Eskişehir’deki bir trafik polisinin bilemeyeceği gerçekler….

Bakırköy’deki İBB’nin Cem Karaca Kültür Merkezi’nin salonu hınca hınç dolmuştu.

Ama bir konser için değil, bir sempozyum için.

Hafta sonu kültür merkezi DEM Parti’nin düzenlediği Uluslararası Barış ve Demokratik Toplum Sempozyumu’na ev sahipliği yaptı.

Başlık Öcalan’ın 27 Şubat’taki çağrısının başlığı.

Dünyanın her yerinden barış ve çatışma çözümü tecrübeleri olan konuşmacların da davetli olduğu böyle bir uluslararası toplantıyı bu kadar profesyonelce organize edebilecek çok fazla parti yok Türkiye’de.

DEM Parti, bir taraftan köşeli, ideolojik formatı güçlü bir parti ama bir taraftan bir dava partisi ve hiyerarşik klasik partilere benzemiyor.

Erkenden salona girerek bulduğum koltukta otururken yanımdaki koridorda yerde DEM Parti’nin önemli isimlerinden genel başkan yardımcısı Tayip Temel oturuyordu. Hemen yanına başka DEM’li milletvekilleri ve eski milletvekilleri gelip çöktüler.

Toplantının DEM Eş genel başkanlarından sonraki açılış konuşmasını 10 yıl İmralı’da Öcalan’la kalan Veysi Aktaş yaptı. Ama kendisi tek kelime bile etmeden Öcalan’ın bu sempozyum için kaleme aldığı mesajını okudu.

Sahneye çıkarken salondaki tüm partililer ayağa kalkıp uzun uzun alkışladılar.

Öcalan’ın akademik bir tebliğ gibi olan iddialı sosyalizm analizleri dikkatle dinlendi.

Güncel süreçle ilgili tek bir paragraf vardı konuşmada:

“Kürtler olarak 52 yıllık PKK mücadelesiyle varlık ve onur savaşımını tamamladık ve artık demokratik cumhuriyetin ve demokratik toplumun yeniden inşa edileceği bir döneme girdik.
PKK, Kürt halkının ulusal varlığını güvenceye kavuşturarak tarihsel misyonunu doldurmuş, aynı zamanda ulus-devlet sosyalizminin tıkanıklığını da açığa çıkarmıştır.”

Aslında mesajın geri kalanındaki sosyalizm analizleri de Öcalan’ın bundan sonra silahlı mücadele yerine siyasi mücadelenin çerçevesini çiziyordu.

27 Şubat çağrısında “Aşırı milliyetçi savruluşunun zorunlu sonucu olan; ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır” sözleriyle radikal biçimde reddettiği kimlik siyaseti yerine daha sosyalist bir siyasi mücadele koyuyor.

Bizim için silahlı bir örgütün liderinin teorisyen gibi metinler yazması tuhaf.

Ama 50 yıldır Öcalan’ın benzer metinlerini okuyanlar için tuhaf değil.

Muhtemelen bu ve benzer konuşmalar bugünlerde kış üstlenmesi için mağaralarına çekilen dağdaki PKK’lıların ve hapishanelerdeki PKK’lıların ana okuma listelerinde yerini alacak.

Salonda hapishane görmemiş insan sayısı azdı.

Karar’ın hapishanelerde en çok okunan gazetelerden biri olduğunu arada yanımıza gelip konuşanlardan anlıyoruz.

Toplantının ikinci açılış konuşması için Zoom’da Haseke’den SDG yöneticisi İlham Ahmed görününce de salondan alkışlar yükseldi.

Suriye’de yıllar önce PKK hareketine katılmış biri Ahmed. O da “Önder Apo” diyor, Türkiye’deki sürecin öneminden bahsediyor. Kullandığı terminoloji salondaki DEM partililerle aynı.

İki gün süren sempozyumda salon hep dolu, heyecan yüksek, üç kuşak partili “heval”in konuşma tarzları, fikri dünyaları ve Önderlikleri aynı.

Söylenmesi siyaseten doğru olmayan gerçek şu:

Aslında 40 yıl önce gazetelerde “çapulcular” denerek küçümsenen silahlı bir örgütün siyasi kanadının toplantısı bu.

Bir köylü silahlı hareketi olarak yola çıkıp, şimdi Türkiye’nin üçüncü siyasi büyük partisi olan, uluslararası sempozyum düzenleyen, Suriye’de de kolları olan ve hala 26 yıldır hapiste olan kurucusuna sorgusuz bağlı bir örgüt var karşımızda.

Bu örgüt siyaseten ve beşeri olarak o kadar büyümüş ki Türkiye’deki solun önemli bir kısmını müttefik olarak içine almış durumda.

1993’de Özal’ın PKK ile müzakere için arabulucu olarak görev verdiği Cengiz Çandar bile 32 yıl sonra bugün bu hareketin siyasi partisinin milletvekili.

Neden şimdi bir çözüm süreci var ve neden bu önemli sorularını bu temel gerçeği kabul etmeden anlamak zor.

Dünyanın hiçbir modern ülkesi silahlı bir örgütün siyasi kanadının ülkenin en büyük üçüncü partisi olması gibi bir gerçekle birlikte yaşayamaz.

Bu hem bütün hukuk sistemini, demokratik kültürü felç edecek, milyonlarca insanı her an kriminalize edebilecek bir sürekli kriz hali demek hem de bir devlet için asla görmezden gelinmeyecek ve her an şiddet üretebilecek bir güvenlik sorunu.

Eskişehir’de yol keserek çözüm sürecini eleştiren trafik polisinin bilemeyebileceği ama Ankara’da devleti yönetenlerin çok iyi bildiği ilk gerçek bu.

Her devlet bu absürtlüğü bitirmek ister.

Yine yıllardır PKK ile mücadele eden Ankara’daki üst düzey güvenlik bürokrasisi bu absürtlüğü bitirmenin tek yolunun da terörle mücadele olmadığını biliyor.

Bundan 20 yıl önce Fikret Bila’ya konuşan generaller PKK’nın altı kez bitirildiğini açıklamışlardı.

Yani kibarca PKK sadece askeri yöntemlerle bitirilemez demişlerdi.

Öyle de oldu.

PKK, uzun yıllardır hayatımızda yok. Terör minimize edilmiş durumda.

Süreç başladığından bu yana en yaygın itiraz da PKK’nın zaten bitirildiği, bu çözümün nereden çıktığı oldu.

Muhtemelen Eskişehir’deki trafik polisi de zaten terör bitirilmişti, şimdi birden PKK ve Öcalan ile konuşularak taviz veriliyor diye endişe kapılmış olabilir.

Halbuki Türkiye PKK’nın bittiğini ilk kez duymuyor.

1980’lerde dağlarda gezen çapulcular olarak küçümsenen örgütle 1993 ve 1995 arasında sınırsız ve hukuksuz bir savaş verilmişti. PKK sınırın ötesinde ve içinde bitme noktasına getirilmiş, Cudi Dağı’na Türk bayrağı dikmek gibi zafer anları yaşanmıştı.

Öyle ki 1995 seçim kampanyasında Başbakan Çiller PKK’yı bitirmiş başbakan olarak propaganda yapmıştı.

Ama sandıktan Refah Partisi’nin birinciliği dışında ikinci büyük bir sürpriz çıkmıştı.

Bitti denilen PKK’nın siyasi kanadı HADEP’e verilen 1 milyon 171 bin 623 oy.

1999’da Öcalan’ın yakalanmasıyla PKK’nın bittiği düşünüldü.

Hatta hala AK Parti muhalifleri Wikipedia’dan 2002’de 7 olan şehir sayısını paylaşıp, AK Parti iktidara geldiğinde terör bitirilmişti, sonra onu bu açılımlarla azdırdılar diyorlar.

Halbuki bitti gibi görünen rakamlar 1999 ile 2004 arasında PKK’nın ateşkes ilanı ve güçlerini Türkiye’den çekmesinin sonucuydu.

2002’de, 2003’de, 2004’de çok sınırlı olan şehit sayısının 2005’den sonra bir anda artmasının sebebi de 2004’de PKK’nın yeniden savaş kararı alması oldu.

2015’de bitirilmiş PKK’nın siyasi kanadı olan parti yüzde 13 oy aldı, PKK hendek olaylarını başlattı.

PKK, 2016’dan sonra teknolojinin yardımlarıyla askeri olarak kıpırdayamaz noktaya getirildi.

Dağlarda onlu rakamlarda PKK’lı kaldı denirken abartılmıyordu.

Ama bitmiş denen PKK, 1 Ekim 2023’de Ankara’nın tam ortasında Meclis’in açıldığı gün Meclis’in hemen karşısında İçişleri Bakanlığı’na saldırdı. Üstelik Türkiye’ye paramotorla girmiş bir militanla.

Bir yıl sonra 23 Ekim 2024’de ise Ankara’nın stratejik olarak en hassas askeri tesislerinden TUSAŞ’a baskın yaptı.

Evet PKK’nın artık kır gerillacılığı demode, SİHA, İHA teknolojisiyle hareket kabiliyeti sınırlandırıldı, mağaralarından çıkamıyorlar, PKK’ya katılım da çok düştü.

Ama bütün bunlar PKK bitti demek değil. Hala sınırın hemen ötesindeki Kandil’de binlerce PKK’lı var, PKK’nın kurucu kadroları hala oradalar.

Her ay operasyon yapılan Zap ve Metina’daki kamplarından PKK daha yeni çekildi.

Ve geçen ay hala Türkiye’den çekilen PKK’lılar olduğunu öğrendik.

Yani PKK’nın askeri olarak zaten bittiği tezi de tam olarak doğru değil.

PKK’nın askeri olarak sonuç alabilmesinin imkansız olması ve hareket kabiliyetinin minimize edilmesi başka PKK’nın bitirilmesi başka bir şey.

Türkiye’de son seçimlere göre PKK’nın siyasi kanadı olan bir partiye oy veren 6.5 milyon insan var.

Yani Aileleriyle 10 milyona yakın sempatizanı olan bir örgütü askeri olarak bitiremezsiniz.

Bitirseniz de başka türlü yöntemlerle faaliyetine devam eder.

Bir ülke bu güvenlik riskiyle birlikte yaşayamaz.

İşte çözüm süreci bu yüzden sadece bir demokrasi, barış hamlesi değil en çok da bir güvenlik hamlesi.

Geçen hafta Ankara’da konuştuğum bir üst düzey güvenlik yetkilisi “PKK’yı dağdan ancak Öcalan indirebilir. Yoksa yıllarca daha o dağlarda kalırlar, bir şekilde varlıklarını sürdürürler” derken süreçle yakalanan fırsatın değerini anlatmaya çalışıyordu.

Bunu bir trafik polisi bilmiyor ve ağrına gidip kariyerini riske atarak o eylemi yapıyor olabilir.

Ama Ankara’da güvenlik bürokrasisinde üst düzeylerdeki herkes ve onlara bir kol mesafedeki bütün siyasetçiler bütün bunları biliyor olmalı.

Bilmeyenler var. Hala bilip siyaseten bilmemezlikten gelenler var. Siyasi olarak bunu kullanıp bir trafik polisini bu eylemi yapıp, kariyerini yakacak kadar tahrik edenler var.

Bu süreç PKK’yı gerçekten bitirmek ve siyasi alana çekmek için son fırsat olabilir.

YORUMLAR (26)
26 Yorum
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.