 milyar liraya ve tarımın da stratejik önemli olduğu bu süreçte, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın payının ise, 40.3 milyar liradan 32.1 milyar liraya indirilmesi dikkat çekicidir doğrusu…

*

Son olarak, son dönemin en başarılı söylemi, İYİ Parti’nin "Millet bizi çağırıyor" söylemidir.

YORUMLAR (9)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
9 Yorum