Boşluk

Gişe filmlerinde dile getirilemeyen hikayeleri, ince ayrıntıları ve görselleri kısacık bir zamanda nazara verebilmek için kısa film büyük imkan. Uluslararası Kadın Yönetmenler Kısa Film Festivali’nin(Directed by women, Turkey, 2019) ilk kez gerçekleşen Türkiye ayağında çok kıymetli filmleri izleme şansı bulduk. Devamının gelmesini dilerken, izleyebildiğim çoğu filmin müstakil bir yazıyı hak ettiğini belirtmem gerekir. Öncelikle Türkiye’de psikoloji ve sosyoloji okuyup yüksek lisans yaptıktan sonra, ABD’de sinema eğitimi alan yönetmen Elif Eda Karagöz’ün Boşluk filminden söz etmek istiyorum.

Filmin sembolik ve çoklu anlam içeren bir kurgusu var. Yönetmenin neyi murat ettiğinden bağımsız olarak bana hissettirdiği; yaşam içinde atfedilen yerler, tanımlar, roller ile insanın bizatihi kendi varoluşu arasında boşluklar, tanımlanması hiç de kolay olmayan mesafeler var. Simge eşiyle ilişkisini bitirmek istemiş fakat bunu dillendirememiştir. Kargo getiren adamı, sipariş kutusunun içinde ne olduğunu anlamak için sallarken yakalar. Filmin tamamını izleyip başa dönünce kutunun bir sembol ve metafor olarak kullanıldığını düşünmek mümkün. İnsan kapalı bir kutudur ve en yakınımızdakileri bile bütünüyle anlamak mümkün değildir. Yaşamın anlamı da, insanlar arasındaki ilişkiler de tıpkı kargocunun yaptığı gibi bir tahmin etme oyunundan ibarettir belki de. Sallayarak dinleyerek kulak vererek kutunun içindekini anlamaya çalışmaktan ibadettir. Simge’nin genç adamın mahcubiyetinden yararlanarak oyunu sürdürme isteğiyle kargocu birkaç dakikalığına eşinin yerine geçip onun ayrılık için prova konuşmasını dinlemek zorunda kalır. Belli ki asıl mesele hayatında onu anlaması ve dinlemesi için varolan kişinin yerine bir başkasının dinleme rolünü üstlenebilmesidir. Acelesi olan kargocu, kendisine sadece orada durup dinleme görevi verildiği halde, kısa sürede durumu anlayıp kendince gerçek cevaplar vermeye başlayınca Simge’nin kafası karışır. İnsanın kafasının karışması sağlıklı bir şeydir çünkü, çoğu kez şifa için iyi bir başlangıçtır.

***

Geçtiğimiz günlerde kız kardeşim bir Amerikalı komşusundan teşekkür kartı almıştı, sadece onunla çay içip yarım saat dinlediği için. Herkesin yalnızca kendine odaklandığı ve kaçan şeylere yetişememe kaygısıyla boğulduğu günümüz dünyasında, dinleyecek birini bulmak az bulunur bir maden bulmaya dönüştü. Bu koşullarda çevremizde kadının bebek müjdesi vermesiyle intihar derecesinde yeise kapılan erkek profili de eksik değil. Çocuk, “vermek” demek çünkü, insanların sadece almaya odaklandığı bir yaşam biçiminde bu kabul edilemez bir problem kimileri için. Genç yaştaki kargocunun sarışın ve otuzlu yaşlarındaki Simge’yle karşılaşması ve dinleme oyununa katılması da tesadüf değil, karşılıklı iyileşmeye yönelik bir tevafuk gibidir. O da çocukluğunda başka çocukları sevindirmek için cebinden birazcık para aldı diye babasından ağır bir dayak yiyip evden kaçmış bir parkta sabahlamıştır. Orada tam da Simge’ye benzeyen bir abla onu teselli etmiş ve ruhuna iyi gelmiştir. O kadına bir başkasının nezdinde yardımı dokunmaktadır şimdi.

Simge’nin amacı asıl kişiye söyleyemediklerini temsil üzerinden bir nevi kurguyla ikame ettiği kişiye anlatarak deneme yapmak, sözlerinin etkisini yine insanda sınamak. Hayatımızdaki insanlar o kendilerine verilen yerin ağırlığını hissettiremediklerinde yaşanan bocalamanın adıdır belki de boşluk. Bebek beklediğini söyleyince ağır bir hayal kırıklığıyla kendini çaresiz hisseden bir erkekle ne yapacağını bilememenin yarattığı boşluk. Bu ağır mevzu öyle ironik ve komik bir üslupla işlenmiş ki, onbeş dakika boyunca seyirciyi güldürmeyi de başarıyor. Yönetmenin mizahi dili, zekice diyalogları ve insanın kendisiyle dalga geçmesine yol açan uçuculuğu bir web dizisi olan Öcüler’de de kendini göstermişti.

Şair ve psikolog melek Arslanbenzer ve Şikago Üniversitesinde doktora yapan sosyolog Esma Özel’in oyunculuk yaptığı dizi, sürekli dünyayı kurtarmaları beklenen başörtülü ağırbaşlı kadınların gündelik yaşamdaki komik, bazen absürd ve doğal hallerine dikkat çekmişti. Sinemacı Yeşim Tonbaz’a Sinefasto için verdiği bir mülakatta Eda, internet devriminin gücünü görüp bu mecrayı kullanmanın öneminden bahsediyor. Sinema çok zor görünse de çok farklı imkanlar da var gerçekten. Kendimizle, gündelik hayatla, başımızdan geçenlerle dalga geçmenin, ağırlıkları biraz da ti’ye alarak hafifletmenin, şiddeti ince bir yolla boşa düşürmenin, ağır ve kasvetli ruhu hafifletmenin de bir yolu sanat.

Kısa filmlerde hayat var gerçekten. Haftaya izlediğim diğer filmlere değineceğim.

YORUMLAR (1)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
1 Yorum