Yoksa siz, memurun iş bırakmasından korkuyor musunuz?

Epeydir sürmekte olan 2025 Kamu Toplu İş Sözleşme görüşmelerinde, iş döndü dolaştı “memur grevine” geldi.

Gerçeklikten, değer üretimi ve hakkaniyetten uzak bir statü ve çalışma düzeninin baştan aşağıya kurgudan ibaret “maaş pazarlığı,” ancak “balta ile odun kesicinin hık deyicisi” rolündeki figüranların oturduğu göstermelik bir “müzakere” masasında yürütülebilirdi. Böyle bir masada, kim hangi maaş hakkını kime karşı savunacak?

Kamuoyu, olan bitenin bir “mizansenden ibaret” olduğunu unutmuşçasına bir haftadır memurların iş bırakma eylemine odaklandı.

Bu kapsamda bazı kamu kurumlarında, iki gündür, personelin iş bıraktıklarına dair haberler gelmeye başladı.

Varlığı büyük ölçüde gereksiz ve işlevsiz olan bir topluluğun grevi olur mu?

Grev, çalışanın “üretim sürecindeki gücünden” kaynaklanan bir tasarrufu ve eylemidir. Maaş ve çalışma şartlarından memnun olmadığında elindeki “işi bırakma” kozunu kullanır; üretimi durdurur ve işveren büyük zarara uğrar.

Gerekli şartları ve birikimi taşımadıkça kimsenin hatır için işe alınmadığı; herkesin gerektiği yerde, gerektiği sayıda ve kendisinden beklenen üretimi gerçekleştirdiği sürece istihdam edildiği özel sektörden söz ediyoruz. Bu bağlamda varlık nedeni gerçekçi, kâr amacı taşıyan bir yapıda; rolü ve işlevi belli, yapacağı iş net ve tanımlanmış, birim sürede üreteceği çıktı somut ve ölçülebilir olan “vazgeçilmez bir eleman” işi bıraktığında somut bir zarar doğması kaçınılmazdır.

“Grev” budur.

Ancak günümüzde, esas var olması gereken özel sektörde bile; sermayenin ve üretimin küreselleşmesi, kitle sendikacılığının önemini kaybetmesi, esnek çalışma modelleri ve “taşeronlaşmanın” yaygınlaşması nedeniyle etkisini ve gücünü kaybetmiş bulunuyor.

Şimdi, büyük ölçüde geçtiğimiz yüzyılda kalan grevin, devletteki durumunu ele alalım:

İş bırakacaklarını söyleyenler; herkesin açıkça görebildiği üzere, gerekli kapasitenin çok üstünde, çoğu yerde olması gereken sayının 5 katı istihdam edilen, günlük çalışma süresinin çok büyük bölümünü herhangi bir iş yapmadan veya oyalanarak geçiren, dolayısıyla özel sektöre kıyasla ortalama %20 verimlilikle çalışan 5.5 milyonluk kamu personeli kitlesi…

Büyük ölçüde rasyonel ve somut bir “varoluş gerekçesine” dayanmayan, bir işi yapıyormuş gibi görünse de vazgeçilmez bir işlevi olmayan bir topluluğun greve gitmesinden nasıl bir sonuç ortaya çıkabilir?

Devletin üstlendiği ve yerine getirmekte olduğu görevlerden;

-Devlet olmanın asli gereğinden doğan güvenlik ve adalet hizmetleri alanında durum hiç de iç açıcı değil.
Bu hizmetlerin ifası ile görevli emniyet ve yargı görevlilerinin greve gitmesinden söz edemeyiz. Özel sektöre devredilmesi mümkün olmayan veya herhangi bir şekilde yedeği bulunmayan bu hizmetler; zaten can ve mal güvenliğini sağlamaktan ve adaleti tesis edebilmekten uzak, hayli sorunlu ve gecikmeli şekilde yürütülüyor. Suçların işlenmeden önlenmesi ve suçluların yakalanmasında polis alabildiğine pasif ve yetersiz kalıyor. Öte yandan yargı ve infaz sistemi, suçluların gereği gibi yargılanıp cezalandırılmaları konusunda son derece aciz ve caydırıcılıktan uzak. Yani, güvenlik ve yargı kuruluşları, neredeyse “iş bırakmış olmaktan pek farkı olmayan” bir yapılanma ve işleyiş düzenine sahip.

Diğer kamu hizmeti alanlarına geçelim:

-Mesela Kültür ve Turizm Bakanlığı grev yapsa; turizm sektörü iflas mı edecek? İnsanlar kültürsüz kalıp perişan mı olacaklar?

-Kaçak binalara engel olmayarak yıllarca yasa dışı yapılaşmaya, imar talanına, şehirlerin mahvedilmesine, hazine ve orman arazilerinin yağmasına göz yuman; eninde sonunda Gecekondu Affı, İmar Affı, 2B uygulaması gibi aflarla “imara aykırı yapılaşmayı ve arazi gaspını meşrulaştırmaktan” ve “herkesin yaptığını yanına kâr bırakmaktan” başka bir işlevi olmayan “belediye imar ve yapı denetim birimleri,” Çevre Şehircilik Bakanlığı ve Orman Bakanlığı greve gitse ne değişir? Zaten görev yapıyormuş gibi görünürken, tüm olan bitenlere seyirci kalmıyorlar mı?

-Ülkenin tarımını planlamayı ve yönlendirmeyi masa başında rapor ve istatistiki veri üretmekten ibaret sayan, çiftçimizin ve meyve yetiştiricimizin pek de umursamadığı Tarım Bakanlığı, topyekün greve gitse kim ne kaybeder? Tarım üreticimiz arazisini ekmekten vaz mı geçecek?

-Özel TV kanallarında 1 kişinin yaptığı işi 10 kişiye yaptıran kamu yayıncısı TRT greve gitse, halk memlekette olan bitenlere dair haberlerden mahrum mu kalacak?

En çok personel çalıştıran alanı, milli eğitimi ele alalım;
-Öğrencilerin okullara; sadece dersaneye, yönlendirme sınıflarına gidebilmek veya özel ders veren öğretmenlerden ders alabilmek için kaydolduğu,
-Genel işlevi, sadece “özel okul ve dersane sektörüne ‘yancılık’ yapmak” ve “test yarışı” sürecinin “ön basamağını” oluşturmak olan,
-Öğrencileri akran zorbalığından, kötü alışkanlıklardan koruyamayan; onlara temel ahlâki ilkeleri aşılayamayan, davranış terbiyesini ve hayat düsturunu veremeyen milli eğitim teşkilatı grev yapıp işe gelmese, öğrencilerin durumunda ne değişecek? Tümden eğitimsiz ve cahil mi kalacaklar?

Buradaki değerlendirmeler, özellikle belirli kamu kuruluşlarını hedef alma amacını taşımıyor. Adları geçen kuruluşlar, örnek olarak verilmiş olup; kamudaki tüm kurumların devletteki işlevsizlik ve verimsizlikten nasiplerini almış olduklarını özellikle belirtmemiz gerekir.

Bu konuda tüm kamu kurumları için geçerli bir gerçeği ortaya koyalım:

Bir kamu kurumundaki personelin greve gitmesinden korkmayın! Esas o kurumun yemekhane ve çay ocağında çalışanların; personelin maaş ve özlük haklarını, bordro kayıtlarını düzenleyen ve maaşlarını bankaya yatıran bütçe ve muhasebe elemanlarının; yatırım harcamaları ve cari giderler kapsamında müteahhidlere yapılacak milyarlarca liralık harcamanın tahakkuk ve ödeme evrakına imza atacak yetkililerin işi bırakmasından korkun. Esas o zaman gerçek anlamda bir felaket ortaya çıkar.

Öncelikle şu noktayı netleştirelim:

Burada esas alınan konu, gerçekten kendilerine verilen görevi, gereği gibi ve içtenlikle yerine getiren liyakatli kamu görevlilerini bireysel planda yargılamak değil; genel çerçevede “kamu istihdamı” anlayışı ve “kamu personel sistemini” objektif bir değerlendirme ve analize tabi tutmaktır.

Gerekmeyen bir iş için, gereksiz büyüklükteki bir teşkilat bünyesinde, gereksiz formaliteleri yerine getirerek kaynak ve enerji israfına yol açan; iş sahibi vatandaşları gereksiz süreçleri izlemeye mecbur ederek zamanlarını çalan bir topluluğun iş bırakması, gerçek anlamda bir kayba yol açar mı?

Çalışıyormuş gibi görünen, yegane felsefesi “vaziyeti idare etmek” olan bir topluluğun greve gitmesi, ancak “grev yapıyormuş gibi poz vermek” olur.

Devletin kendine görev edindiği ve yerine getirmek üzere devasa kamu binaları inşa ettiği bazı işler o kadar gereksiz ki, kamu görevlileri greve gitse; hem devlet hazinesi o işler için harcayacağı parayı israf etmemiş olur, hem de vatandaşlar gereksiz bir yığın formaliteyi yerine getirmekten ve boşu boşuna yorulmaktan kurtulmuş olur.

Eğer devletin verdiği maaş ve hakları yetersiz, kendilerini de “bulunmayacak” ve “yerleri doldurulamayacak” insanlar olarak görüyorlarsa; pekâla istifa edip daha iyi şartlar ve daha yüksek maaşlarla özel sektörde iş bulabilirler. Yani, devletin verdiği imkanları beğenmeyen, kamu görevinden ayrılma özgürlüğüne sahiptir. Kimseyi devlette zorla tutan yoktur.

Memur sendikaları ve genel olarak memurlar kitlesi, iş bırakma eyleminde bulunmakla halk nezdinde nasıl blr algı oluşturduklarının farkında değiller.

Aldıkları maaşın yarısına, kat be kat daha yüksek performansla ve üstelik iş güvencesi olmadan çalışan özel sektördeki muadillerinde grevin hiç gündeme gelmemesine karşılık; memurların iş bırakmaktan söz etmesi, varlık nedenlerini, fonksiyonlarını ve “performanslarının ne derece yeterli olduğunu” daha da tartışılır hale getirecek. Nitekim, duruma objektif pencereden bakan halk, “Helal olsun, ne iyi ediyorlar da haklarını arıyorlar” demeyecek; ne kadar ağır ve hantal olduklarının ve ne kadar düşük verimlilikle çalıştıklarının iyice farkına varacak.

Özel sektördeki muadillerinin orantısız derecede ağır çalışma şartları, ayrıca kamu kesimindeki aşırı kadro şişkinliği ve düşük verimlilik gerçeği ortada iken; memurlar kitlesini temsilen sendikaların “iş bırakmaktan” söz etmesi, esasen ciddi bir empati eksikliği ve “sendikacılığın günümüzdeki gerçek konumunu” değerlendirme yetersizliğidir.

Devletteki durumu ve verimsizliğiyle özel sektörde bir gün bile tutunma şansı bulamayacak olan, dolayısıyla “devlete mecbur olan” bir kimsenin, iş bırakma yoluyla kamu hizmetinin akışını engellemesi ve kamu düzenini bozması halinde; devletin mukabil bir tepki olarak “işten çıkarma” tasarrufunda bulunması beklenir. Yani, devletin hizmet açısından gerçekte kendisine ihtiyaç duymadığı bir kişinin, memuriyet statüsünün sağladığı güvenceye dayanarak “devletin kendisine mecbur olduğu” hesabıyla hareket etmesinin bir faturası olmalıdır. Bu bağlamda, çalışanın “iş bırakma hakkına” karşılık, işverenin “işten çıkarma hakkı,” “işçi-işveren ilişkileri diyalektiğinin” temel prensiplerinden biridir.

Memurlar, üretimden doğan güçlerine dayanarak işi bıraktıklarında; devlet de işveren konumunun doğal gereği olarak, ihtiyaçtan fazla olan memurları (ki gerçek bir hesaplama yapılırsa rahatlıkla tüm memurların yarıdan fazlasını) işten çıkarırsa ne olacak? Memur sendikaları buna razı gelir mi? Yok eğer, bu durumda sendikalar, “Bir defa memuriyete kapağı attık ve ‘65 yaşına kadar kalmak üzere’ devletle ‘Katolik nikâhını’ kıydık; ‘kucağında oturacağız ve sakalını yolacağız’” diyorlarsa, bunun adı sendikacılık değildir.

YORUMLAR (38)
38 Yorum
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.