Raporlar Ankara-Nazilli maçına benziyor
Spor kafileleriyle uluslararası futbol müsabakalarına gitmişliğim var.
İnsanların, gazetecisinden antrenörüne, malzemecisinden oyuncusuna kadar hemen herkesin, köşede bucakta bahis konuştuğunu hatırlıyorum.
Normal vatandaşlarını adını bilemeyeceği kulüplerin maçları hakkında bahis tartışmaları.
Diyelim Güney Amerika’dan iki kulüp. Bildiğimden değil, misali açıklamak için kulüp isimlerini internetten buldum:
“Abi Aldosivi ile Godoy Cruz’un maçı ne olur?”
Bahse girmek tabii uzmanlık gerektiriyor.
Bahislere gire gire dünyadaki kulüplerini huyunu tüyünü öğrenmişler. Kimin ne zamandır galip geldiğini, kimin oyuncusunun eksik ya da sakat olduğunu hep biliyorlar.
Ben bu elemanların maçın sonucu konusunda bahse girdiklerini düşünüyordum. Meğer başka ayrıntılar da varmış.
Hangi takım sarı kart görecek. Kaç sarı kart görecek? Kırmızı kart gören olacak mı falan filan…
Bilinmesi zor bir şeyi bilirsen daha çok kazanıyorsun.
Geçenlerde bir laf çıkmıştı. Beşiktaş Teknik Direktörü Sergen Yalçın’ın Fenerbahçe’yle yaptıkları maçta kırmızı kart görüp görmeyeceği için de bahis açılmış. Aksi gibi o maçta hakem Sergen’e kırmızı kart göstermiş.
Sergen Yalçın at yarışlarıyla çok ilgili bir spor adamı.
İşin dedikodu kısmı şurası: Sergen kırmızı kartı kasten görmüş olabilir. Çünkü bahis bire bin. Sergen Yalçın bir süre ‘olağan şüpheli’ muamelesi gördü. Sonra ne oldu bilmiyorum. Bilebileceğini umduğum birkaç Beşiktaşlıya sordum, onlar da bilmiyorlar.
Bahis skandalları bizim toplumumuzun aynası gibi.
Herkes, idarecisinden kendi halinde vatandaşa kadar cemiyetteki bütün maçların sonuçlarını belirlemeye ya da etkilemeye çalışıyor.
Kamudaki ihaleler, her türlü ticaret, seçimler, siyasi rekabet hatta yargı üzerinden yürütülen operasyonlar…
Gücü yetenler her maçın, her türlü yarışın, rekabetin, ihalenin, seçimin sonucunu kendi tarafının kazanmasını garanti altına alacak şekilde belirlemeye uğraşıyor.
Dediklerine göre bu bahis davaları 28 Nisan 2024’te oynanan 2. Lig beyaz gruptaki Ankaraspor-Nazillispor maçıyla başlamış.
Berabere kalmak iki takımın da işine geliyormuş. Berabere kalınca Nazillispor kümede kalıyormuş.
Ankaraspor ise play-off’u garantiliyormuş.
İki takım da gol atmaya uğraşmamış.
Gol atmak bir tarafa doğru dürüst şut bile çekmemişler.
Güreşte de bazen olur bu ama güreşteki nispeten masum.
Rakipten çekiniyorsan, rakibin seni elinden, kolundan, bir tarafından kapıp aşağı indirmesinden korkuyorsan fazla yaklaşmazsın rakibine. Mesafeli durursun. Rakip yaklaştıkça sen geri geri gidersin.
Rakibe yakalanmazsan hiç olmazsa tuşla yenilmezsin.
Bu kadar lafı niye ettim.
Bir ‘çözüm süreci’nin içindeyiz.
Suriye’yi, Irak’ı, Türkiye’yi kapsayan, İsrail’le de ilintisi olan kapsamlı bir bölgesel projenin önemli bir parçası.
Bizim siyasi aktörlerimiz burada montajını yapmaya çalışıyorlar.
Önemli bir mesele. Süreç Kürt sorununu çözmeyi başarırsa memleketin faydasına. Hiç olmazsa kan dökülmez. Memleketin enerjisi faydalı işlere yönelebilir.
Fakat sürecin riskleri var.
Eğer doğru yönetilmez ve doğru adımlar atılmazsa memleketin başına şu anda hiç kimsenin aklına gelmeyen, aklına getirmek istemediği gaileler de açılabilir.
Yazdan beri TBMM’de kurulan komisyon çalışıyor.
Komisyondan bir heyet İmralı’ya gidip Öcalan’la da görüştü.
Biraz ürkek, biraz mütereddit.
Sonunda raporlarını da hazırladılar.
Raporlara ben de göz gezdirdim.
DEM Parti tezlerinin hemen hepsini rapora dercetmiş.
Fakat Ak Parti, MHP ve CHP’nin raporları Ankaraspor-Nazillispor maçına benziyor.
Kimse şut çekmemiş. Kimse ceza sahasına girmeye uğraşmamış. Herkes arkasını kollamış, defans yapmış.
CHP bir dereceye kadar haklı. ‘Siz iktidarsınız, önden buyurun’ diyor. Kayyım uygulamalarının kaldırılmasını, çözüm sürecinin iktidarın CHP’ye taarruzunu yumuşatacak bir demokratikleşme şeklinde Türk siyasetine taşınmasını istiyor.
Ak Parti ‘kayyım’ bile dememiş.
MHP lideri Bahçeli, süreç bahsini ‘umut hakkı’yla açmıştı. MHP raporu umut hakkına da değinmemiş.
Neden böyle yapmış olabilirler?
Sürecin taşıdığı riskler yüzünden. Sanki ‘geri tepme’ ihtimalini akıllarında tutuyorlar. Vukuu halinde ellerinde ‘kıvırma payı’ olsun istiyorlar.
