“Ülkemizin fiber optik altyapısı 630 bin km, Gana’nın ise, 650 bin km”

 Bir tarafta ekonomide pik yapıyoruz, şahlanıyoruz ile başlayan cümleler… Diğer tarafta ise, vatandaşın pik yapmadık dip yaptık cevabı…

Tartışılan birçok konuda, birçok meselede farklı bir durum ortaya çıkıyor sanki...

Şunu demek istiyorum:

Örneğin, enflasyon rakamları açıklanıyor. Beklenenden daha iyi bir durum gibi görünüyor. Ve fakat sokağa indiğinizde, biraz çarşı, pazar gezdiğinizde belirtilen rakamlar ile sahadaki rakamlar arasında bir hayli fark olduğu ortaya çıkıyor.

Ya da işsizlik rakamları… Belirtilen rakamlar beklenildiği kadar kötü görünmüyor, hâlihazırda pandemi etkisi var ve tüm dünya işsizlik sarmalının içinde açıklamaları da ardı ardına geliyor zaten… Ama yine şöyle bir etrafınıza baktığınızda ya da ekonomistlerin belirttiği rakamları incelediğinizde, farklı bir durum ortaya çıkıyor. Ayrıca, gençleri dinleyince de tablo daha da netleşiyor. Her biri bir ışık, bir çözüm bekliyor. Ve hatta gençlerin cümleleri, iş yok, çaresiziz, fırsatını bulsak yurt dışına çıkarız diye başlıyor maalesef…

Tam da bu noktada, gençler iş beğenmiyor gibi söylemler de gençleri hepten üzüyor.

Öte yandan salgın ile ilgili rakamların da aslında ne kadar yüksek olduğu gerçeği de yüzümüze tokat gibi çarptı. Ve dolayısıyla aylarca rakamlar daha da fazla diyenler şimdi haklı çıkmış oldu.

Anlayacağınız birçok konuda durum aynı… Ve hatta çoğu konu tartışılamıyor bile… Konuların özünden çok, yok sen onu dedin ya da sen bunu dedin seviyesinden başka bir yere gidilemiyor maalesef… Oysaki bizim önce sorunlarımızı kabul edip, sonrasında da çözüme doğru gitmemiz gerekiyor.

Bu bağlamda, birçok uzmanın da belirttiği üzere, şu anki tabloya kısaca bakacak olur isek;

Merkez Bankası döviz rezervlerinin ekside olması ve dolayısıyla döviz açığının olması, yaklaşık son iki yılda iç ve dış borç stokunun 970 milyar liradan 1 trilyon 860 milyara yükselmesi, bütçe açığının ve cari açığın gittikçe artması,

Kurun yükselmesini engellemek için yaklaşık 130 milyar doların harcanması, üretmek için daha fazla ithalatın gerekli olması,

Salgının ihracatımızı olumsuz etkilemesi, ayrıca ihraç ettiğimiz ülkelerin durumlarının da sıkıntılı olması…

Önümüzdeki dönemde tüketici talebinin sert bir şekilde azalacağının beklenmesi, ayrıca hâlihazırda nakit yerine çoğunlukla kredi kartı kullanımının artması ve en fazla da yaşamsal ihtiyaçların satın alınması,

Bununla birlikte, salgının hızlanmasıyla birlikte kapanma kararlarının ardı ardına gelmesi ve özellikle hizmet sektörünün bu durumdan daha çok etkileneceği söylenebilir.

Tüm bu olumsuz tablonun kırılması için yeni yatırımlara ihtiyaç olduğu, yeni iş sahalarının açılmasının gerekli olduğu, ihracatçının daha fazla desteklenmesinin gerekli olduğu her platformda ifade ediliyor. Tabi bunun için de konu dönüp dolaşıp güven, itibar, şeffaflık, hesap verilebilirlik gibi kavramlara geliyor.

Bu noktada, şeffaflık, yönetimde güvenin, dürüstlüğün, başarının bir ifadesi olarak belirtilebilir. Ayrıca, şeffaflık, yöneticilerin yaptıkları işlemler hakkında herkese hesap vermeye, eleştirilere ve tartışmalara açık olması anlamına da gelir. Yani içinde bulunduğumuz küresel dünyada yöneticilerin şeffaf ve hesap verebilir olması çok önemlidir.

Öte yandan kurumlar için güven, itibar gibi kavramları tesis etmek hiç de kolay değildir. Bu bir süreçtir. Buna rağmen, bu süreci yıkmak çok da kolaydır.

Bu bağlamda, yatırımcı öncelikle güvenmek ister, işlerini kolaylıkla yapabilmek ister, gecenin bir vakti bulunduğu sektör aleyhine olabilecek bir kararı duymak istemez doğrusu… Bir anlamda yatırım yaptığı ekosistemin tüm sıkıntılardan arındırılmış olmasını ister. Ki öyle değilse, bu ekosistemi sağlayacak başka yerlere gider.

O yüzden, son dönemde çoğu ekonomist öncelikle teknik olarak yapılması gerekenleri anlatıyor, ama sonra konu dönüp dolaşıp özgürlüklere, hukuk sistemine geliyor. Çünkü konunun anahtarı tam da burası…

Aslında bu tabloyu DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Edirne kongresinde belirttiği şu cümlesiyle çok güzel özetlemişti:

Eğer siz bir ülkede özgürlükleri askıya alırsanız, insan haklarını askıya alırsanız, adaleti askıya alırsanız, demokrasiyi askıya alırsanız, ekmeği de askıya koymak zorunda kalırsınız.”

***

Sosyal medyada Çarşamba Buluşmaları isimli, Prof. Dr. Işın Çelebi, Prof. Dr. Emre Alkin ve Dr. Mahfi Eğilmez hocalarımızın katılımcı olduğu çok keyifli bir söyleşi izledim. Söyleşide özellikle Prof. Dr. Işın Çelebi’nin belirttiği bir tablo dikkatimi çekti.

Şöyle ki;

Morgan Stanley’in 1 Aralık 2020 tarihli raporunda ülke bonolarının fiyatı-değeri tablosunda Türkiye birinci sırada yer alıyor. Arkasından gelen ülkeler Nijerya, Güney Afrika, Ürdün, Meksika gibi ülkeler…

Bu tablo şunu söylüyor:

Biz Nijerya kadar ya da yukarıda belirtilen ülkeler kadar riski olan bir ülkeyiz. Ve Sayın Çelebi: “Ülkenin riskini, belirsizliğini ortadan kaldırmak gerekiyor ki yabancı sermaye gelebilsin” diye ifade etti.

Ve ayrıca Sayın Çelebi, dijital altyapı yatırımlarının yapılmasının da önemli olduğunu belirtti. Ülkemizin 5 milyon km dijital altyapısına yani fiber optik altyapısına ihtiyacının olduğunu vurguladı.

Ve Türkiye’nin hâlihazırda 630 bin km, Gana’nın ise, 650 bin km fiber optik altyapısının olduğunu belirtti.

Tam da bu rakamlar üzerine hemen soru geliyor:

Teknolojinin, dijitalleşmenin bu denli önemli olduğu bir dönemde, Elon Musk gibi girişimcilerin bulundukları pazarları altüst ettiği bir dönemde, Gana’nın rakamından bile daha düşük bir rakama sahip olmamız nasıl izah edilir?

İnşaat sektörüne gösterilen ilginin teknoloji, dijitalleşme alanında da gösterilmesi gerekmez mi?

Zira zamanın ruhu tam da bunu gerektiriyor.

KISA KISA

Maalesef, Unesco Dünya Mirası Listesi’ndeki Kapadokya'nın kalbinde altın arama çalışmaları başlatıldı. Ağaç kesiminin de yapıldığı bölgede, kültür mirasımız tehdit altındadır.

Başka bir Kapadokya’nın olmadığı ortadayken nasıl böyle bir çalışmaya izin verilir? Bu konuda yetkililerin; başta Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkilileri ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yetkililerinin ne söyleyeceğini merak ediyorum doğrusu…

***

Zor zamanlardan geçiyoruz. Salgın hepimizi canından bezdirdi doğrusu… Tam da bu süreçte, herkes gibi çiftçilerimizin yaşadıkları sıkıntılar da gittikçe artıyor. Dövizin artmasıyla birlikte yem fiyatlarına dayanamayan çiftçilerimizin sıkıntılı durumunu tekrar hatırlatmak isterim. Bir de süt üreticisi kardeşlerimizin zor durumda olduğunu da bir kez daha belirtmek isterim.

Zira Balıkesir / Küçükköy’de görüştüğüm bir süt üreticisi kardeşimizin şu ifadeleri yüreğimi sızlatmıştı:

"Gecenin bir vakti hayvanların doğumu olabiliyor ya da hayvanlar hastalanabiliyor. Ayrıca bazen gece uyanık yatıyoruz. Hayvanlarımızın çalınmaması için…"

Üreticimiz hem bu zorluklara göğüs geriyor hem de yılmadan işine sahip çıkıyor. Ve süt fiyatlarının artması ile ilgili olumlu bir haberin bir an önce gelmesini talep ediyor… Ve fakat haber çok ötelerde sanırım… Bir türlü gelmiyor. 

YORUMLAR (18)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
18 Yorum