Katar’ın vurulduğu, Sumud’un beklediği yerde Türkiye’nin rolü

Ortadoğu’nun haritası bir kez daha kanla çizilirken, dünyanın en güçlü devletinin dili çıkarlarının ipine bağlı bir kukla gibi sallanıyor. Katar’da Hamas temsilcilerine yönelik suikastın ardından Washington’un sergilediği tavır, “müttefiklik” retoriğinin ne kadar kırılgan, hatta ne kadar içi boş olduğunu bir kez daha gösterdi. Amerika, bir yandan -sözümona- “barış için çabalamaktan” söz ederken, öte yandan İsrail’in taşkın şiddetine en küçük bir sınırlama dahi getiremiyor. Söz ile eylem arasındaki uçurum, yalnızca diplomatik bir hata değil, ahlâkın reel politikanın terazisinde nasıl eridiğinin de kanıtı.

Gazze’de yıkıntılar arasında yükselen çığlıklar, İsrail’in hoyratlığının yanı sıra bölgede birbirine eklemlenen hesapların yankısı. Katar’ın, bir zamanlar “güvenli liman” diye anılan başkentinde yaşanan suikast, sadece Hamas’ı değil, oraya sığınan bütün diplomatik dengeleri hedef aldı. Aynı anda Suriye’den gelen haberler, vurulan hatlar arasında Türkiye’nin savunma sistemlerine dair ihtimalleri de gündeme taşıdı. Genelkurmay’ın yalanlamaları kamuoyunu yatıştırsa da bu yönde bir risk her zaman devam ediyor. Ortadoğu’nun parçalı haritasında her hamle, bir başka dosyanın kapağını aralıyor. Katar’daki saldırı ile Suriye’deki gerilim, Gazze’de süren kuşatma zincirin halkaları gibi birbirine bağlanıyor.

Peki biz bu tabloda neredeyiz? Gazze’ye insani yardım ulaştırmak için hazırlanan, direnişin ve sabrın adıyla anılan Sumud gemileri Tunus limanlarında demirli hâlde bekliyor. Her biri, ablukanın delinmesini ve dünyanın vicdanının sınanmasını simgeliyor. Oysa Doğu Akdeniz’in en elverişli çıkış noktalarına sahip olan Türkiye’nin limanları hâlâ sessiz. Bir zamanlar zulme karşı ses yükseltmeyi tarihî bir misyon sayan bir ülkenin, bugün diplomatik ihtiyat uğruna bu inisiyatifi üstlenmekten geri durması, sadece temkin değil ahlâkî bir uyuşukluk riskidir. Sözün eylemle desteklenmediği her an, tarih tarafından not edilir. Asıl soru, bu kayda hangi sahici adımlarla karşılık vereceğimiz…

Türkiye, sadece coğrafî konumunun değil, tarihî hafızasının da sorumluluğunu taşıyan bir ülkedir. Katar’da üssü bulunan, Suriye’de güvenlik hatlarını korumak için sahada varlık gösteren bir ülkenin, söylemle yetinmesi İsrail’i öyle ya da böyle daha da azgınlaştıracaktır. Bu sadece Filistin meselesi değil, doğrudan Türkiye’nin egemenliği ve itibarıyla ilgili bir mesele artık.

Amerika’nın çifte standardı yalnızca İsrail’e sağladığı dokunulmazlıkta değil, bölgedeki her aktöre biçtiği sınırlı rollerde de kendini gösteriyor. Kimin konuşacağına, kimin susacağına karar veren bir düzen, artık sürdürülemez. Bu düzeni kıracak olanlar, kendi tarihinden güç alan, cesaretle sözünü söyleyen ülkelerdir. Türkiye, böyle bir rol için hâlâ en güçlü adaylardan biri; artık lütfen pasif bekleyişi geride bırakarak inisiyatifin yükünü taşımaya hazır olsun.

Vicdan, bir lüks değil, siyasetle birlikte yürütülmesi gereken bir sorumluluktur. Sumud gemilerinin hâlâ limanda beklemesi, sadece lojistik bir mesele değildir, iradenin ağırdan alındığını, cesaretin karar odalarında ertelendiğini gösterir. Daha neyi bekliyoruz? Bombardımanlar mı bitecek, ölüler mi susacak, yoksa tarih bir kez daha sessizliğimizi mi kaydedecek?

Ortadoğu’nun yangın yerine dönmüş topraklarında artık kelimelerin değeri, onları taşıyan eylemle ölçülüyor. Amerika, ikiyüzlülüğünü diplomatik cümlelerin sis perdesiyle gizlerken, Türkiye kendi sözünü cesaretle sahaya indirmedikçe bu düzenin duvarları çatlamayacak. Bu yalnızca Filistin’in değil, Türkiye’nin kendi ahlâkî meşruiyetinin de sınavıdır. Tarih, güç sahiplerinin soğuk masalarına yanaşıp susanları değil, mazlumun yanında, bedelini göze alarak dimdik duranları yazar.

Bugün artık sessizliğe sığınmanın değil, sahici bir iradeyi ortaya koymanın zamanı. Tunus limanlarında bekleyen Sumud gemileri, yalnızca bir halkın direncini değil, Türkiye’nin de kendi tarihî sınavını simgeliyor. Eğer bu ülke pasifliğini sürdürürse, İsrail’in şiddeti sadece yayılmakla kalmayacak, yeni sınır tanımazlıkların kapısını da aralayacak, bundan kimsenin şüphesi de yok.

Diplomasi, ancak adaletin omurgasına yaslandığında anlam kazanır, aksi hâlde güç dengelerinin soğuk pazarlığından ibaret kalır. Bugün ihtiyaç duyulan, temkinin arkasına gizlenen ağır bir sessizlik değil, hakkaniyetin riskini üstlenmeye hazır kararlı bir tutumdur. Tunus limanlarında demirleyen Sumud gemileri, yalnızca Gazze’ye değil, Türkiye’nin kendi iradesine de bir çağrıdır. Karar verilmeyen her gün hem bölgede hem de bizim vicdanımızda yeni bir boşluk bırakıyor.

YORUMLAR (16)
16 Yorum
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.