2050’de ne olacak?

Geçtiğimiz günlerde genç bir kadının şatafatlı yaşamını kamuya açan paylaşımları epeyce konuşuldu. Bu paylaşımlar her vesileyle alevlenen kuşak çatışmasını gündeme getirdi. Ülkemizin geleceğinde bizi bir kaos mu bekliyor, ‘katı olan her şey buharlaştı’ da gerçekten hiçbir sabitemiz kalmadı mı endişeleri.

Gündelik yaşam farklılaşmasında milat internetse, ondan önceki ve sonraki hayatın hiçbir şekilde aynı olamayacağını bilmemiz lazım. Fakat bu, kolaycı kuşak tasniflerinin meseleyi çözdüğü anlamına gelmemeli. X, Y, Z’den önce de küme şeklinde algılama çabaları vardı, 1927-1945 “Sessiz Kuşak”, 1946-1964 “Baby Boomers” sonra çiçek çocuklar denilen “68 Kuşağı” ve daha niceleri. Belli eğilimlerde ortaklaşma söz konusu olsa da insanları kutulara doldurup tek tip etiketler yapıştırmak yeterince açıklayıcı olmuyor.

Instagramdaki teşhir hali yüzünden gençlerden umudu kesme eğilimli yazılar okuyoruz. Elimizde sayısal veriler yokken bütün gençleri töhmet altında bırakan infial hali makul değil, bunun ötesine geçen bir yaklaşım gerekli. Daha önceleri en az onbeş yılda farklı bir neslin geldiği düşünülürken, şimdi her doğan çocuk yeni bir nesil neredeyse. Zamanla mekanla kayıtlı olmayan temel değerler nasıl aktarılabilir? Gençlere sürekli başöğretmenlik yapma, kendi zamanının düşünme hızını, davranış biçimini, alışkanlıklarını tekdirle dayatma tarzı işe yaramıyor. Başka bir gündelik akıştayız artık. Bedensel emeğin önemini kaybettiği bir zamanda çalışkanlığın tanımı değişti mesela. Kuşaklar arasındaki iletişimi doğallığa, kendiliğinden oluşan ahenge bırakmak en iyisi. Yeni çağın iş ve meslek dünyasına, teknolojik ilerleyişine geç kalmanın getirdiği acele ile yeterince sindiremeden, zamanı yaralı bir bilinçle idrak ediyoruz. Hala doktor mühendis ve avukatlık gibi temel meslekler dışındaki hiçbir eğitime değer vermeyen yetişkinler ordusu var. Oysa misal, geçenlerde tv.de bir yarışma programına katılan genç avukatın aynı zamanda baterist olarak Avrupa’da konserler vermesi gençler için son derece doğal.

Genç Dergi Haziran 2019 sayısında gençlere “2050’de ne olacak, sen ne olacaksın?” sorusunu sormuş. Bizim kuşağımızın soyut dünyayı kurtarma fikri, onlarda daha sağlam somut hedeflere dönüştü. Hukuk fakültesinde araştırma görevlisi olan Deniz Baran, daha da bireyselleşmiş nesiller geleceğini, fakat mahalleler ve kesimler arasındaki geçişkenliğin artacağını, keskin ayrımların ortadan kalkacağını düşünüyor. Basit diye tanımladığı hayali: Kendi uzmanlık alanında sözü geçen biri olabilmek, uluslararası hukukçu ve bir avukat olarak dikkate alınmaya değer bir figür olmak. Hızla değişen teknolojik dinamikleri yakalayabilmek, uzmanlığını, bu alanlarla bağdaştırabilmek ve açta açıkta kalmamak.

Lacivert Dergi editörü Raşit Ulaş, içi boş bir geçmiş övgüsü, altı boş bir gelecek ümidi istemiyor. Bilim ve teknolojinin yanı sıra tarıma da yatırım yapılmasını istiyor. Partizanlığın komşuları ve arkadaşları birbirine düşman etmesi onu korkutuyor. Üniversite öğrencisi Gülnur, “Madem dünyayı kurtaramayacağım, o halde tek başıma elimden geldiğince bilinçli bir hayat sürmeye çabalarım. Yürüdüğüm yolu güzelleştirmeye, an’a odaklanmaya çalışıyorum çünkü elimde bir tek o var” inancında.

Yüz yıl öncesine göre bile hiçbir derinliği olmadan yürütülen din siyaset milliyet hakkındaki sonu gelmez tartışmaları çürüme olarak görüyorlar. Gelecekte kör dövüşlerin son bulduğu, nitelikli insanlarla, kuşatıcı bir cemiyet hayatıyla yola devam eden bir Türkiye hayal ediyorlar. Birçoğu çevreyle dengeyi bozmayan bir hayata, kültür ve belleğin korunmasına, sanat ve edebiyat ortamlarının gündelik yaşamla entegrasyonuna vurgu yapmış. Gelecekte ayrımcılık kayırmacılık eşitsizlik adaletsizlik partizanlık ve cemaatçiliğin yeri olmadığını düşünüyorlar. Mühendislik öğrencisi olan Yasir, erişebildiği kaynakların her geçen gün arttığını söylemiş. Çalışmak istediği araştırma konularına verilen destekten övgüyle söz etmiş. Hiçbir iyi gelişme gözlerinden kaçmıyor. Tuğba yirmi yaşın altındaki gençlere danışarak fikir alarak (ters-mentörlük) başarılı olan şirketlere dikkat çekmiş. Dünya ve Türkiye teknolojik olarak ilerlese de nefret söylemleri yüzünden duyarsızlaşan topluma inancını güvenini kaybeden içe kapanık gençler de var. Fikirlerin ideolojilerin hatta dinin bile moda olarak yaşandığını düşünen bir öğretmen adayı, çocukları sahici bir inanca ve yaşama hazırlamak istiyor. Astronomi ve uzay bilimlerine daha çok değer verilmesini yatırım yapılmasını isteyenler var. Üniversite öğrencisi Rabia’ya göre Mars’ın yüzeyine ekin eksek de, yapay zekaların inşa ettiği gökdelenlerde otursak da 2050’de bizi aynı varoluşsal gerçeklik beklemekte; aşk ve ayrılık, doğum ve ölüm.

Rabia’ya göre ışıklı bir gelecek için sağlam amaç şart. Neden yaşıyorum sorusunun cevabını bulan genç, sağlam bir geleceğin inşasına başlamış olur. Fakat her şey hazır lokma ya diyor, “İstiyoruz ki amacımızın ne olması gerektiğini de biri çıkıp söylesin.” Gelecekte de amacı bir ikilem belirleyecek: adalet mi menfaat mi.

YORUMLAR (5)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
5 Yorum