Milletvekillerine, “trafik kurallarına uymama” hakkı mı tanınıyor?
Medyadan bir haber:
“Mevcut milletvekillerine tanınan ‘ceza muafiyeti’ uygulamasının kapsamı genişletildi ve görevde bulunmayan eski vekillere bu ayrıcalıktan yararlanma hakkı getirildi. Böylelikle sayıları 3.600’ü bulan eski ve yeni vekil, tüm trafik kurallarını ihlal edebilecek; ‘kırmızı ışıkta da geçse,’ ‘hatalı park da yapsa,’ ‘hız sınırını aşıp radara da yakalansa artık tek kuruş trafik cezası ödemeyecek. Plakaya yazılan cezalar da TBMM tarafından ödenecek.”
Haberde, alınan kararın yürürlüğe girmek üzere Meclis başkanının onayını beklediği belirtildi.
Yanlış duymadınız, bu Patagonya’dan bir haber değil, TBMMM’de alındığı belirtilen bir karar.
Bu, açıkça milletvekillerine, “ömür boyu trafik kurallarını ihlal etme hakkı” tanındığı veya tanınacağı anlamına geliyor.
“Trafik kurallarını bedavaya ihlal etme hakkı,” statü ve maddi kazanımlarını iyileştirmeyi bir başarı göstergesi ve bunun sağlayacağı hazzı “mesleki bir tatmin” aracı olarak gören TBMM üyelerinin, özellikle son yıllarda artış gösteren yeni çıkar ve ayrıcalıklar elde etme yönündeki girişimlerinin son aşaması...
Bir hak veya imtiyazın, sahip olunan statünün gereği veya yürütülen görevin niteliği ve fonksiyonuyla ilişkili olarak sağlanması anlaşılabilir bir şeydir.
Bu bağlamda bazı görevlerde, o görevin özelliğinden doğan nedenlerle, görevi yerine getirenlere başkalarına tanınmayan haklar, muafiyetler sağlanabilir veya istisnalar getirilebilir.
Ancak, bir kişinin trafik kurallarına uymama hakkı elde etmek için yoğun bir çaba harcaması, bu hakkı elde ettiğinde muaf tutulacağı cezadan sağlayacağı maddi kazanç ve sonuçta elde edeceği ayrıcalıktan bir başarı ve tatmin hissi elde etmesi, anlaşılabilir bir şey değildir?
Milletvekilleri böyle bir ayrıcalığı neden ister? Ayrıca bu tür bir ayrıcalığa sahip olmanın, yürüttükleri hizmetin fonksiyonları açısından ne gibi bir zorunlu nedeni ve gerekçesi olabilir?
Görevde olsun veya olmasın, milletvekillerine veya bir başka devlet yetkilisine, görevleriyle rasyonel ve fonksiyonel yönden bir ilişkisi olmaksızın trafik kurallarını ihlal etme hakkı tanıyan bir ayrıcalık, hiç bir “meşruiyet” ve “makuliyet” çerçevesine sığdırılamaz.
Google arama motoru ve yapay zeka araçları üzerinden yapılan bir araştırma, milletvekillerine sağlanan böylesine absürt ve hakkaniyetsiz bir imtiyazın sadece Türkiye’de olduğunu, gelişmiş ülkelerde böyle bir şeyin söz konusu olamayacağını; bu duruma ancak geri kalmış ülkelerde rastlanabileceğini, ancak tarama sonucunda Afrika ülkeleri ve Patagonya dahil dünyanın hiç bir ülkesinde bir örneğinin bulunmadığını ortaya koydu.
Ne kadar ilginç değil mi, böylesine olumsuz, yakışıksız, itibar kırıcı ve geri kalmışlık işareti olan bir konuda dünyada “tek” olmak?
Hele de bir ülkenin en saygın kurumunun ve o kurumun üyelerinin inisiyatifi ve yasal karar süreçlerini izlemeleri yoluyla…
Hem de varlık gerekçeleri, temel görev ve sorumlulukları “yasa çıkarmak” olan ve toplumun bu yasalara saygı göstermesini ve uymasını bekleyen parlamento üyeleri için?
Konunun bir başka önemli boyutu var:
Yasa yapma gücünün ana kaynağı olan parlamentonun üyelerinin, çıkardıkları yasalara herkesten önce uyma konusunda hassasiyet göstermeleri ve sorumluluk taşımaları gerekliliği…
Bu, yasaların yerindeliğini savunmanın, onları değerli ve anlamlı kılmanın doğal ve kaçınılmaz bir sonucudur.
Düşünebiliyor musunuz? İnsanların can ve mal emniyeti ve kamunun güvenliği için, parlamento üyeleri olarak trafik yasalarını çıkarıyor ve bunlara bağlı trafik kurallarını düzenliyorsunuz; sonra kendiniz için bunlara uymama ve cezalardan muaf tutulma ayrıcalığı getiriyorsunuz.
Bu, milletvekillerinin, çıkardıkları yasayı değersizleştirmeleri ve dolayısıyla kendi itibarlarını sarsmaları anlamına gelmiyor mu?
Belirli kamu hizmetlerini yerine getirenlerden, görevlerinin gereği, trafik kurallarına uymama hakkı (daha doğrusu yetkisi) olan ve belirli kuralların ihlali halinde trafik cezasından muaf tutulması gereken kamu görevlileri ve meslek grupları var elbette…
Ambulans ve acil sağlık hizmetleri görevlileri, itfaiye görevlileri, polis ve güvenlik güçleri, acil durumlara ve asayiş olaylarına müdahale etme durumundaki mülki amirler, suçları soruşturan savcılar, sivil savunma ve afet müdahale ekipleri gibi görevliler bu kabildendir.
Ancak bu yetkililer tarafından kullanılacak hak ve muafiyetler, mutlak veya sınırsız değildir; belirli kurallar, “Birleşmiş Milletler Ulaşım Güvenliği Standartları” gibi uluslararası normlar ve yasal düzenlemeler çerçevesinde kullanılabilir.
Söz konusu görevliler için sağlanan yetki, kendilerine hiç bir zaman nedensiz, gerekçesiz ve keyfi olarak trafik kurallarını çiğneme; buradan maddi bir çıkar veya “statü esaslı” bir avantaj sağlama hakkını vermez. Sağlanan istisnaların kötüye kullanılması durumunda ise, “yetki aşımı” ve “etik ihlal” söz konusu olur.
Uluslararası normlara ve yasal düzenlemelere göre bu yetki; görev süresiyle sınırlı ve makul ölçülerde olmak, halkın güvenliğini tehlikeye atmamak, siren ve uyarı cihazları eşliğinde olmak kaydıyla kullanılabilir.
Burada, trafikte bazı “öncelik ve avantajları kullanma hakkı” ile, “trafik kurallarını ihlal etme hakkı” arasında bir ayırım yapmak lazım.
-Acil hizmetleri ifa edenlerin gerektiğinde trafik kurallarına uymamaları, zorunluluk ve acil ihtiyaçlar gereği, yasal dayanak ve sınırlar çerçevesinde kullandıkları, kamu yararına dönük istisnai bir “yetkidir.”
-Milletvekillerinin istediği “trafik kurallarına uymama ve cezalardan muaf tutulma” hakkı ise, doğrudan doğruya bir avantaj ve ayrıcalık elde etmeye yönelik, rasyonel dayanağı olmayan keyfi bir taleptir.
Bu, meclis karar süreçlerinden geçirilerek hukuken meşruiyet ve geçerlilik kazansa da; adaletsiz, etik ve demokratik değerlerle bağdaşmayan bir ayrıcalıktır.
Dolayısıyla, trafik kurallarını ihlal etme hakkı, hukukun üstünlüğünü ve toplumsal adaleti zedeler.
-“Hukuki olarak” savunulamaz, çünkü yasaların herkese eşit uygulanması esastır.
-“Ahlaki olarak” savunulamaz, çünkü topluma örnek olması gereken kişiler, ayrıcalık talep ederek, adalet duygusunu ve ahlaki değerleri çiğnemiş olurlar.
-“Demokratik ilkelerle bağdaşmaz,” çünkü kamu gücünü elinde tutanların, kendilerini yasaların üstünde görmesi anlamına gelir.
Bir ülkenin yönetici sınıfının (milletvekilleri, bürokratlar ve diğer üst düzey yetkililerin), kendilerini halktan ayrıştırarak ve soyutlayarak sürekli çıkar ve ayrıcalık elde etme peşinde koşmaları, şu temel sebep ve eğilimlerle ilişkilendirilebilir:
-Ahlaki erozyon ve vicdani duyarsızlık,
-Sınırsız güç ve statü arzusu,
-Özgüvensizlik ve yetersizlik duygusunu telafi etme çabası,
-Dürüstlükten sapma ve çifte standart,
-Sürekli ayrıcalık kazanma döngüsü” ve “ayrıcalık bağımlılığı,”
-Hukukun üstünlüğünü hiçe sayma ve hesap vermezlik kültürü.
Bu tür bir yapı, uzun vadede kurumların yozlaşmasına, toplumsal güvenin azalmasına, demokratik değerlerin zayıflamasına ve toplumdaki eşitsizliklerin derinleşmesine yol açar.
Dolayısıyla “eşitlik,” “adalet” ve “hukukun üstünlüğü” ilkelerinin zarar görmemesi için, bu tür ayrıcalıkların doğmasına fırsat verilmemelidir.
